364
MART-NİSAN 2012
 
MİMARLIK'tan

MİMARLIK DÜNYASINDAN

YAYINLAR



KÜNYE
DOSYA

İstanbul Kenti En Önemli Meydanını Kaybedebilir!

Ersen Gürsel, Mimar

İstanbul’u yeniden inşa etme düşüncesinde sıra Taksim Meydanı’na gelmiş oldu. Hayalleri, Taksim Gezi Parkı’nı yok ederek kışla inşa etmek. Tarihin canlandırılması olarak algılanması hiç de inandırıcı değil.

İstanbul kentinin yenilenmesi projesi içinde, belediyenin Taksim Meydanı’nda 1939 yılında yıkılan Topçu Kışlası’nı yeniden inşa etmesi ve meydanın yayalaştırılmasına öncelik veren ulaşım projesini gördük. 21. yüzyılda mimari çevrenin yenilenmesi öngörüsü altında taklitçiliğin öne çıkarılmasının amacı ne olabilir? Topçu Kışlası binasının replikası, acaba Haliç’teki Miniatürk Parkı’nın bir örneği Taksim’de mi yapılacak? Miniatürk fikri, hafta içi kadınların, haftasonu çocukların aileleri ile birlikte topluca Taksim’e kışlaya gitmeleri ve alışveriş yapmaları ilginç olabilir. Acaba kışla alışveriş ve işyerine dönüşerek Taksim Meydanı’nın AVM’si mi olacak?

AKM’yi yıkıp AVM yapmak istiyorlardı. Toplumun bilinçli sağduyulu kesiminin direnç göstermesiyle gerçekleşemedi. Hatta Kültür Bakanı bile İstanbul’un tek kültür merkezinin yıkılması düşüncesine katılmadığını kamuoyuna açıklamıştı. Öyle anlaşılıyor ki siyasi irade bu projeden vazgeçti. Fakat Taksim Meydanı’nda AVM inşa etme düşüncesinde ısrarlı oldukları anlaşılıyor. Görülen o ki AKM’den AVM yapamadılar ama Topçu Kışlası’ndan AVM yapacaklar.

Türkiye’de ilginç bir proje üretim yöntemi oluştu, örnekleri de çoğaldı. Yeni model projeler, içinde biraz kültür bulunan ticari işyerleridir. Ticari amaçlı binalarda kamusal alan üretimi, dönüşüm projelerinde yeni bir kavram, yeni bir model olsa gerek. Bir diğer örnek, bir yüzü “Migros” diğer yüzü “belediye hizmet binası” modeli. Bu model, mali kaynakları yetersiz küçük yerel yönetimler için de çok cazip gelmeye başladı. Bu model, imar planlarında ticari kullanıma açılmayan, “hizmet alanı veya kültürel alan” olarak tanımlı özel veya kamusal arazilerin içinde ticaret yapılarının inşası için de “çözüm” oldu. Bu nedenle Topçu Kışlası örneği, yıkılmış fakat eski eser olması nedeniyle tescil edilmiş olan, kısaca tarihî değerler üzerinden ticaret alanı üretmenin bir örneğidir. Topçu Kışlası’nın Taksim Meydanı’nda, gerçek amacı da bu olsa gerek.

Cumhuriyet döneminin simgesel mekânı Gezi Parkı üzerine Topçu Kışlası’nın yeniden inşa edilmesi fikri ideolojik bir yaklaşımdır. Park alanı üzerinde kışlanın yeniden inşa edilmesi ve inşa edilecek binanın ticaret hizmet alanı olarak kullanılma senaryosu nasıl gerçekleşecek? Senaryo şöyle gelişiyor: Belediye yetkilileri, mimarlar, Koruma Kurulu üyeleri ile birlikte mucizevi bir çözüm yolu bulmuşlar. Önce olmayan bir yapı “eski eser” olarak tescil edilecek, sonra bu yapının restitüsyon projesi hazırlanacak, Koruma Kurulu da hazırlanmış bulunan restitüsyon projesinin aslına uygun olduğunu onaylayarak, projenin gerçekleşmesinin önünü açacak. Senaryo aynen böyle gerçekleşti ve proje onaylandı. Ancak Koruma Kurulu bu kararı ile hukuki bir süreç başlatmış oldu.

