368
KASIM-ARALIK 2012
 
MİMARLIK'tan

YAYINLAR



KÜNYE
MİMARLIK ELEŞTİRİSİ

Tip ve Biricik Mekân Deneyimi Üzerinden Çerçevelerimizi Gözden Geçirmek: Otomotiv Endüstrisi İhracatları Birliği Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi

Özlem Erdoğdu Erkarslan, Doç. Dr., Gediz Üniversitesi, Mimarlık Bölümü

Dürrin Süer ve Metin Kılıç tarafından tasarlanan Otomotiv Endüstrisi İhracatları Birliği (OİB) Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi, 2012 Ulusal Mimarlık “Yapı Dalı Ödülü” almıştı. Yapıyı güncel eğitim modelleri çerçevesinden bakarak değerlendiren yazar, “tip ve tipoloji kavramlarını biricik mekân deneyimi ile çarpıştırarak” mimari eleştiri çerçevesini kuruyor.

Biriciklik her mimari tasarımda aranan bir değer olmakla beraber, eğitim yapıları tasarımında daha da önemli bir ölçüt. Bireylerin eğitimi her ne kadar bazı ortak norm ve indekslere bağlı olarak şekillendirilse de, bireysel yetenek ve kapasitenin ortaya çıkarılması en az asgari ölçütlerin tutturulabilmesi kadar önemli. Bu nedenle eğitim yapılarının da eğitim sisteminden beklenen şekilde bireylere özgürlük alanı tanımlaması gerekiyor.

Hızlı ve ekonomik yoldan okul elde edebilmek adına pek çok ülke gibi ülkemizde de uzun yıllar denenmiş olan tek tipleşmiş okul yapıları, mekân ve eylem arasındaki döngüyü kanıtlarcasına, tek tipleşmiş eğitimin uygulanmasına ve ortalama bireylerin yetiştirilmesine aracılık etti. Tek tip okul uygulaması, özel okulların eğitim sistemimizde daha geniş bir yer edinmesine paralel biçimde uygulamadan kalkmakla beraber, ruhu hâlâ eğitim yapıları üzerinde dolaşmakta... Oysaki Milli Eğitim Müfredatı, güncel eğitim modelleri ile uyumlu olarak 2000'li yılların başından beri neredeyse her yıl değiştirildi ve aktif eğitimin uygulanabileceği, proje bazlı bir sisteme geçiş yapıldı. Ancak eğitim sisteminde gerçekten öğrenci odaklı ve yenilikçi bir sisteme gidilmesi için kâğıt üzerinde yapılan müfredat değişiklikleri kadar, okullaşma oranının, öğretmen sayısı ve niteliğinin de köklü biçimde değişmesi gerekiyor. Nasıl sistemde yüzeyden yapılan değişiklikler bu kökten dönüşümü gerçekleştirmeye yetmiyorsa, aynı şekilde eğitim mekânlarının Bayındırlık Bakanlığı Şartnameleri ve tek tip projelerin dışına çıkması da kalıplaşmış eğitim yapısı normlarından farklı bir mekân üretmeye yetmiyor. Farklılaşan renklere ve cephe denemelerine rağmen, bu yapılar özünde aynı kalıyor. Bu nedenle mekânsal olarak farklılık yaratma çabasına giren her okul yapısının üzerinde durulması ve eleştirel gözle incelenmesi gerektiğine inanıyorum.

Eğitim bilimi, formal ve informal eğitim olarak iki farklı zeminde eğitimi ele alır. İşte bugün eleştirilerimizi yönelttiğimiz ve standart birey yetiştirmekle suçladığımız eğitim yapıları, bu iki zemini birarada kullanmayarak sadece formal eğitimin mekânlarına öncelik veren yapılardır. Tekil eğitime yaslanan modellerde okul yapıları, modern insanın olguları karşılıklı zıtlık ilkesine göre tanımlıyor olması yanılgısını bir kez daha tekrar eder ve eğitimin her iki biçimini de aynı anda kullanabilmenin mümkün olduğunu gözden kaçırır. Bu şekilde eğitimin asıl öznesi olan birey ıskalanarak öğretme eylemi üzerinde durulur. Güncel eğitim modellerine göre zorunlu eğitim, üniversiteye kadar olan uzun bir süreci kapsar. Bu sürecin öğrencinin gündelik yaşamının tümünü işgal ederek kendini tanımasına olanak tanıyacak zaman bırakmıyor olması, sistemin olduğu kadar, salt eğitim mekânlarına önem veren ve kavramsal bir yaklaşım içermeyen standart okul yapılarının da bir sonucudur.

