359
MAYIS-HAZİRAN 2011
 
MİMARLIK'tan

MİMARLIK DÜNYASINDAN

  • Bir Yanılsama: EK
    Murat Şahin, Yrd. Doç. Dr., Yeditepe Üniversitesi, Mimarlık Bölümü

YAYINLAR



KÜNYE
MİMARLIK REHBERİ

Bir Topografik Pratik olarak Mimarlık Rehber Kitabı Okumak

Aslıhan Şenel, Yrd. Doç. Dr., İTÜ Mimarlık Bölümü

Mimarlar Odası İstanbul BK Şubesi’nin yayımladığı İstanbul Mimarlık Rehberi (Architectural Guide to Istanbul, 2005), İstanbul’daki önemli yapıların bugüne kadar basılmış en kapsamlı dökümünü içeren dört cilt kitaptan ve katlanmış bir haritadan oluşuyor. Yazar, alternatif bir kent ve mimarlık rehberi okuma önerisi çerçevesinde, rehberi olumlu / olumsuz yönleri ile değerlendiriyor. Kitabın Türkçesinin de kısa bir süre içerisinde yayımlanmış olacağını hatırlatalım.

Yazılı anlatımlar olarak kent ve mimarlık rehberleri mimarlar ve kent üzerine düşünenler için kentsel topografyayı üretme ve deneyimleme süreçlerinin keşfedilebileceği kaynaklardır. Birçok rehber kitap yapısal olarak kent içinde gezilerin ve dolayısıyla mekânlar arası ilişkilerin betimlenmesi üzerine kuruludur. Böyle bir rehber kitabın yazılması ve okunması topografik pratikler, yani kentteki mekânsal ilişkilerin zamansal bir süreç içinde yeniden üretilmesi ve farklı şekillerde deneyimlenmesi olarak görülebilir. Bir rehber, yerleri kentteki gerçek uzaklıklarına göre sıralayabileceği gibi, bu yerlerin öncelikleri ve deneyimlenme sırasını başka mimari özellikler, yapım tarihi ve benzeri ölçütlere göre belirleyebilir, bunlar arasında alternatif yakınlıklar önerebilir.

Yeni ve alternatif mekânsal ve zamansal kurgular önerebilme özellikleri nedeniyle rehberler de diğer metinsel kurgular gibi politik ideolojilerin dışavurumu olarak üretilegelmiştir. Pek çok kentte olduğu gibi, 20. yüzyıl başından itibaren İstanbul için de belediyeler, devlet kurumları ve bazı özel kuruluşlar baskın politik söylemleri üreten ve yenileyen rehber kitaplar yayımlamışlardır, zaman zaman farklı kurumlar ve kişiler tarafından bu baskın söylemin dışında sayılabilecek alternatif rehber kitaplar üretilmiştir. (1) Bu yazıda, kent rehberlerinin mekân ve yer üretim yöntemlerinden söz ederek kent rehberi yazımı ve okumasının birer topografik pratik olarak tanımlanabileceğini tartışmayı amaçlıyorum. Bu sırada, yakın zamanda Mimarlar Odası tarafından basılmış İstanbul Mimarlık Rehberi’nin okumasını yaparak haritalamalar eşliğinde bir topografik pratik önerisi yapacağım.

Topografik Pratik Olarak Rehber Kitaplar

Roma’da gördüm ki Tiber güzel değil, ama içinden kimsenin ilişmediği kıyıların uzandığı rıhtımlarını da umursamıyor. Pas rengi yük gemilerini kullanan yok, mavnaları da öyle. Çalılar ve yüksek otlar pisliğe bulanmış; yalnız korkulukların üstünde işçiler, öğle sıcağında hiç kıpırdamaksızın uyumaktalar. […]”