Koruma Kurulu, olmayan bir yapıyı “eski eser” olarak tescil ederek ve restitüsyon projesi üzerinden inşa edilebileceği kararını alarak eserin korunmasını mı sağlamıştır, yoksa mülkiyet hakkının korunmasını mı? Bu kararı ile olmayan bir yapının eski sınırları üzerinde inşa edilebileceği kararını almıştır. Koruma Kurulu’nun görev ve yasal yetki alanları dışında aldığı bu karar, kanımca tartışma konusu olduğu gibi, bu kararın sorgulanması gerektiği kanısındayım.

Topçu Kışlası inşa edilince meydan tanımlanmış mı olacak? Bu tartışılabilir bir konudur. Bu proje ile Taksim Meydanı’nda cami yapma düşüncesinin önü açılmış olacaktır. Kışlada cami projesine kim karşı gelebilir ki! Cami, kışlanın (mütemmim cüzi) değil mi? Nasıl bir cami? Kışlanın canlandırma projesini yapan mimarın çantasında eminim ki hazır bir cami projesi vardır. Böylece Taksim’de cami projesi meşruiyet kazanarak senaryo tamamlanacaktır.

TAKSİM MEYDANI’NIN OLUŞUMU

Taksim’de ilk yapı, I Mahmut döneminde 1731’de yapılan, su depolama ve dağıtımının taksim edildiği yapıdır. “Taksim” adı buradan gelmektedir. Taksim’deki ikinci yapı Cumhuriyet Anıtı’dır. Cumhuriyet sonrası 1928 yılında İtalyan heykeltıraş P. Canonica’ya yaptırılan Cumhuriyet Anıtı, su tesislerinin alanına, çevresiyle düzenlenerek konulur. Anıtın önemi, Cumhuriyet törenlerinin yapılması ve çevresiyle birlikte kentin sosyal hayatına katılmış olması nedeniyle giderek artar. Taksim, kentin merkezi olmaya başlar.

Taksim boşluğunun kuzey kesiminde bulunan Topçu Kışlası işlevini yitirmiş, terk edilmiş bir binadır. Kışla avlusu futbol sahası olarak kullanılmaktadır. İstanbul Valisi ve Belediye Başkanı Lütfi Kırdar’ın ilk icraatlarından biri Topçu Kışlası’nı yıkmak olur. H. Prost’un imar planında Dolmabahçe’de başlayan vadi boyunca Maçka’ya uzanan, Harbiye üzerinden Taksim’e kadar yayılan yeşil vadi projesinde öngörülen Taksim Gezi Parkı’nı gerçekleştirmek, Lütfi Kırdar’ın hayalidir. Taksim Gezi Parkı inşaatı 1940-44 yılları arasında eksikliklere rağmen bitirilir. Taksim Gezi Parkı, Taksim’in üçüncü ana yapısı olarak ortaya çıkar.

Taksim Gezi Parkı yaklaşık 38.000 metrekaredir. İnşa edilmesiyle kentin merkezine yeni bir yaşam alanı katılır. Taksim Su Tesisleri, Cumhuriyet Anıtı ve Gezi Parkı’nın Taksim alanına katılmasıyla kentin sosyal faaliyetlerinin merkezi haline gelir, fiziki çevresiyle Taksim Meydanı olarak tanımlanır ve meydanın kimliği oluşur.

Kentin farklı bölgelerinden gelen önemli şehir içi ulaşım aksları Taksim’de buluşurlar. 1940-50 yılları arasında inşa edilen şehrin kuzey bölgesini Şişli-Halaskargazi Caddesi üzerinden gelen Cumhuriyet Caddesi’nin; Boğaz su ve kıyı yolunu Dolmabahçe üzerinden Taksim’e bağlayan Gümüşsuyu Caddesi’nin ve yeşil vadiyi izleyen Maçka-Nişantaşı semtini merkeze bağlayan Mete Caddesi’nin Taksim’e bağlanması ile merkez alanının yoğunluğu giderek artar. Ulaşım sistemine katılan üç yeni yolun teknik ve fizik yapı standartları örnek niteliktedir. Bu yollar üzerinde taşıtlar ve yayalar ayrı ayrı izlerde hareket ederler. Yayalar Taksim Meydanı’na ağaçların gölgesinde güvenle ulaşırlar.