Otomotiv Endüstrisi İhracatları Birliği (OİB) Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi, eğitim anlayışı itibarı ile diğer meslek liselerinden farklılık gösteren yenilikçi profile sahip okullardan biri olarak eğitime başlamadan, okulun tasarımı için daha uzun ve meşakkatli bir yol olan proje yarışması açmayı tercih etti ve yarışmada İzmir’den M+D Mimarlık’ın (Metin Kılıç ve Dürrin Süer) proje önerisi, tasarımın topografya ile olan duyarlı ilişkisi ve zengin iç mekân potansiyeli barındırması nedeni ile birinci seçildi. Aynı zamanda OİB Teknik ve Endüstri Meslek Okulu, Mimarlar Odası 2012 Ulusal Mimarlık Ödülleri kapsamında Yapı Dalı Ödülü’ne layık görüldü. Güncel mimarlık medyasında bir kaç kez yayımlanması sayesinde tasarımcılar yapı ile ilgili niyetlerini ifade etme olanağı buldu. Dolayısı ile, iki kez ödüle layık görülen ve tasarımcıları tarafından dillendirilmiş olan bu yapı, üzerinde biraz daha düşünülmeyi hak ediyor.

Yapı, Bursa'da kent merkezinin dışında ve yeni yerleşmeye açılan bir bölgede eğimli bir arazide yer alan ve derslikler, atölyeler, yurt, lojmanlar, spor salonu, konferans salonu, kafeterya, kütüphane, idari hacimler ve teknik hacimler gibi çok kapsamlı bir programa sahip. Yapı ile ilgili önceki yayınlardan anlaşılacağı şekli ile tasarımın özünü, topografya ve program arasındaki dengenin sağlanması oluştururken, işverenin de istediği gibi motive edici ve güncel eğitim eğilimlerine uygun bir eğitim mekânı oluşturulmaya çalışılmış. (Resim 1, 2)

Okul yapıları, mimari program açısından çok sayıda tekrar eden üniteye sahip olduğu için, salt işlev odaklı çözüm stratejileri kullanıldığında durağan ve hantal kitlelere dönüşebilme riski taşır. Programdan kaynaklanan eşbenzer kat veya koridorlar zengin mekân deneyimi yaratabilmenin kolaylıkla önünü kesebilir. OİB Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi’nde tasarımcılar 32 bin metrekarelik ağır programa rağmen, topografyanın sahip olduğu olanakları kullanarak kitlenin ağır etkisini kırmış, tekrar eden ünitelerin de farklı kitlelere dağıtılabilmesini başarmış. Zaten bu nitelikleri her iki jüri raporunda da belirgin biçimde ortaya çıkıyor.

OİB Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi, tek tipleşmiş projeler ve onların etkisinden çıkamamış pek çok yeni denemede kanıksadığımız uzun ve sürekli koridorlar üzerinde sıralanmış derslikler düzeninden farklı bir çözüme sahip. Yapı, bu düzeydeki eğitim yapılarında sık kullanılmayan bir plan tipi olan ve “çilek okul” olarak anılan bir tipolojide tasarlanmış. Çilek okul, basitçe kompartmanlardan oluşan bir plan olarak tanımlanabilir. Çilek okulda kompartmanların her biri programın eğitim, sosyal donatılar ve laboratuvar işlevlerinden eşit ağırlıklar içerecek biçimde tasarlanır; böylelikle her kompartman kendi içerisinde neredeyse bağımsızlaşmakla beraber, birbirinin replikası olmaktan da kaçınmış olur. OİB Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi topografyanın eğimine yaslanmış üç eğitim birimi ve bir giriş bloğundan oluşuyor. Giriş bloğunun dışında kalan üç blok az önce tanımlandığı gibi karma işlevler içermekle beraber, topografyanın verdiği kısıtlamalara da uyarak birbirinden farklı kesit ve programları içeriyor. Bunları birbirine kenetleyen ortak geçişler ise bir yandan görsel bütünlüğü yakalarken, bir yandan da pek çok okul yapısının sahip olmadığı enformal eğitim mekânlarını oluşturuyor. (Resim 3-6)

