371
MAYIS-HAZİRAN 2013
 
MİMARLIK'tan

MİMARLIK DÜNYASINDAN

  • Kadıovacık
    Ülkü İnceköse, Selim Sarp Tunçoku, Tonguç Akış
    Yazar sırası ile, Öğr. Gör. Dr. / Doç. Dr. / Öğr. Gör. Dr., İYTE Mimarlık Bölümü



KÜNYE
GÜNCEL

Kırsal Mekân Politikalarında Yeni Dönem

Hürriyet Öğdül, Doç. Dr., MSGSÜ Şehir ve Bölge Planlama Bölümü

2012’de kabul edilen ve “Büyükşehir Kanunu” olarak bilinen kanun, kırsal alanların planlanmasında da hızla kavranamayacak ölçek ve çeşitlilikte değişiklikler getiriyor: Köylerde yapılaşmayı teşvik konusunda sistematik bir çaba, 1924 tarihli Köy Kanunu’nda çokça tekrarlayan “koruma” kavramı yerine, daha çok “boşaltma”, “yıkım”, “kamulaştırma”, “anlaşma yolu”, “kamulaştırmanın aceleliği”, “hasılat paylaşımı” gibi tanıdık kavramların sıkça tekrarı ile kendini hissettiriyor.

Mimarlar ve şehir plancıları için kırlar uzun bir zaman mesleki tecrübe alanı dışında kalmıştır. Bunun nedeni sadece mesleğin gerek eğitimde gerek uygulamada kırlara ilgi göstermemiş olması değil, kırların da mimar ve şehir plancılarına ihtiyaç duymamış olmasıdır. Kentler planlamanın yetişemediği bir hızla büyürken, köyler zaman içinde küçük değişimlerle, plana ve mimara ihtiyaç duymadan yavaşça biçimlenmiştir. Ancak bugün plancıların ve mimarların köylerle ilgilenmesi için birçok neden bulunmaktadır.

Kırlar, uzun bir zaman geleneksel toplumsal yapıları, çok da kıymetli görülmeyen kaynakları ve devletin katı koruma politikaları nedeniyle sermayenin ilgi alanı dışında kalmıştı. Bugün ise pürüzden arınmış, korumasız bir şekilde her türlü müdahaleye açık hale gelmiştir. (1) Su kaynaklarının ticarileşmesi, orman alanlarının tahribi, tarımsal üretimden uzaklaşan köyler, küçük ölçekli hayvancılığın azalması, köylerde hızlı yapılaşma ve aynı zamanda hızlı bir köhneleşme, her biri ayrı ele alındığında bu aşınma hali açık olarak görünmektedir.

Bu yeni kır içinde “mekân” bambaşka bir boyut kazanmıştır. Mekânın yeni sermaye akışları içindeki artan önemi, kentlerde yaşanan gelişmelerde izlenebilir. Kırsal mekândaki yeni oluşumları, bu mekân politikasının bir devamı olarak düşünmekte fayda vardır.

Makalede, kırsal mekân politikalarının nasıl geliştiği, üç kanun, iki kanun taslağı ve bir kanun maddesi üzerinden tartışılacaktır. (2)

442 SAYILI KÖY KANUNU

Mevcut Köy Kanunu’nu henüz yürürlükten kalkmadan herkesin okumasını öneriyoruz. 1924 tarihli 442 sayılı Köy Kanunu, dili ve içeriği ile çok özgündür. Kanun, Cumhuriyetin ilk yıllarında köyün modernleşmesi için yapılması gerekenleri anlatan bir metin olarak vazifesini yerine getirmiş mi bilinmez ama hâlâ yürürlüktedir. Anlatımı naif olsa da köyde yapılması gereken çoğu iş bugün bile geçerlidir.

Kanunda “köy” tanımı şöyledir: “Madde 2. Cami, mektep, otlak, yaylak, baltalık gibi orta malları bulunan ve toplu veya dağınık evlerde oturan insanlar bağ ve bahçe ve tarlalariyle birlikte bir köy teşkil ederler.” (Resim 1) Bu tanım köyü son derece doğru bir şekilde tanımlamaktadır. Vurguladığı noktalar şunlardır:

  • Köyleri bağ, bahçe ve tarlaları ile birlikte düşünmek gerekir.
  • Köyleri evlerde oturan insanlarla birlikte düşünmek gerekir.
  • Köyler orta malları ile varlığını sürdürür.