Ingeborg Bachmann, Roma’da Gördüklerim ve Duyduklarım

Ingeborg Bachmann Roma’da Gördüklerim ve Duyduklarım adlı denemesinde, Roma hakkında okuduğu metinlerdeki deneyimleri ile orayı gezerken edindiği deneyimlerin karşılaştırmasını yapar. (2) Bachmann’ın daha Roma’yı ziyaret etmeden önce duyduklarından ve okuduklarından o yerle ilgili birçok deneyim edindiğini anlarız. Bachmann kentle ilgili yazıları okurken hayalinde güzel nehriyle, heybetli kilisesiyle kentsel bir topografya kurmuştur ve kenti kendi gözleriyle gördüğünde bunların bazılarının yanlış veya eksik, bazılarının da abartılı olduğunu fark eder. Metinden anladığımız kadarıyla, Bachmann okurken edindiği deneyimlerinin işaretlerini gezdiği yerlerde bulmaktan memnundur, fakat gezerken yepyeni bir Roma keşfetmekten de büyük bir haz duyar. Okumuş olduğu bilgiler deneyimlerinin anlamlarını zenginleştirir. Bachmann, Petrus’un Kilisesi’nin yazılı ölçülerden daha küçük göründüğünü fark ederek şaşırır, ama heybetli göründüğünü kabul eder, Forum’da gördüğü vahşi otlar ona tarihteki ihanetleri hatırlatır ve duyduğu araç sesleri okuduğu tarihsel bilgiler ile deneyimlediği gündelik hayatın iç içe geçmesine neden olur.

Bachmann’ın metninde de gördüğümüz gibi bir kent hakkında okumak, kentin sokaklarında gezmek gibi mekânsal deneyimler sağlayan bir pratiktir. Sosyolog Michel de Certeau yazmak, okumak, gezmek gibi geleneksel olarak pasif tüketim olarak düşünülen pratikleri yeni üretimler olarak görür. (3) Baskın temsil sistemlerinin bir ürünü olan yapılı çevrede yazar, okur, gezgin kendi yer anlayışını ve topografik ilişkiler düzenini kurar. Çünkü okurken, yazarken ve gezerken hafıza ve kendine mal etme süreçleri de çalışmaktadır; mekânsal deneyimler hatıralar ve hayallerle yoğrularak kişisel kent topografyalarına dönüşür. Her yazım, her okuma ve her gezi yeni bir yer kurgusu ve kent topografyası önerir. De Certeau’nun belirttiği gibi bu mekânsal pratikler sırasında yazar, okur, gezgin kendini unutabilir, hatta kendini çoğaltıp başkalarının yerine koyabilir, böylece yeni deneyimler ve ardından hatıralar üretebilir. (4) Yazma ve okuma, gezme gibi yer değiştirme olarak görülebilir ve bu şekilde mekânsal ilişkilerin (yakın-uzak, burada-orada) sürekli yeniden değerlendirilmesini sağlar. Bu sırada yazar, okur, gezgin kendi ile etrafı, etrafındaki nesneler, kişiler, olaylar ve yerler arasında yeni ve değişken ilişkiler kurar, kent topografyası çoğalır, melezlenir.

Kent rehberi yazımı mekânsal bir pratik olarak yeni kent topografyaları üretir. Kent rehberi yazımı sadece mevcut bilgiyi belgelemek olarak görülmemelidir, yazının seçilmiş içeriğinin yanında yazı ve baskı pratikleri (metinsel ve görsel malzemenin biraraya gelişi, yazma yöntemleri, rehberin önerdiği okuma sırası ve şekli) kent topografyasını yeniden inşa eder ve mevcut mekânlar arasında yeni ilişkiler kurar.

Okuma eylemi de metne yeni mekânsallıklar ve zamansallıklar katar. Okuyucunun çeşitli basılı malzemeyi belli sıra ve sürede okuması ve incelemesi, sayfalar arasındaki gezintisi okuma eylemine zamansal bir özellik kazandırır. Rehber kitap bütüncül bir anlatı içermediği için baştan sona okunması zorunlu değildir. Rehber kitap eğer bir gezi rotası anlatılıyorsa okuyucu bunu başından sonuna doğrusal bir şekilde okuyabilir, istediği bir noktadan başlayabilir, bu geziyi yarıda kesebilir, bir yerden başkasına atlayabilir. Rehber kitap bir kent topografyası önerir, fakat okuyucu kendi topografyasını yaratır.

Gezi rehberlerinin ürettikleri kent topografyalarını çözümleyebilmek için bu rehberlerin yazım yöntemlerinin zaman içinde nasıl geliştiğini anlamak gerekir. Bir tür olarak kent rehberi 19. yüzyıl sonunda gelişen kitle turizmi ile ortaya çıkmıştır, fakat çok daha önce başlamış bir gezi yazısı geleneğinin parçası olarak görülmelidir. (5) Günümüz gezi rehberlerinde kullanılan yerinde gözlemleme, gözlemlerin yazı ve görseller ile kayıt edilmesi, kesin ve nesnel bir dil kullanılması gibi teknikler geleneksel gezi yazıları ile gelişmiştir.