İstiklal, Sıraselviler Caddesi gibi bu üç yol, fiziksel nitelikleri inşa edildikleri dönemi anımsatan kentli belleğinde önemli kentsel mekânlardır. Taksim Meydanı ile birlikte anılırlar. Taksim Meydanı’nı çevreye bağlayan Tarlabaşı, Talimhane, İstiklal, Sıraselviler caddeleri ile Cumhuriyet döneminde inşa edilmiş olmaları nedeniyle Gümüşsuyu, Mete ve Cumhuriyet caddeleri Taksim Meydanı ile birlikte korunmaya değer niteliktedirler. Taksim Meydanı’nın sosyal aktivitelerini oluşturan taşıt ve yaya aktiviteleri bu yollar üzerinden kurulur.

İstanbul Belediyesi’nin mimarlık kültür tarihimiz içindeki yeri ve kimliği belirsiz eklektik bir yapıyı günümüze taşımasındaki ısrarı, inatlaşmaya varan tutumu anlaşılır gibi değil. İstanbul, yeşil alanlarını kaybederken, gayrimenkul yatırımcılarının yönlendirdiği ekonomik dinamikler, şimdi de kentin yeşil alanlarına musallat oldular. Yapılmak istenen açıkça görülüyor: Olmayan bir yapı üzerinden kent merkezinde potansiyeli yüksek ticaret alanı oluşturmak, bu projenin niyetidir. Dönüşüm projelerinin tümü, yürütülmekte olan siyasetin düşünce yapısının fiziksel mekâna yansımalarıdır.

 

Kamu yatırım alanlarının tümünde, projelerin konusuna, içeriklerine, kentsel alana katkısına, çevresel planlama alanlarıyla etkileşimine bakılmaksızın, amaçlarına hizmet edecek ve en kısa sürede tamamlanacak bir proje elde etme yöntemi uygulanmaktadır. Proje mimarlarının seçiminde öncelikli kriter mimarların ünlü veya ünsüz olmaları değildir; “Selçuklu ya da Osmanlıcı” olmak ya da “yetmez ama evetçi” olmak daha öncelik bir seçilme nedenidir. Siyasetin desteğini alan yatırımcıların, sipariş üzerine proje yaptırdıkları mimarların sayısı da giderek artmaktadır. İşverenle aynı kare içinde görüntülenen mimarlar, piyasa usulü proje elde etme yöntemi içinde yer almaktadırlar.

Yanlış bunun neresinde? İşverenin önerisi ile plana işlenen, parsel veya ada ölçeğindeki arsalar üzerinde “kentsel tasarım alanları” tanımı, operasyon yapmak için yeterli olmaktadır. Belediyenin bu alanlarda mevzi planlama yaparak yapılaşmanın önünü açması; gayrimenkul yatırımcılarının mimarlarına, kente ait değerleri önemsemeksizin hazırlattıkları hayali projeleri belediye meclislerinin uygun bulması ve Koruma Kurullarının da onaylaması ile iş bitmiş demektir. Bu tür uygulamaların, kentsel ve hukuksal açıdan sorunlu ve kalitesiz olduğu, kentin doğal çevresini olumsuz yönde etkilediği, kentin kimliğine doğrudan yanlış müdahale olduğu ortaya konulmuş ve ayrıca yasal olarak kamusal hakların korunması açısından hukuki sorunları olduğu çok defa ifade edilmiş olmasına rağmen kamu yönetimi, siyasetin ekonomik aracı olarak hazırlanmış projelere müdahale olarak algıladıklarından, bu tartışma ortamına girmemektedir. Mimari tasarımları açısından da kalitesiz bulduklarını açıklıkla ortaya koyan meslek Odalarının yaptığı eleştirileri belediye kamu yetkilileri çalışmalarına müdahale olarak algılamakta ve tartışmadan kaçınmaktadırlar.

Kamusal alanlarda örnek aldıkları demokratik ülkelerin tümünde, çevresel planlama boyutunda ele alınan çalışma alanlarında ve üretilen kentsel dönüşüm projelerinde uygulama süreci şeffaflık içinde yürütülür. Temel ilke, projelerin konuları, çevre sorunları, çözüm önerilerinin ortak akıl platformlarında tartışılarak belirlenmiş olmasıdır. Yaşam alanlarına ait projeleri izleme sorumluğu kapsamında kamusal görevlerini yerine getirirler.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı, proje elde etme sürecindeki şeffaflıktan, demokratik tartışma ile eleştirel ortamdan neden kaçar ki? Demokratik olma söylemleri, bu tür siyasilerin mantığına aykırıdır.