Bu üç özelliğin birlikte varolması ile köy kırsal niteliğini koruyabilir. Son dönemde yapılan mevzuat değişiklikleri, köyü köy yapan bu üç unsur açısından değerlendirilecektir.

1924 tarihli Köy Kanunu’nda köy “başlı başına bir varlık” olarak tanımlanmaktadır: “Madde 7. Köy bir yerden bir yere götürülebilen veya götürülemiyen mallara sahip olan ve işbu kanun ile kendisine verilen işleri yapan başlı başına bir varlıktır. Buna (şahsı manevi) denir.”


Kanunda köye ait orta malların korunmasına dair sıkı kurallar getirilir: “Madde 8. Köyün orta malı kanun karşısında Devlet malı gibi korunur. Bu türlü mallara el uzatanlar Devlet malına el uzatanlar gibi ceza görürler.”

Köyün planının yapılması Köy İhtiyar Heyeti’nin isteğine bağlıdır, istenirse Valilik tarafından bir komisyon oluşturularak “Köy Yerleşme Planı” hazırlanır. Bu planda gelişme alanı olarak tespit edilen alanlarda belirlenecek parseller köyde ikamet eden ve köy nüfusuna kayıtlı kişilere satılır. Bu hükümlere göre planı yapılmış köy sayısı çok da fazla değildir. Gelişme alanı gerektiğinde ya da afet sonrası yeni konutların yapımı sırasında Köy Kanunu uygulanmıştır. Belediye sınırları içinde kalan köylerde 3194 İmar Kanunu hükümlerine göre plan yapılmaktadır.

KÖY KANUNU TASARI TASLAĞI, 2009

Kasım 2009’da bir Köy Kanunu Tasarı Taslağı gündeme geldi. Mevcut kanunun ihtiyaca cevap vermemesi ve mahalli idare sisteminde yapılan değişiklere paralel olarak yeni bir kanuna ihtiyaç duyulması nedeniyle hazırlanan taslak, İçişleri Bakanlığı tarafından Valiliklere gönderilerek görüş soruldu. Tasarı taslağında mevcut 1924 tarihli Köy Kanunu’nda yer alan “Kırsal Yerleşme Planı” aynı şekilde yer alıyordu. Bu plan türünün yanı sıra bir de “Kırsal Alan Yenileme Planı” öneriliyordu. Maddenin gerekçe kısmında “Kırsal alan yenileme planı ile kentlerimizde uygulanan kentsel dönüşüm projelerinin kırsalda izdüşümü olacak yeni bir müessese getirilmektedir. Planlı ve yaşanabilir kırsal alan yerleşiminin teminine yönelik planlama, mülkiyet ve finansman hususlarını düzenleyen yeni ve çağdaş bir müessese getirilmektedir.” denilmekteydi.

“Dönüşüm” ve “yenileme” kelimelerini kırsal alanla ilgili bir kanun taslağında görmek, sonuçları ortada olan bir sürecin köylere taşınması olasılığını akla getirmekteydi. Taslakta dikkati çeken bir nokta ise “köy gelişme alanı” olarak ayrılacak alanlara “orman vasfını kaybetmiş” alanların da dâhil edilmesi idi. Böylece, 2B alanlarının bu madde ile yapılaşmaya açılması gündeme geliyordu ki, zaten daha sonra buna gerek kalmadı. Bu kanun tasarı taslağı uzun bir zaman yeniden gündeme gelmedi. (3)

YENİ KÖY KANUNU TASARI TASLAĞI, 2013

Kamuoyunun büyükşehir belediyeleri ile ilgili kanunla ilgilendiği bir dönemde, Ocak 2013’de yeni bir Köy Kanunu Tasarı Taslağı İçişleri Bakanlığı tarafından Meclis’e gönderildi. Kırsal Alan Yenileme Planı yeni taslakta “Köy Yenileme Planı” olarak yer almakta. Köy Yenileme Planı bir önceki taslaktakine benzer şekilde tarif edilmekte: “Madde 37. (1) Köylerde; tarıma ilişkin ortak kullanım alanları ve organize tarım alanları ile hayvancılık alanlarının oluşturulması, yerleşim alanları ve hayvan barınaklarının ayrılması, çevre düzenlemesi ve konut kültür ilişkisini gözetecek şekilde yapılaşmanın sağlanması, rekreasyon alanları ve her türlü sosyal donatı alanları oluşturulması, köyün tarihî ve kültürel dokusunun korunması ve afet riskine karşı tedbirler alınması amacıyla köy yenileme planı yapılabilir.”