Sosyolog Judith Adler, 17. ve 18. yüzyıl gezginlerinin yerinde gözlem yapma, kesinlik ve kapsamlılık arayışı ve kişisel olmayan bir dil ile yazarak gördüklerini kaydetme yöntemleriyle nesnellik hedeflediğini yazar. (6) Bu dönemin gezgin yazarları bir yeri tarif ederken kişisel atıflarda bulunmaktan kaçınırlar ve gezi yazılarında herkes tarafından gözlemlenebilecek konuları seçerler. Betimledikleri yerden kendilerini soyutlamanın ve sadece sözlü anlatımdan daha fazla kesinlik iddia etmenin başka bir yolu olarak ölçü karşımıza çıkar; gezgin-yazarlar çeşitli yerleri tarif ederken, hava sıcaklığını, rakımı ve uzaklıkları kaydederler. Benzer gezi yazısı yöntemlerini 19. ve 20. yüzyılda ortaya çıkan ve gezi kitaplarından daha büyük bir okuyucu kitlesine hitap eden turistik rehber kitaplarında da görmek mümkün. Rehber kitaplar, daha hızlı ve ucuz seyahat araçları sayesinde gezme olanaklarının artması ve modern insanın yaşamını çalışma ve dinlenme zamanlarına ayırması sonucu kısıtlı bütçeyle nispeten kısa tatil süresince gezilecek yerleri önceden planlamayı sağlar. 20. yüzyılın ünlü Baedeker rehberlerindeki gibi dönemin rehber kitaplarının yazım dilinin doğrudan ve kolay anlaşılabilir olması hedeflenir. (7) Bu rehber kitaplar belli başlı anıtlar hakkında bazen küçük fotoğraflarla da desteklenen kısa tanımlar içerir.

Rehber kitapların konusu olan kent hakkında kesin, kapsamlı ve gözleme dayalı nesnel bilgiler içerme iddiaları, o kent ile ilgili yetkin kaynaklar olarak görülmelerine neden olmuştur. Günümüz rehber kitapları kısmen pek çok kez tekrarlanarak zihinlere yerleşmiş bilgileri içerdikleri için, kısmen de fotoğrafın ve haritaların tanıklığından yararlandıkları için kentler hakkındaki bilgileri kaydetmek konusunda yetkinlik iddialarını önceki örneklerden daha da kuvvetle sürdürmektedirler. Fakat rehber kitapların herhangi bir yazı türünden daha nesnel olduğunu iddia etmek yanlış olur. Diğer yazı türleri gibi rehber kitaplar da yazarlarının ya da içinden çıktığı kültür ve toplumun önyargılarını ve politik bakış açısını içerir. Roland Barthes Çağdaş Söylenler’deki “Guide Bleu” incelemesinde, rehber kitaplardaki bilgilerin yorum içermesine rağmen olgu olarak algılandığının altını çizer. (8) Rehber kitap sanat, medya ya da resmî tarih gibi toplumun diğer yazılı kültürel ürünlerinin içinde yoğrulmuş olduğundan, okuyucu onu kurgusal bir mesaj olarak görmez. Bu mesajlar çoğunlukla toplumun değer yargılarını ve önyargılarını içerir ve okuyucuyu kentsel topografyayı belirli şekillerde görmek üzere yönlendirir.

Rehber kitaplardaki mesajların işleyişi iki yönlüdür. Yazarlar güvenilirliklerini artırmak için bir yer hakkında bilinen olguları tekrarlar, okurlar da zaten diğer kaynaklar aracılığıyla tanımış oldukları bilgileri tekrar görerek ikna olur ve bilgilerini pekiştirir. Rehber kitap okuyucunun ziyaret ettikleri kültür hakkındaki farkındalığını artırmak için estetik olarak tanınmış manzaraları ve önemli anıtları sunar. Fakat Barthes’ın da belirttiği gibi, rehber kitap iddia ettiğinin aksine körleştirme aracı olur. (9) Rehber kitap baskın güçlerin ürettiği manzara ve anıtları fazlasıyla vurgulayarak belli bir bakış açısına yöneltir ve diğer bakışları safdışı eder, gündelik yaşamı ve yaşamın gerçeklerini maskeler, homojen ve durağan bir kültür yanılsaması yaratır.