Bu yapıyı okurken “tip” ve “tipoloji” kavramlarını biricik mekân deneyimi ile çarpıştırmayı seçtim. Biraz bunun gerekçelerinden söz etmek istiyorum. Mimari tasarım süreci üzerine geliştirilen bilimsel yöntemlerin sonucu olarak ortaya çıkan tipoloji, aslında aydınlanma çağından çok önce treatiselar aracılığı ile varolmuştu. Mimari tasarım kuramının en eski yöntemlerinden bir tanesi olan tipolojiye olan güven ve sadakat, 1970’lerin başından itibaren sarsılmaya başlamıştı. Özellikle 21. yüzyılın yeni paradigma setlerinin açılması ile de giderek kuramda, eğitimde ve uygulamada hiç konuşmadığımız bir konu haline geldi. Modern mimarlığın eleştirisi içerisinde tip ve formun totolojik ilişkisi ve yapı tipinin belli bir formu dayatıyor olduğu yolunda tartışmaların alevlendiği dönemde, bu konuya hem akademyanın hem de uygulamanın ilgisi bitti. Ancak belli bir kesim kuramcı ve mimarın alçak sesle devam ettiği çalışmalar, tipolojinin formal dayatmalarından nasıl kurtulacağı üzerine bazı ara yollar bulmaya çalıştı. Tipolojik açıdan üzerinde çok fazla çalışma yapılmış işlevler için güncel eğilimlere uygun biçimde yeni tipler geliştirilmesi bu ara çıkış noktalarından bir tanesi oldu. İkincisi ise, biricik mekân deneyimi ile tipolojinin birarada bulunamayacağı eleştirilerine karşı tipolojiyi formdan bağımsızlaştırma stratejilerinin tartışılması idi. İlk çıkış döneminde tasarımın bağlamından tamamen kopuk ele alınan tipolojinin bağlam ışığında tartışılması; ya da tektonik kalite ışığında tartışılması ile tipoloji çalışmalarının devam etmesi bu anlamda önerildi.

OİB Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi, eğitim yapıları için yeni sayılabilecek bir plan tipolojisini uygularken bu tipolojinin gereksinimlerini bağlam ve tektonik ile harmanlayarak sadece buraya özgü bir mekân deneyimi oluşturmayı becerebildiği için seminal bir örnek oluşturuyor. Bu nedenle bence bu yapı, tipoloji çalışmalarına hâlâ gereksinim duyup duymadığımız sorusunu akla getiriyor.

Bu yapıda işlevlerin kurgusu için seçilen tip ve strateji başka tipler ile karşılaşılan sorunları yaratmıyor ve bireyselleşmeye hem mekânsal, hem tektonik hem de içerideki yaşantı açısından izin veriyor. Enformal eğitim mekânları olarak adlandırdığımız, galeri boşlukları ve sirkülasyon alanlarını içeren kanal, topografyanın verdiği sekmeli kesitin iç mekânda izlenebileceği bir sahne oluşturuyor. Bu sahnenin getirdiği iki önemli mekân deneyimi, aslında enformal eğitimin de temelini oluşturuyor: Diyalog ve şeffaflık... Hem farklı düzlemlerin hem de farklı işlevlerin bağlanmasını sağlayan bu tasarım ilkeleri, eğitim mekânındaki yaşantıyı da paralel biçimde etkiliyor. Öğrencilerin ders dışındaki toplumsal yaşamlarını olumlu yönde etkileyebilecek diyalog ortamlarına olanak tanıyan bu mekân, tasarımın en önemli konseptini oluşturuyor. Öğretmenler odası veya kafeterya gibi mekânlar bu enformal eğitim mekânlarına eklemlenmiş oluyor.