Daha önceki taslakta olmayan “köyün tarihî ve kültürel dokusunun korunması” da Köy Yenileme Planının amaçları arasına girmiş durumda. Ancak ardından gelen maddelerde “koruma” yerine daha çok “boşaltma, yıkım, kamulaştırma, anlaşma yolu, kamulaştırmanın aceleliği, hasılat paylaşımı” gibi tanıdık konulara değinilmiş. Tasarıda planın tanımı son derece olumlu iken, araçların tanımında yaklaşımın aslında koruma değil müdahale ağırlıklı olduğu görülmekte.

Köylerde yapılaşma başlığı altında “Köy yerleşik alanları ve köylerin geleneksel olarak kullandıkları alanlarda yapılacak yapılar için il özel idaresi tarafından hazırlanan tip projelerin uygulanması durumunda, bu projeler yapı ruhsatı yerine geçer.” ifadesi yer alıyor. Taslağa göre il özel idareleri, köy yerleşik alanlarında yapılacak yapılar için yörenin geleneksel, kültürel ve mimari özelliklerine uygun projeler yaptırabilir ve bu projelerin uygulanmasını zorunlu kılabilir.

Bu hükümlerin son yıllarda mülga Bayındırlık ve İskân Bakanlığı’nın köy konutlarının yöresel mimariye uygun olarak yapılması konusundaki çalışmalarıyla başlayan bir gündemden kaynaklanması muhtemel. (4) Ancak bu projeler yeterli araştırmalar sonucu hazırlanmadığı takdirde seçilecek bir tip projenin her yerde kullanılması riski de ortaya çıkıyor.

Taslakta “Köy yerleşik alanlarında yapılacak binalarda yükseklik 12,50 metreyi ve 4 katı geçemez. Bina yüksekliği 6,50 metreden fazla olarak yapılacak her türlü yapı için ilgili mevzuatta öngörülen projelerin hazırlanması ve yapı ruhsatı ile yapı kullanma izni alınması zorunludur.” deniyor. Oysa köy ve mezralarda geçerli olan Plansız Alanlar İmar Yönetmeliği’ne göre köy yerleşik alanında yapılacak binalara yanındaki mevcut en yüksek bina yüksekliği kadar yükseklik verilebiliyor. Bu yükseklik 9,50 metreyi, 3 katı geçemiyor. Yeni taslakta kat yükseklikleri bir kat fazla önerilmiş.

Sonuç olarak her iki taslak da köylere yeni bir plan anlayışı getirmekte, bu plan eskisinden daha fazla yapılaşma, daha fazla müdahale içermekte. Bu müdahalelerin köy yerleşik alanında ve yakın çevresinde yıkım ve yeni yapılaşma şeklinde olacağı anlaşılmakta.

İMAR KANUNU’NA EKLENEN “EK MADDE 4”: MERA, YAYLAK VE KIŞLAKLAR, 2011

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın kuruluşu ile ilgili 648 sayılı Kanun Hükmünde Kararname (KHK) planlama açısından bir dönüm noktası olarak kabul edilebilir. Kentleri olduğu kadar kırları da etkileyen KHK ile İmar Kanunu’na Ek Madde 4 getirildi. Bu maddeye göre, mera, yaylak ve kışlaklar, üzerinde yapılaşma bulunan alanlar, öncelikli olarak geleneksel kullanım amacına uygun olarak kullanılması şartıyla talep sahiplerine geçici yerleşim yeri olarak tahsis edilebilecek.

Bu madde, Türkiye’de yaklaşık 26 bin olan yayla yerleşimini ilgilendirmekte. Yaylalarda mülkiyet ve ruhsat sorununa af niteliğinde bir çözüm getirilmiş oluyor. Bu alanlar Hazine adına tescil edilerek, belediyelere, il özel idarelerine tahsis ediliyor, planda kamu hizmeti için gerekli alanlar dışında kalan alanlar talep sahiplerine 29 yıla kadar tahsis edilebiliyor. Maddeye göre bu yerlerde umumi ve kamusal yapılar hariç, inşa edilecek yapıların kat adedi bodrum hariç olmak üzere 2’yi, yapı inşaat alanı 200 metrekareyi geçemeyecek. Ayrıca, bu yapıların yöresel mimariye uygun ve yöresel malzeme kullanılmak suretiyle yapılması zorunlu tutulmuş.