Burada benim önerdiğim topografik pratik, alternatif bir kent ve mimarlık rehberi okuma denemesi. Bu okuma eylemi rehberin dünyasında bir kent gezisi gerçekleştiriyor ve bu sırada rehberin aracı olduğu körleştirici yüzeysel bakışın ötesine geçmeye çalışarak, rehberi eleştirel bir gözle inceleyip gezi sırasında yeni kent deneyimleri yaratmayı amaçlıyor.

İstanbul Mimarlık Rehberi’ni Okuma

Mimarlar Odası’nın İstanbul Mimarlık Rehberi (Architectural Guide to Istanbul, 2005) (10), İstanbul’daki önemli yapıların bugüne kadar basılmış en kapsamlı dökümünü içerme hedefiyle dört cilt kitaptan ve katlanmış bir haritadan oluşuyor. (Resim 1) Rehber İstanbul’u mekânsal olarak üçe (Tarihî Yarımada, Galata, Boğaziçi ve Asya tarafı), zamansal olarak ise ikiye (1900’lere kadar yapıları içeren ilk üç cilt ve 1900’ler sonrası yapıları içeren bir cilt) ayırıyor. Bu ayrımlardan başka rehber, kitapların içinde katlı duran haritalar ile 42 ayrı bölgeye ayrılmış. Kitaplar bugüne kadar yayımlanan İstanbul rehberleri arasında en fazla sayıda tarihî ve güncel yapıyı titizce biraraya getiren bir mimarlık rehberi.

Kitabın oluşturduğu İstanbul topografyası parçalı, birbirinden ayrı yapıların dökümünden oluşuyor. Her bölümde belli mimari stillere ait yapılar, genellikle çevrelerinden bağımsız olarak tek tek anlatılıyor. (Resim 2) Tek yapılar dışında kentsel ölçekte parçalar ve kentsel ilişkiler nadiren bu rehberin kapsamına alınıyor. Rehberin “Tarihî Yarımada” cildindeki yapı ölçeğinden daha geniş ele alınmış kentsel alanlar, sadece Atmeydanı / Hipodrom, Divanyolu, Soğukçeşme Sokağı ve Mahmutpaşa Yokuşu. Kentsel ilişkileriyle ele alınabilecek külliyeler de çoğunlukla içindeki ayrı yapılara odaklanılarak anlatılıyor. “Modern ve Güncel” cildinde yer alan kentsel ölçekteki alanlar daha fazla sayıda: İnönü Caddesi, Taksim Gezi Parkı, Talimhane Bölgesi, Levent Konutları, Topkapı-Merter-Bakırköy Endüstriyel Alanı, Ataköy Konutları, Olimpiyat Parkı, Bağdat Caddesi ve Bahçeşehir Konut Bölgesi, birer rehber maddesi olarak yer almış. Fakat bu ciltte de Taksim Meydanı gibi pek çok kentsel alan rehber maddesi olarak ele alınmamış.

İstanbul Mimarlık Rehberi’nin yapıların dökümü olarak kurgulanması rehbere açık uçlu olarak büyüyebilme olanağı sağlıyor. Fakat yapıların dökümü şeklindeki diğer rehber kitaplar (11) gibi İstanbul Mimarlık Rehberi de kendi içinde çelişiyor. Rehber bir yandan kentin önemli tüm mimarisini içerdiği iddiasında, öte yandan bu yapıları belli ölçütlere göre seçerek ve çevrelerinden soyutlayarak kentte oluşan birçok karmaşık mekânsal ilişkiyi ve melez durumu dışlıyor. Mimarlık ve sanat kuramcısı Aykut Köksal’ın değindiği gibi, “kentsel yapı içerdiği öğelerin toplamından farklı bir gerçekliktir ve hiçbir biçimde öğelerin yığınına indirgenemez”. (12) Köksal, bir kentin özelliğini ya da kimliğini tek tek öğelerinin değil öğeler arasındaki ilişkiler düzeninin oluşturduğunu söyler. İstanbul Mimarlık Rehberi’nde metinde tekil yapılara odaklanılarak yitirilen kentsel ilişkiler, okuyucunun metin arasında sunulan haritalar ve harita ile metin arasındaki sayılarla verilen referanslar arasında gezinmesi ile kısıtlı da olsa tekrar kuruluyor. (Resim 3)