Yeniden düzenlenecek mekânlarda kentsel kaliteye, aynı mesleki sorunların tartışıldığı aktörler ile, bir meslek grubunun yapacağı tek yönlü çalışmalar ile ulaşılamaz. Olumlu sonuçlar, farklı uzmanlık alanlarının çalışmalara katılmasını sağlamakla alınabilir. Bu tür çalışma ortamlarında kamu yönetiminin görevi, çalışma gruplarının koordinasyonunu sağlamak olmalıdır.

Genelde çok boyutlu ve aktörlü, dinamik bir süreçte gerçekleştirilmesi gereken “kentsel dönüşüm projeleri” kavramı, amacından saptırıldığı için, öncelikler inşaat yapımına verilmektedir. Kavramın diğer boyutları önemsizleştirilerek es geçilmektedir. Türkiye’de siyasi irade “kentsel dönüşüm” kavramının içini boşaltmış; kullanılan “kentsel dönüşüm” kavramı siyasetin ekonomi-politikasının aracı haline dönüşmüştür. Dönüşüm sorununun fiziksel düzeyde sınırlanması, sosyal yaşam alanına indirgenmesi, ne yazık ki siyasetin güncel politikasıdır. Yaratılması düşünülen ekonomik değerlerin toplumun tüm katmanları arasında paylaştırılması, küresel ekonomi-politikasına ters mi düşmektedir?

Yeni Anayasaya hazırlık sürecinde çokça dile getirilen “katılımcı, uzlaşmacı, şeffaf olma” söylemlerinin hiçbir inandırıcılığı kalmamıştır. “Vatandaş yetkisini bana verdi. En iyisini ben bilirim ve yaparım. Ben ne yapsam doğrudur. Ben yaptım oldu. Hukuk yolu açıktır” gibi söylemlerde demokrasi nerededir? Eşitlikçi, uzlaşmacı demokrasi, topluma saygı nerededir? Dönüşümü fiziksel düzeyde tutması, sosyal yaşam alanına indirmemesi, ne yazık ki siyasetin güncel politikasıdır.

TAKSİM MEYDANI’NIN KENT YAŞAMINDAKİ ÖNEMİ

Taksim Meydanı, Cumhuriyet dönemi anıları üzerine inşa edilmiş olması nedeniyle kentli belleğinde yerleşmiş önemli bir mekândır. Aidiyet bağlarının oluştuğu, sosyal yaşamın paylaşıldığı, kentsel bilincin gelişmesini sağlayan Taksim Meydanı, İstanbul kentinin sosyal kimliği ile ilgili referansları barındıran, koruyan ve geleceğe taşıması kentsel kimlik açısından hayati önemde bir mekândır. Bir asırlık zaman diliminde oluşan, farklı işlevlere sahip, farklı sosyal ve fiziksel kimliği ile bugüne ulaşan, korumaya değer nitelliklere sahiptir. Taksim Meydanı ve çevresinde yapılacak yenileştirmeler, mevcut mekânları yıkmadan, yayınlara girmiş anıları silmeden de yapılabilir.

Bugün metropol kentin farklı bölgelerinden gelen insanların buluştuğu, dağıldığı enerji merkezi, İstanbulluların olduğu gibi yerli-yabancı kişilerin de bilgi ve ilgi alanındadır. Kent yaşamındaki güncel konumu nedeniyle uluslararası kimliği bulunan bir merkez alanıdır. Bu nedenle Taksim Meydanı’ndaki yenileme projesini, çok boyutlu çevresel ve kentsel planlama bütünü üzerinden ele almak ve değerlendirmek gerekir. Sultanahmet Meydanı’nda, Galata Köprüsü’nde olduğu gibi Taksim Meydanı’nda geçirilecek bir zaman dilimi, İstanbul kentini yaşamak için önemli bir kazançtır.

İstanbul kentinin coğrafyası, topografik yapısı, silueti, kültürel değerlerinin yanı sıra sosyal yapısının zenginliği onu dünya kentlerinden farklı kılan özelliğidir. Kentin bu değerleri üzerinde oluşan sosyal çevresinin zenginliğini ve yaşayan sosyal dinamik yapısını koruyarak yaşatmak; gelecek nesillere aktarmak; kültürel tahribatını önlemek; belediye başkanının sorumluluğu ve görev alanı içindedir. Sayın Topbaş, içinde bulunduğunuz siyasetin cazibesinden uzaklaşıp kent halkının size verdiği kamusal görevinizi unutmayınız. Düşüncelerinize karşı olan eleştiri ve uyarılara kulak veriniz. Üç imparatorluğun başkenti ve Cumhuriyet Türkiye’sinin dünya kenti İstanbul üzerindeki çılgınlıkları önlemek sizin de elinizdedir.