Ancak meraların da yapılaşmış durumdaki yaylalarla aynı şekilde ele alınmış olması dikkat çekiyor. Meralarda plan yapımı, tahsisi, yapılaşma koşullarından bahsedilmesi mera kullanımı ile çelişen bir durum. Son hüküm ise daha çarpıcı: “Mera, yaylak ve kışlakların 12/3/1982 tarihli ve 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanunu uyarınca ilan edilen turizm merkezleri ile kültür ve turizm gelişim bölgeleri kapsamında kalan kısımları, ot bedeli alınmaksızın tahsis amacı değiştirilerek tapuda Hazine adına tescil edilir ve bu yerler, 2634 sayılı Kanun çerçevesinde kullanılmak ve değerlendirilmek üzere Kültür ve Turizm Bakanlığına tahsis edilir.”

Meraların macerası devam edecek…

6360 SAYILI KANUN, BÜYÜKŞEHİR BELEDİYELERİ KANUNU’NDA DEĞİŞİKLİK, 2012

12 Aralık 2012 tarihinde kamuoyunda daha çok idari yönü ile öne çıkan bir kanun meclisten geçti: 6360 sayılı “On Üç İlde Büyükşehir Belediyesi ve Yirmi Altı İlçe Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”.Bu kanunlabazı illerde büyükşehir belediye sınırları il mülki sınırlarına kadar genişlemekte ve köylerin tüzel kişilikleri sona ermekte.

Kanunla, Aydın, Balıkesir, Denizli, Hatay, Malatya, Manisa, Kahramanmaraş, Mardin, Muğla, Tekirdağ, Trabzon, Şanlıurfa ve Van illerinde, sınırları il mülki sınırları olmak üzere aynı adla büyükşehir belediyesi kuruldu ve bu illerin il belediyeleri büyükşehir belediyesine dönüştürüldü.

Adana, Ankara, Antalya, Bursa, Diyarbakır, Eskişehir, Erzurum, Gaziantep, İzmir, Kayseri, Konya, Mersin, Sakarya ve Samsun büyükşehir belediyelerinin sınırları da il mülki sınırları oldu.

Bu illere bağlı ilçelerin mülki sınırları içerisinde yer alan köy ve belde belediyelerinin tüzel kişiliği kaldırıldı, köyler mahalle olarak, belediyeler ise belde ismiyle tek mahalle olarak bağlı bulundukları ilçenin belediyesine katıldı. İstanbul ve Kocaeli il mülki sınırları içerisinde bulunan köylerin tüzel kişiliği kaldırılarak bağlı bulundukları ilçe belediyesine mahalle olarak katıldı.

Ülkemiz yerel yönetim yapısının önemli bir unsuru olan ve köyleri ilgilendiren pek çok konuda uygulayıcı kurum olan İl Özel İdarelerinin de bu iller için tüzel kişiliği kaldırıldı.

Bu kanunla birlikte 29 İl Özel İdaresinin, 9.652 tanesi orman köyü olmak üzere 16.082 köyün tüzel kişiliği kaldırılmış oldu. Ülkemizde yaklaşık 34.500 köy olduğu düşünülünce bunların yaklaşık yarısı (% 47) artık köy statüsünde değil. Bu kadar hızla ve kolaylıkla yapılan bu değişikliğin tartışılması gereken birçok boyutu var. Kanun, Avrupa Özerklik Şartı’na göre hizmetin yerinden verilmesi ilkesine aykırı olduğu, temsil kademelerinin yerelden merkeze kaydığı, bu şekilde yerel idarelerin gücünün azalacağı ve merkeziyetçiliğin artacağı üzerinden tartışıldı. Burada ise daha çok mekânsal boyut üzerinde durulacak.