Döküm-rehber kent içinde yapıların biraraya gelişi sonucu oluşan tarihsel ve güncel karmaşık ve melez ilişkileri gözönüne almadığından, yapıları sadece tipolojileri ve tarihsel konumu bağlamında incelemeye mahkum olur. İstanbul Mimarlık Rehberi’nde yapılar çoğunlukla çevresiyle ilişkileri ile değil, hangi mimari stile bağlı inşa edildiği ve fiziksel özellikleri ile betimleniyor. (Resim 4) Mimarlık ve sanat tarihi için mimari stil, eş zamanlı veya aynı yerde ya da aynı kişi(ler) tarafından yapılan yapılar arasında biçim, malzeme ve yapım tekniği gibi özellikler bakımından ilişki kurmak için kullanılan bir araç olarak tanımlanabilir. (13) Fakat bir rehber kitap metninin mimari stiller üzerinden kurulması problemli görünüyor. Stil bir genelleme içeriyor, yapıların baskın olarak stilleri ile tanımlanması bugünkü yapılı çevre içinde oluşturdukları özgün mekânsal ilişkilerin gözardı edilmesine ve rehber kitabın sınırlı mekânsal deneyimler sunabilmesine neden oluyor.

Döküm şeklindeki mimarlık rehberlerine alternatif olarak görülebilecek bir tür olarak, mimarlık rehberi olmasa da, Murat Belge’nin İstanbul Gezi Rehberi (14) örneği verilebilir. Bu rehber, kentteki öğeleri çevresiyle ilişkileri ile ele alıyor. Kenti içinde gezen bir insanın gözünden ve onun algısı, belleği, deneyimleri ile harmanlanmış olarak anlatması bakımından İstanbul’a dair daha çoklu bir bakış açısı öneriyor. İstanbul Gezi Rehberi sadece tek tek binaları anlatmak yerine bunların arasındaki olası bir rotayı anlatıyor, bu rotada sadece anıtlar değil sıradan yapılar, insanlar ve kent yaşamı da anlatıma girebiliyor. Böylece, rehber İstanbul’un zamansız ve ideal bir topografyasını değil güncel, yaşayan ve problemli bir topografyasını sunuyor.

İstanbul Mimarlık Rehberi’nde ilk rota Topkapı Sarayı ile başlıyor ve belirli yapılara ağırlık verilerek Tarihî Yarımada doğudan batıya kat ediliyor. (Resim 5) Rehberde saray ve çevresindeki yapılara 9 sayfaya yakın yer veriliyor. Genel olarak her yapıya bir sayfanın 1/5’i ayrılıp bir siyah-beyaz fotoğraf ile destekleniyor, fakat Topkapı Sarayı ile ilgili metin ona paralel yerleştirilmiş kuş bakışı fotoğraflar, iç ve dış detay fotoğrafları, tam sayfa bir uydu fotoğrafı ve yerleşim planı gibi bir dizi görselle destekleniyor. Tarihî Yarımada’daki yapıları kapsayan “Tarihî Yarımada” (Historic Peninsula)ve “Modern ve Güncel” (Modern & Contemporary) adlı 1. ve 4. ciltlere bakıldığında, rehberdeki bazı yapıların benzer şekilde görsellerle desteklenerek ve diğerlerine göre daha fazla yer ayrılarak belli bir önem sırasına dizilmiş olduğu görülür. Bu sıralamada Topkapı Sarayı’ndan sonra Süleymaniye Külliyesi, Aya Sofya Külliyesi, Beyazıd Külliyesi, Kapalı Çarşı, İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi ve Hastanesi, Sultan Ahmed Külliyesi, vd. geliyor.

Rehber kitaplarda Topkapı Sarayı ve çevresine en önemli yerin ayrılması iki tarihsel temsil pratiği ile ilişkilendirilebilir. 19. yüzyıldan beri Batılılar için Batılılar tarafından yapılan İstanbul rehberlerinin büyük çoğunluğu Topkapı Sarayı, Ayasofya ve Sultanahmet Camisi ile başlar. (15) Böylece rehber kitabın anlattığı kültüre ait özgün olanı gösterme çabası Osmanlı ve Bizans’a ait bu iki imparatorluğun gücünü de temsil eden anıtların ön plana çıkarıldığı bir İstanbul topografyası kurmayla sonuçlanır. Nedenleri farklı olsa da, Cumhuriyetin ilk yıllarında üretilen harita ve rehberlerde de en önemli yeri, bu anıtların çevrelediği Sultanahmet Meydanı kaplar. (16) Mimarlık tarihçisi Berin Gür’ün dikkat çektiği gibi, bu yıllarda Sultanahmet Meydanı’nın arkeolojik park, Topkapı Sarayı ve Ayasofya'nın müze yapılmasıyla bu yerlerin geçmişin kurumsal birer temsili olarak ortaya konduğunu görürüz. (17) Yeni Cumhuriyetin İstanbul topografyası hem Osmanlı hem de Bizans geçmişi ile evrensel kültürün bir parçası olarak kurulur ve geçmiş bu yerlerle sabitlenerek geleceğe ve gelişmeye odaklanılır.