İSTANBUL KENTİ EN ÖNEMLİ MEYDANINI KAYBEDEBİLİR!

Belediyenin hazırladığı projede, Taksim Meydanı üzerindeki taşıtlar en büyük sorun olarak gösterilmektedir. Yıllarca yaya ve taşıtların birlikte olduğu, buluştuğu ulaşım mekânları, kent haritalarına girmiş ve kent belleğine işlemiştir; meydanı besleyen yollarda yaya ve taşıtların birlikteliği meydanın kimliğini belirleyen önemli bir dinamiktir. Geçmişten beri meydanda, yayalar ile taşıtlar birlikte sorunsuz yaşadılar. Meydanda önemli bir sorun olarak ortaya konulan araç trafiğini meydan platosunun altına almayı öngören proje, meydanın mekân kimliğini ortadan kaldıracaktır. Meydan üzerindeki araç yoğunluğu azaltılabilir; farklı bir ulaşım düzeni yapılabilir. Öngörülen tasarı artık terk edilmiş, çağdışı bir düşüncedir.

Basında yayımlanan projenin resimlerinden ürkmemek veya endişelenmemek mümkün değil. Yayalaştırma fikri ile başlayan proje, meydanı yeniden boşluğa dönüştürülebilir. Önerilen proje 98.000 metrekareyi bulan beton bir platodur. Cumhuriyet Anıtı bu tasarı ile ölçülerini kaybedecektir. Önemli olan bir meydanın büyüklüğü değil, yaşam alanının insani boyutlarda tasarlanmış olmasıdır. Bu tasarı proje ile Cumhuriyet Anıtı yapısal ölçülerini kaybedecektir. Acaba anıtın önemsizleştirilmesi mi düşünülüyor!

Kentin sosyal dinamiklerinin oluşturduğu ve yaşandığı Taksim Meydanı’nı kaybedebiliriz. (Beyazıt Meydanı da benzer bir yayalaştırma projesi ile kaybedildi.) Meydana bağlanan caddeler üzerinde tüneller ile araç geçitlerine öncelik verildiğinden yayaların hareket alanları daraltılmıştır. Hani yayalar sorunsuz olarak meydana ulaşacaklardı! Hazırlanmış olan projede araçlara öncelik verildiğinden yaya izleri daraltılmıştır. Yayaların tüm yollarda meydana ulaşması güçleşmiştir. Yayalaştırma projesinde yayalar meydana kolaylıkla ulaşamıyor ise bu projeye “yayalaştırma projesi” diyebilir miyiz?

Bu projenin hukuksal yapısı nasıl olacak? Projeler gerçekleştikten sonra çözülür diyeceksiniz ama, bu yaklaşım kent yönetiminden sorumlu bir kişinin konulara ne kadar uzak olduğunu gösteriyor. Anlaşılan o ki, diğer proje alanlarında olduğu gibi Taksim Meydanı projesi de hafife alınmış. Oldubittiye getirilip acele edilerek yapılmak istenen nedir? Projenin sıradanlığının kentsel tasarım alanına olumsuz etkisi nasıl fark edilmez?

Taksim Meydanı sosyal bir projedir. Bu nedenle projenin tanımı, programı ve planlamasında farklı uzmanlık alan çalışmalarına öncelik verilmesi, meydanın yaşaması için gereklidir. Sayın Topbaş, dış ülkelere yaptığı gezilerde herhalde şunu fark etmiştir: Kentsel alan ve mekânların tasarımında öncelikler toplum bilimcilerine, kültürel değerlerin varlığını koruyan tarihçilere, projenin ekonomik verimliliğini önce çıkaran ekonomistlere ve sonunda projenin gerçekleşmesine zemin hazırlayan, hukuki yapısını belirleyen, projelerin gerçekleşme olasılıklarını ortaya koyan hukukçulara aittir. Oysa Türkiye’de sosyal yaşam alanlarının projelendirilmesinde öncelik, mühendislere, kent plancılarına ve mimarlara verilir. Bu tür projelerin üretilmesinde aceleye gerek yoktur. Kentlerin sosyal katmanlarının katılımıyla oluşan görüşler, projelerin aktüel ve dinamik yapısının oluştururlar. Türkiye’de fiziksel çevrenin iyileştirilmesi için önerilen projelerin kentli yaşamına etkisi neden tartışılmaz? Kentlinin yaşam alışkanlıkları, yaşam kalitesinin iyileştirilmesi, sürdürülmesi gibi olgular hiç mi önemli değildir? Peki, bu meydanlar kimin için yapılır? Varsa yoksa inşa etmek!