Burada diyalog ve şeffaflığın kavramsal ve tektonik ifadelerini bu yapıda nasıl teşhis ettiğimi belirterek biraz açıklık getirmek istiyorum. Ortak mekân birkaç düzlemde mekânsal diyaloğa izin veriyor. Bunlardan birincisi dış mekân ve iç mekân arasındaki diyalog. Yapıya ruhunu veren topografyanın yapının iç mekânı ile kurduğu biraz kesintili ve zorlukları olan bir diyalog var. Boşluklu ve yüksek mekânlar içerisinde yürürken zaman zaman cephedeki geniş açıklıklardan araziden bazı kadrajlar algılanıyor. Ancak bu diyalog arazi ve yapı arasındaki ilişkiyi iç mekândan bir kerede algılamamıza izin vermiyor. Diyaloğun diğer yansımasını ise, iç mekânda farklı işlevler ve farklı kodların birbirlerine dönük biçimde yerleştirilmesinde teşhis edebiliyoruz. Şeffaflığı ise daha çok tektonik bir terim olarak kullanıyorum. Ortak holler ile kompartmanlar plan düzleminde birbirleri ile kesiştikleri yerde biçimsel açıdan farklılaşıyor; bazen strüktür çekilerek duvar biraz gerisinden başlıyor; bazen strüktürel elemanlara takılmış düşey panellere veya yatay döşemelere dönüşüyor. Ama her seferinde kesişimi dışarıdan bakan göze okutuyor. (Resim 7, 8) Mekânda tezahür eden yaşantı açısından ise, öğrencilerin birbirlerini veya öğretmenlerini doğrudan izleyebilmesi, böylelikle pek çok grubun birbirleri ile açık diyalog içerisinde olması olarak tanımlıyorum. Bu da pedagojik açıdan kendini ifade edebilme ve hem bireysel hem de toplumsal düzlemde kimliğini bulabilme olarak yansıyor. Bence bu açıdan mekân ve yaşantı arasında rahatça kurulmuş bir paralellik var. Kavramsal başlangıçların tasarım sürecinde ete kemiğe büründükten sonra yumuşamasının pek muhtemel olduğu gerçeği gözönüne alınırsa, bu tasarımda baştan sona prensiplerin kararlılıkla korunabildiğini düşünüyorum.

OİB Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi yapısında ortak mekânın yenilikçi ve özgün potansiyeline rağmen, programın daha esnek olarak ele alınarak enformal eğitime katılabilecek bazı parçaları konvansiyonel çözümlere takılıp kalıyor. Bunlardan en önemlisi kütüphane... Duvarları olmayan ve güvenlik sorunlarının daha ikincil olarak ele alındığı bir kütüphane, öğrencilere paylaşım, güven ve özdenetim gibi çok önemli katkılar yaratma potansiyeline sahip. Eğitim sistemimizde yapılan pek çok değişikliğin amacının bilgiyi dönüştürebilme, sentezleyebilme ve araştırma becerilerinin öğrencilere verilmesi olmasına rağmen, sistem giderek daha az düşünen, araştıran ve sadece bilgiyi kolajlayan öğrenci çıktısı veriyor. Ezberci eğitimden kaçarken sistem, internet hırsızı öğrenci üretiyor. Araştırma nosyonu olmayan bir öğretmen kuşağının proje bazlı bir kuşak yetiştirmesinin zorluğunun yanı sıra, bu kuşağın ilgisini çekecek bir kütüphane konsepti yaratılmadığı sürece kütüphanelerin sık kullanılan mekânlar olmasının da mümkün olmadığını düşünüyorum. İçinden serbestçe gelip geçilen, belki sadece kod farkları ile sınırlanmış bir kütüphane, bence ıssız ama çok denetimli bir kütüphaneden hem işlevsel hem de kavramsal açıdan daha az tehlikeli ve daha fazla yararlıdır. Aynı şekilde bu yapıda laboratuar ve atölyelerin de konvansiyonel biçimde otonom hacimler olarak ele alındığını görüyoruz. Oysa gürültü ve toz sorunu görece daha az olan laboratuarlar da bu kesite boşluklar veya şeffaf döşemeler ile eklemlenebilir, okuldaki gündelik hareketin doğal bir parçası olabilirdi. Meslek lisesi eğitiminin en farklı ve çarpıcı parçası olan laboratuarlar, ne yazık ki tasarımcıların tercih ettiği yenilikçi tipolojiye eklemlenemiyor ve bu sahnenin tam bir parçası olamıyor.