İstanbul Mimarlık Rehberi kenti öncelikle ve yoğun olarak Osmanlı tarihi ve bir miktar da Cumhuriyet geçmişi ve güncel mimari örnekler ile sunuyor. “15. yüzyıla ait bozulmadan kalmış tek Osmanlı sarayı” olma özelliği ile öne çıkarılan Topkapı Sarayı; "Muhteşem Süleyman”ın gücü ve cömertliğini yansıtan programıyla 5 sayfadan fazla anlatılan Süleymaniye Külliyesi; Bizans tarihi ile olduğu kadar Osmanlı ekleri ile de 5 sayfa anlatılan Aya Sofya, kentin Osmanlı geçmişi üzerine vurguyu güçlendiriyor. (18) Bu rehbere göre İstanbul topografyasında modern ve güncel yapılardan çok, Osmanlı ve Bizans yapıları baskındır izlenimi veriliyor. Son ciltte yer alan Cumhuriyet mimarisi ve güncel yapıların az miktarda ve iç içe olduğu tarihî yapılardan ayrı verilmesi, bunların bağlamı hakkında yanılsamalara neden oluyor. Fakat bu yapılar çoğunlukla başka İstanbul rehberlerinde yer bulamadığı için İstanbul Mimarlık Rehberi, diğer rehberlerden farklı olarak İstanbul’un karmaşık ve çok katmanlı kimliğini anlamada ve anlatmada önemli öncül bir örnek oluşturuyor. (19)

Bence rehberin özgünlüğü ne yapıların tek tek çevresinden soyutlanarak anlatılmasında, ne kullanılan teknik dil (20) ile rehberin uzmanlık gerektiren bilgiler sunmasında, ne de yapıların yoğun olarak stillerle tanımlanması ile yapılan kapsamlı sınıflandırmada ortaya çıkıyor. Rehberde yer alan metinler detaylı biçimde incelendiğinde, kuvvetli eleştiriler ve kişisel yorumlar görülüyor. Rehberde Binbirdirek Sarnıcı’nın “bilimsel olarak yanlış kararlar sonucu sarnıcın tarihî kimliğini yitirdiği”, Küçük Ayasofya Camisi’nin geçirdiği son restorasyon nedeniyle zarar gördüğü, Gökkafes’in imar kanunlarına aykırı yapımının halkın tepkisini çektiği, İstanbul Park’ın kanuna aykırı olarak ormanlık arazide, içme suyu havzasında inşa edilmiş olduğu gibi birçok yorum ve eleştiri yer alıyor. (21) Bu yorum ve eleştirilerden İstanbul’un geçirdiği dönüşümler, kültürel ve politik ortam ile İstanbul’un görünen yüzünün ötesindeki ilişkiler ve anlayışlar ortaya çıkıyor. İstanbul Mimarlık Rehberi’nin İstanbul kentinin anlamlandırılmasına ve deneyimlenmesine en önemli katkısının bu ilişkilerin ve anlayışların ortaya konması olduğunu düşünüyorum.

 

NOTLAR

1. 1923’ten sonra üretilen resmî söylemi üreten ve yenileyen rehber kitaplar ile 1990'lardan sonra bu tür rehber kitaplara tepki olarak ortaya çıkmış alternatif rehberler hakkında daha detaylı bir araştırma için: A. Şenel, 2007, “Displaycing Topographies: Making and Reading Istanbul Guidebooks”, The Politics of Making, (ed.) Mark Swenarton ve Helena Webster, Routledge, ss.221-229.