Kanun köylerde mevcut yapılaşmaları bazı koşullara bağlı olarak ruhsatlandırarak genel bir affın yolunu açmış oluyor. İlgili maddesini aynen vermekte yarar var: “Bu Kanunla mahalleye dönüşen köylerde, bu Kanunun yayımlandığı tarih itibarıyla 25/4/2006 tarihli ve 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanununa göre oluşturulan Ulusal Adres Bilgi Sistemine kayıtlı veya Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı tarafından uydu fotoğraflarıyla tespit edilen, entegre tesis niteliğinde olmayan tarım ve hayvancılık amaçlı yapılardaki işletmeler ile bu yerlerde oturanların ihtiyaçlarını karşılayacak bakkal, manav, berber, fırın, kahve, lokanta, pansiyon, tanıtım ve teşhir büfeleri, yerleşim yeri halkı tarafından kurulan ve işletilen kooperatifler işletme ruhsatı almış sayılır. Bu işletmelerin bulunduğu binalar ile konutlardan, bu Kanunun yayımlandığı tarihe kadar bitirilmiş olanlar, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı veya belediye ya da üniversiteler tarafından fen ve sanat kuralları ile ilgili mevzuat hükümlerine uygun yapıldığı tespit edilenler ruhsatlandırılmış sayılır. Ayrıca bu yapılar elektrik, su ve bunun gibi kamu hizmetlerinden yararlandırılır. Ancak; bu fıkranın öngördüğü uygulamaların özel kanun hükümlerine aykırı olması durumunda, özel kanun hükümleri geçerlidir.”

Kentsel hizmetlere karşılık kentsel alandaki gibi köylerden de emlak vergisi ve hizmet bedellerinin alınması söz konusu. Köy tüzel kişiliği kaldırılan köylerde emlak vergisi, diğer vergi, harç ve katılım payları ilk 5 yıl alınmayacak, su bedeli de aynı süreyle en düşük tarifenin % 25’ini geçmeyecek şekilde alınacak. Yani 5 yıl sonra köylerin artık bu vergileri ve bedelleri ödeyebilecek durumda olmaları bekleniyor.

İstanbul ve Kocaeli hariç, büyükşehir, ilçe belediyeleri ve bağlı idareler yatırım bütçelerinin en az % 10’unu on yıl süre ile bu kanun kapsamında belediye sınırlarına dâhil olan yerleşim yerlerinin altyapı hizmetleri için ayırmak durumundalar. Yani 10 yıl sonra köylerin altyapısının tamamlanmış olacağı tahmin ediliyor.

Büyükşehir belediyelerinin de kilometrelerce uzakta olan köylere, kentlerden çok farklı bir anlayışla gitmesi gereken hizmetleri götüreceği planlanıyor. Büyükşehir ve ilçe belediyelerinin görev ve sorumluluklarına “Büyükşehir ve ilçe belediyeleri tarım ve hayvancılığı desteklemek amacıyla her türlü faaliyet ve hizmette bulunabilirler.” ifadesi eklenmiş. Ancak bu da zorunlu bir hizmet olarak belirtilmemiş.

Sonuçta daha fazla hizmet bedeli ödeyen, daha az hizmet alan köylerin yani mahallelerin ortaya çıkması kaçınılmaz görünüyor.

Kanuna göre orman köyleri statülerini kaybetseler de orman kullanım hakları devam ediyor. Köyler, mera yaylak ve kışlaklardan yararlanmaya devam edecekler. Ancak kanunla köy tüzel kişiliğine ait bütün malların, (mera vb.) belediyelere geçmesiyle köyün orta malı olmaktan çıkması ayrı bir tartışma konusu.

6306 SAYILI AFET RİSKİ ALTINDAKİ ALANLARIN DÖNÜŞTÜRÜLMESİ HAKKINDA KANUN, 2012

6306 sayılı Kanun, numara benzerliği bir tesadüf olmasa gerek, 6360 sayılı Kanun’un neredeyse akrabası. Her ne kadar kentsel alanlar için çıkarılmış olsa da, Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun kırsal alanda en büyük tehlikelerden birini oluşturuyor.

Kanunda “Rezerv Yapı Alanı” şu şekilde tanımlanmış: “Bu Kanun uyarınca gerçekleştirilecek uygulamalarda yeni yerleşim alanı olarak kullanılmak üzere, TOKİ’nin veya İdarenin talebine bağlı olarak veya resen, Maliye Bakanlığı’nın uygun görüşü alınarak Bakanlıkça belirlenen alanlar...”