Enformal eğitim mekânları açısından geniş boşluk ve galerileriler içe dönük bir mekân yaratırken bu mekânın kendi içerisindeki hız ve hareket, mekânı kendiliğinden ilginç kılıyor. Tasarımcılarının "içe dönük" olarak adlandırdığı bu mekân yapıya biriciklik kazandırıyor. Başka yer, zaman ve yapıda tekrarlanamayacak bir mekânın kavramsal ve biçimsel açıdan üretilmesi hiç de kolay değil. Özellikle okul gibi biçimsel olarak da kanonikleşmiş işlevlerde işvereni yeni bir tipolojiye ve biricik mekân deneyimine ikna edebilmek için önerdiğiniz sistemin avantajlarını çok güçlü biçimde dile getirmeniz gerekir. Yapıya gelinceye kadar yaşanan süreçte, yani yarışma ve sonrası dönemde, gerek müşteri ile karşılıklı görüşmelerin gerekse grafik iletişimlerin buna destek olması gerekir. Yarışma projelerinin yapının içinde sergileniyor olması beni ayrıca bu konuda düşündürttü. Bu sergi, çok emek verilmiş bir çalışma sürecini belgeleyerek yapının hikâyesine dönüştürmüş. M artı D, bu sinerjinin yapının kullanıcıları tarafından da takdir edilmelerini istemiş olmalı... Bunun, üretim odaklı bir meslekî eğitimde, öğrencilere her gelip geçerken emeğin değerini hatırlatacak güzel bir detay olduğunu düşünüyorum.

OİB Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi, endüstriyel üretimin arkaik sembollerine de sadakat gösteriyor. Tasarımcıların hızlı inşaat süreci nedeni ile seçtiklerini belirttikleri malzeme ve taşıyıcı sistem endüstriyel üretimin de ruhuna uygun bir tektonik kaliteyi yakalamış oluyor. Özellikle brüt beton ile kontrast seçilen parlak renkli epoksi yüzeyler, yapının içe dönük enformel eğitim alanları açısından nitelikli ışık kalitesinin elde edilmesine yardımcı oluyor. Farklı mekânlar için seçilen farklı renk kodlamaları kullanıcıya mekânın mantıksal dizgesini açıkça okutuyor, yönlendirmeye katkıda bulunuyor ve şeffaflık ilkesini kuvvetlendiriyor. Belki de bu tasarımın en güçlü yönlerinden biri de, tasarımcıların kavramsal yaklaşımının mekânda temiz ve rahat biçimde okunuyor olması... Bu okumanın sadece mimari eğitimli bir göz için değil, gündelik kullanıcı açısından da aynen geçerli olduğunu düşünüyorum. Bu açıklık ve kararlılık, tasarımı her türlü meslekî deformasyon tuzağından ve dolambaçlı yollardan koruyarak, güncel mimarlığın çok kirletilmiş sahte imgelerinden hemen ayırdedilmesini sağlıyor.

Mimarlık bilgisinin en köklü meseleleri olan tip, bağlam ve biricikliği yeniden ziyaret eden bu tasarım, karmaşık felsefik veya sosyolojik alt metinlerden uzakta kalınarak da nitelikli mekânlar üretilebileceğini bize hatırlatıyor. "Bir yapıyı bulunduğu yere demirleyebilmek" zor ve uzun bir uzlaşma süreci gerektirir: Topografya, iklim, program, taşıyıcı sistem ve yasal zemin arasında yaşanacak uzun bir uzlaşma... OİB Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi bu uzlaşmayı mimarlığın en temel ve eski araçları ile sağlayarak mimarlık problemine bakış çerçevelerimizi yeniden gözden geçirmemizi sağlıyor.

 

KAYNAKLAR

Colquhoun, Alan, 1969, “Typology and Design”, Perspecta, sayı:12, ss.71-74.

Güney, Yasemin İ. 2007, “Mimarlıkta Orijin Olarak Tip Kurgusu”, Ege Mimarlık, sayı:3/62, ss.28-31.

Frampton, Kenneth, 1995, Studies in Tectonic Culture: The Poetics of Construction in Nineteenth and Twentieth Century Architecture, The MIT Press, CambridgeMassachusetts.

Perez-Gomez, Alberto, 1983, Architecture and the Crisis of Modern Science, The MIT Press, CambridgeMassachusetts.

Salter, Peter, 2000, 4+1 Peter Salter: Building Projects, Black Dog Publishing, Londra.

Süer, Dürrin ve Metin Kılıç, 2011, “Otomotiv Endüstri İhracatçıları Birliği Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi”, Yapı, sayı:358, ss.104-11.

Süer, Dürrin ve Metin Kılıç, 2011, “Otomotiv Endüstri İhracatçıları Birliği Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi”, Arredomento Mimarlık, sayı:2011/02, ss.112-120.

www.domusweb.it/en/architecture/questioning-typologies (2.10.2012)

www.imagineschooldesign.org/analysis.html (2.10.2012)

Görsel belgeler: M artı D Mimarlık

Bu icerik 5583 defa görüntülenmiştir.