2. Bahmann, I. 1998, “Roma’da Gördüklerim ve Duyduklarım”, Bu Tufandan Sonra, Metis Yayınları, İstanbul, ss.37-41.

3. De Certeau, M. 1984, The Practice of Everyday Life, University of California Press, Berkeley, CA.

4. De Certeau, 1984, ss.xiii-xiv.

5. İstanbul’daki gezi yazısı geleneğinin en bilinen örneği olarak Evliya Çelebi’nin 17. yüzyılda yazdığı Seyahatname verilebilir.

6. Adler, J. 1989, “Origins of Sightseeing”, Annals of Tourism Research, cilt:16, ss.7-29, ss.13-16.

7. Koshar, R. 2000, German Travel Cultures, Berg, Oxford, s.23.

8. Barthes, R. 2003 [1956], Çağdaş Söylenler, Metis Yayınları, İstanbul, ss.112-114.

9. Barthes, 2003 [1956], s.113.

10. Architectural Guide to Istanbul, UIA 2005 İstanbul Dünya Mimarlık Kongresi'nde sunulmak üzere Türkçe yerine öncelikli olarak İngilizce yayımlanmıştır.

11. Dünyada benzer şekilde döküm-rehber biçiminde düzenlenmiş kitaplara örnek olarak şu yayınlar gösterilebilir: Jones, E. ve C. Woodward, 2000, Guide to the Architecture of London, Weidenfeld & Nicolson, Londra // Sola-Morales, I. vd. (ed.) 1997, Birkhauser Architectural Guide to Spain: 1920-1999, Birkhauser Verlag AG, Basel.

12. Köksal, A. 1995, “Kentsel Dizgeyi Görebilmek”, İstanbul, sayı:13, ss.74-76.

13. Ackerman, J. S. 1962, “A Theory of Style”, The Journal of Aesthetics and Art Criticism, cilt:20, sayı:3, ss.227-237.

14. Belge, M. 1993, İstanbul Gezi Rehberi, Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı Yayınları, İstanbul.

15. Nelson, R.S. 2003, “Tourists, Terrorists, and Metaphysical Theater at Hagia Sophia”, Monuments and Memory, Made and Unmade, The University of Chicago Press, Şikago, ss.59-81.

16. Sultanahmet Meydanı’na verilen önem Cumhuriyetin ilanının ardından üretilmiş birçok rehber ve haritada görülebilir, örneğin

bkz. Ali Saim Ülgen, 1950 [1930], Tourist Plan of Istanbul, İstanbul Kitaplığı ve Touring and Automobile Club of Turkey, İstanbul // K.M. Vasıf, 1935, İstanbul ve Yöresi Planı (Plan of Istanbul and Environs), Broşür, J.A. Abajoli ve Ski Matbaası, İstanbul.

17. Ayasofya’nın temsil anlamları için bkz. R.S. Nelson, 2003, “Tourists, Terrorists, and Metaphysical Theater at Hagia Sophia”, Monuments and Memory, Made and Unmade, University of Chicago Press, Şikago, ss.59-81, s.68. Sultanahmet Meydanı’nın temsil anlamları için bkz. B.F. Gür, 2002, “Spatialisation of Power/Knowledge/Discourse: Transformation of Urban Space through Discursive Representations in Sultanahmet, Istanbul”, Space and Culture, cilt:5, sayı:3, ss.237-252, s.248.

18. Batur, A. (ed.) 2005, Architectural Guide to Istanbul: Historic Peninsula, Mimarlar Odası İstanbul BK Şubesi Yayınları, İstanbul, s.59, 70 ve 123.

19. Araştırmalarıma göre Cumhuriyet sonrası modern ve güncel mimarlık örneklerinin yer aldığı çok az sayıda mimarlık rehberi var, bunlar: Christa Beck ve Christiane Forsting, 1997, Istanbul: An Architectural Guide, Ellipsis, Londra // 2003, İstanbul Mimarlık ve Kent Dizisi: İstanbul 1900-1950 ve İstanbul 1950-2003, Boyut Yayınları, İstanbul.

20. Rehberde “baldachino” (cilt:1, s.97), “caldarium”, “tepidarium” (cilt:1, s.106), “mukarnas” (cilt:1, s.111) gibi arkadaki sözlükte de yer almayan bazı teknik terimler kullanılıyor. Bu da rehberin hedef okuyucusunun mimarlık ve sanat konusunda eğitimli kişiler olduğuna işaret ediyor.

21. Batur, 2005, s.85, 86 ve 117.

Bu icerik 8515 defa görüntülenmiştir.