Bursa Eski Belediye Başkanı, Bursa için meydan projesi yarışması açmış, “meydan gibi bir meydan” olmasını hayal etmişti. Meydan olamadı. Kentsel hiçbir sosyal etkinliğin ve yönlendirmenin bu alanda gerçekleşmesinin mümkün olmayacağını söylemiş olmamıza rağmen inatla uyarıları dikkate almadılar. Sonuç fiyaskodur. Gidiniz görünüz!

Sayın Kadir Topbaş Taksim Projesi için neler demiş: “Taksim Kışlası ile oluşturulacak yapı alanında yapılmış meydan kotundaki kafeler buraya hayat verecek. Bugün sadece bir geçiş güzergâhı olarak kullanılan meydana işlev kazandırılarak, İstanbullulara meydan keyfi yaşatılacak.” Kışlayı inşa etmek için bahaneler uydurmaya ne gerek var? Belediyenin amacı, yapmak istediği Topçu Kışlası’nı inşa etmektir. Meydanın yayalaştırılması ise bahanedir.

Taksim Meydanı farklı işlevleriyle, yoğun sosyal dinamik yapısıyla özel bir kimliğe sahiptir. İstanbul kentinin farkındalığını fark etmek gerekir!

Avrupa’da gördüğünüz, beğendiğiniz meydanların formları ilginizi çekebilir. Beğendiğiniz ülkenin meydanları kendi kimliklerini taşırlar. İstanbul kentinin kimliğine başka ülke örnekleri üzerinden ne katabilirsiniz ki!

Belediye Başkanı Kadir Topbaş bir takım uluslararası yerel yönetim organizasyonlarının başkanı olduğunu söylüyor. Güzel de, diğer ülkelerde yapılmış veya yapılmakta bulunan kentsel dönüşüm projelerinin tümünün insan odaklı olduğunu halen anlayamamış ve fark edememiş midir?

Dönüşüm projeleri siyasetin aracı olduğu sürece; belediye ve TOKİ kentlerin yenileşme sürecini ve fiziksel çevre yenilemesini inşaat yapmak olarak algıladıkları sürece sıradanlaşırlar. Kent bilimine ait hiçbir bilgiyi kullanmadan üretilenler, kalitesiz, yapay, yaşam standartlarının gerisinde tiyatro dekorları gibi yapay örneklerdir. Proje elde etme sürecindeki şeffaflıktan, eşit koşullarda katılımcılığın sağlanmasından, kentsel konuların paylaşılmasından belediyeler neden uzak dururlar? Sakıncalı olan nedir?

Sayın Başkan, İstanbul kentinin coğrafyası, topografik yapısı, silueti ve kültürel değerleri, onu dünya kentlerinden farklı kılan, ayırdedici özellikleridir. Kentin bu değerleri üzerinde oluşan yaşam çevresinin dinamik yapısını koruyarak yaşatma, gelecek nesillere aktarma, doğal ve kültürel değerlerinin tahribatını önleme sorumluluğu belediye başkanı olarak size aittir. Evinizden başkanlık makamına giderken kentin siluetini olumsuz etkileyen ne idüğü belirsiz ucube yapıları görmezden gelmenizi yadırgıyoruz. Kent üzerindeki bu çarpıklıkları fark etmeniz için ancak basın yoluyla mı size ulaşmak mecburiyetindeyiz? İstanbul kentinin topografik yapısı, bize kent üzerindeki yapıların yükselişini daha da vurgulamaktadır. Mimar olarak bunun farkında olduğunuzu düşünüyorum. Siyasetin cazibesinden bir an uzaklaşıp kent halkının tümüne eşit mesafede olmanız kamusal göreviniz gereğidir. Tercihlerinizde kamu menfaatinin öncelikli olduğunu size hatırlatmak isterim. Düşüncelerinize karşı olanları dinlemek, eleştiri ve uyarılarını değerlendirmek, çağdaş olmanın koşulu ve ilkesel bir duruştur.

Mimar adama bu yakışır.

 

Bu icerik 6692 defa görüntülenmiştir.