Kanunda “Uygulanmayacak Mevzuat” kısmında yeni yerleşim alanı olarak ihtiyaç duyulduğu takdirde ilgili kanun hükümleri dikkate alınmadan kullanılabilecek alanlar sayılmış: Zeytin alanları, ormanlar, meralar, kıyılar, tarım alanları, korunması gereken tarihî ve kültürel varlıklar. Bu alanların korunmasıyla ilgili kanunların, dönüşüm kanunu olarak bilinen kanuna aykırı hükümlerinin uygulanmayacağı söyleniyor.

6306 SAYILI AFET RİSKİ ALTINDAKİ ALANLARIN DÖNÜŞTÜRÜLMESİ HAKKINDA KANUN

31 Mayıs 2012

Uygulanmayacak Mevzuat

MADDE 9.

(1) Bu Kanun uyarınca yapılacak olan planlar, 3/5/1985 tarihli ve 3194 sayılı İmar Kanununda ve imara ilişkin hükümler ihtiva eden özel kanunlar da dâhil olmak üzere diğer mevzuatta belirtilen kısıtlamalara tabi değildir. Bu Kanuna tabi riskli yapılar, riskli alanlar ve rezerv yapı alanları hakkında 7269 sayılı Kanunun uygulanıyor olması bu Kanunun uygulanmasına engel teşkil etmez.

(2) Bu Kanun kapsamındaki alanlarda bu Kanunun öngördüğü uygulamaların zaruri kılması hâlinde, bu uygulamaların gerektirdiği iş ve işlemler hakkında;

a) 26/1/1939 tarihli ve 3573 sayılı Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerinin Aşılattırılması Hakkında Kanunun,

b) 31/8/1956 tarihli ve 6831 sayılı Orman Kanununun,

c) Afete maruz bölgeye ilişkin hükümleri saklı kalmak kaydıyla 15/5/1959 tarihli ve 7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısiyle Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanunun,

ç) 28/12/1960 tarihli ve 189 sayılı Millî Savunma Bakanlığı İskân İhtiyaçları İçin Sarfiyat İcrası ve Bu Bakanlıkça Kullanılan Gayrimenkullerden Lüzumu Kalmıyanların Satılmasına Salâhiyet Verilmesi Hakkında Kanunun,

d) 18/12/1981 tarihli ve 2565 sayılı Askeri Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Kanununun,

e) 12/3/1982 tarihli ve 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanununun,

f) 21/7/1983 tarihli ve 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun,

g) 4/4/1990 tarihli ve 3621 sayılı Kıyı Kanununun,

ğ) 25/2/1998 tarihli ve 4342 sayılı Mera Kanununun,

h) 16/6/2005 tarihli ve 5366 sayılı Yıpranan Tarihi ve Kültürel Taşınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması ve Yaşatılarak Kullanılması Hakkında Kanunun,

ı) 3/7/2005 tarihli ve 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununun,

i) Geri görünüm ve etkilenme bölgeleri bakımından 18/11/1983 tarihli ve 2960 sayılı Boğaziçi Kanununun, bu Kanunun uygulanmasını engelleyici hükümleri ve diğer kanunların bu Kanuna aykırı hükümleri uygulanmaz. Ancak, bu Kanunun öngördüğü uygulamalar sırasında, bahsedilen kanunların amaçları ayrıca gözetilir. Uygulamalar için 6831 sayılı Kanuna tabi alanların kullanılması zaruri olduğu takdirde, başka yerlerde en az bu alanlar kadar alanın ağaçlandırılması, 3573 sayılı Kanuna tabi alanların kullanılması zaruri olduğu takdirde de, başka yerlerde en az bu alanlar kadar alanın zeytinlik alan hâline getirilmesi mecburidir.

(3) 2863 sayılı Kanun ve 5366 sayılı Kanun kapsamındaki alanlarda uygulamada bulunulması hâlinde alanın sit statüsü de gözetilerek Kültür ve Turizm Bakanlığının görüşü alınır.

SONUÇ

Kırsal alanları köyler, orta malları, tarlalar, bahçeler ve köyde yaşayanlar ile bir bütün olarak ele almak gerekmektedir. Bu unsurların dengeli bir şekilde birarada varlığını sürdürmesi ile kırlar yaşayabilir. Son dönemde yaşanan birçok gelişme bu unsurları yıpratmıştır.

Yukarıda bahsedilen mevzuat değişiklikleri izlendiğinde kırsal alanda yapılaşmayı teşvik konusunda sistematik bir çaba görülmektedir. Örneğin kadimden beri yararlanılan ve özel mülkiyete konu olmayan köy orta mallarının (mera, yaylak, kışlak, otlak, harman ve panayır yerleri) amacı dışında kullanımı ile ilgili çok kesin kurallar olmasına rağmen, özellikle meraların yapılaşmaya açılması için yollar aranmaktadır. Küçük ve orta ölçekli tarım işletmeleri için hayati öneme sahip meralar, aynı zamanda sağlıklı gıda üretimi için de gereklidir. Meraların amacı dışında kullanımı TCK’nın 154. maddesine göre üç yıla kadar hapis cezası gerektirir iken, Büyükşehir Kanunu’nda yapılan değişiklikle belediye sınırı içinde kalan mera, yaylak ve kışlakların aynı statüde olmayacakları ve amacı dışında kullanım durumunda hukukî boyutunun ne olacağı konusu tartışmalıdır.

Kırsal alanların diğer unsuru tarımsal üretim alanları, tarlalar ve bahçelerdir. Nasıl ki kentler istihdam alanları olmadan varolamazsa, köyler de istihdam alanları ile birlikte düşünülmelidir. Köylerin planlanması ile ilgili mevzuatta sadece köy yerleşik alanında yapılaşma ile ilgili hükümlere yer verilmiştir. Şu an köylerde insanların tek gündemi yeni inşaat yapmak değil, yaşamlarını devam ettirebilmektir. Azalan tarım gelirleri köyleri artık tarımsal üretimden koparmıştır. Yeni gelir kaynakları bulunmadığı takdirde kırsal yoksulluk sonucu köylerin terkedilmesi gündeme gelecektir. Kırda yaşayanların isteklerinden, ihtiyaçlarından bağımsız bir müdahale toplumsal açıdan da sorunludur.

Kırsal alanların varlığını devam ettirmek için sadece yapılaşma konusu değil, tarımsal arazi kullanımı, doğal kaynakların devamlılığı, köylünün istihdamı ve yaşam kalitesi de düşünülmelidir. Mimar ve plancılar olarak, kırları potansiyel inşaat alanı olarak gören yaklaşımın tersine, tüm unsurları ile dengeli şekilde varlığını sürdüren, yaşam kalitesi yükselmiş, konforlu bir kırsal yaşamın kurulması için yeni bir yaklaşım geliştirmemiz, mesleki tecrübe alanımıza kırsal alanları da katmamız gerekiyor.

 

NOTLAR

1. Öğdül, H. 2002, "Kırsal Alanlara Yeni Yaklaşımlar", Planlama Dergisi, sayı: 2002/1, ss.45-50.

2. Kanunlar:

  1. 1924 tarihli 442 sayılı Köy Kanunu
  2. 2012 tarihli 6360 sayılı On Üç İlde Büyükşehir Belediyesi ve Yirmi Altı İlçe Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
  3. 2012 tarihli 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun

Kanun Taslakları:

  1. 2009 tarihli Köy Kanunu Tasarı Taslağı
  2. 2013 tarihli Köy Kanunu Taslağı (Mecliste) Kanun Maddesi: 2011 tarihinde 3194 sayılı İmar Kanununa getirilen Ek Madde 4 (17.08.2011 tarihli 648 sayılı KHK ile)

3. 2009 tarihli Köy Kanunu Tasarı Taslağı hakkında Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nden bir grup öğretim üyesinin hazırladığı görüş için bkz: www.planlama.org [Erişim: 09.04.2013] veya www.mimarlarodasi.org.tr [Erişim: 09.04.2013]

4. Bu çalışmalar için bkz. Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, Teknik Araştırma ve Uygulama Genel Müdürlüğü, 2008, Kayseri- Kırsal Alanlarda Yöresel Doku ve Mimari Özelliklere Uygun Yapılaşmanın Yaygınlaştırılması Projesi, MSGSÜ (Yürütücü: Prof. Kemal Çorapçıoğlu). Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, Teknik Araştırma ve Uygulama Genel Müdürlüğü, 2011, Balıkesir- Kırsal Alanlarda Yöresel Doku ve Mimari Özelliklere Uygun Yapılaşmanın Yaygınlaştırılması Projesi, MSGSÜ (Yürütücü: Prof. Kemal Çorapçıoğlu).

Bu icerik 14193 defa görüntülenmiştir.