358
MART-NİSAN 2011
 
MİMARLIK'tan

MİMARLIK DÜNYASINDAN

YAYINLAR

  • Bir Fotoğraf
    Gürhan Tümer, Prof. Dr., DEÜ Mimarlık Bölümü



KÜNYE
CUMHURİYET DÖNEMİ MİMARLIĞI

Erken Cumhuriyet Döneminde Diyarbakır’da Kamu Binaları:
1923-1950 Dönemi*

Neslihan Dalkılıç , Yrd. Doç. Dr., Dicle Üniversitesi, Mimarlık Bölümü
F. Meral Halifeoğlu, Yrd. Doç. Dr., Dicle Üniversitesi, Mimarlık Bölümü

Diyarbakır’ın Cumhuriyet döneminde kentsel gelişimi, 1928 yılında I. Genel Müfettişlik’in kurulması ile tetiklenmiş, 1923-1950 yılları arasında çok sayıda kamu yapısı inşa edilmiştir. Bu kurum, kenti bölgesel ölçekte bir merkez haline getirmiş ve bölge ölçeğinde yönetim binaları, güvenlik ve hizmet örgütlerine ait çok sayıda kamu binasını içeren bir yapılanma gerektirmiştir. Günümüzde tescillenerek koruma altına alınan bu yapılar, Diyarbakır’ın surları ve Suriçi bölgesinden sonra kente karakter kazandıran en önemli yapılarıdır.

Cumhuriyetin kuruluşu ile birlikte siyasal, toplumsal, kültürel ve ekonomik yapıda görülen değişimler mimarlık alanında da etkili olmuş; kentlerin imar planları hazırlanmış, gelişen yönetsel ve kentsel işlevler kapsamında, artan nüfusa göre yeni yerleşim alanları planlanmıştır. (1) Bu dönemde, batı kültürü ve teknolojisinin bir göstergesi olan modern mimarlıktan etkilenilmiş, yeni mimarlık; Osmanlı, İslam ve Doğu kökenli kültürlerden, modern ve laik bir topluma geçişin tamamlayıcı öğelerinden biri olarak değerlendirilmiştir. (2)

Birinci Ulusal Mimarlık akımının etkili olduğu Cumhuriyetin ilk yıllarında, binaların işlev ve kütle organizasyonu batıdan alınırken, dış cephelerinde ve dekorasyonunda Selçuklu, Osmanlı ve İslam mimarisinden alınan kemerler, sütunlar, kalıplar, çıkmalar ve konsollar kullanılmıştır. Binaların inşasında simetrik ve aksiyal plan düzenlemeleri ile çelik ve betonarme gibi yapım sistemleri uygulanmıştır. (3)

1927-39 döneminde etkili olan modern mimarlık ve şehircilik, yeni ve çağdaş bir toplum yaratmaya yönelik arzunun en güçlü görsel simgeleridir. (4) 1930-35 yılları arasında çıkarılan beş yasa ile yeni düzenlemelere gidilmiş (5), belli büyüklükteki kentlere plan zorunluluğu getirilmiştir. (6) Bu dönemde, hem konut hem de kamu binalarında (7), süslemeden arındırılmış plan ve cepheler tasarlanmış, betonarme yapım sistemi, düz ya da gizli çatılı sade geometrik kütleler, geniş cam yüzeyler, prizmatik kütlelerle birleşen yuvarlak köşeler, yatay şerit pencereler ve kesintisiz denizlik çizgileri kullanılmıştır. Dönemin sonuna doğru, özellikle kamu yapılarında, simetrik düzenlemeler artmış, cephelerde dikey bir etki yaratmak için iki üç kat yüksekliğinde sütunlar inşa edilmiştir. (8)

Bu dönemin yapım politikasında sanayi yapıları, sağlık ve eğitim yapıları, tren istasyonları, postane binaları ile sosyal konutlar, ilk sıralarda yer almıştır. Kültür merkezi olarak kullanılan halkevleri ise bu dönemde inşa edilen önemli bir bina türüdür. Dönemin olumlu girişimlerinden biri de geniş parklar içeren kentsel yeşil alanların planlanmasıdır. (9)


1940-50 yılları arasında etkili olan İkinci Ulusal Mimarlık Akımı, modern akıma tepki olarak doğmuştur. Modernizmi reddetmeyen bu hareket, modernliği tarihî örnekleri yeniden yorumlamakta bulmuştur. (10) Bu dönemde, simgeleri yalnızca Türkiye’nin sınırları içinde kalan Anadolu Selçukluları’nın biçim özellikleri ve Türk evi başta olmak üzere sivil yapılardan alınan öğeler, daha sade şekilde uygulanmıştır. (11) Savaşın oluşturduğu olumsuz koşullar nedeniyle dışarıdan getirtilen birçok yapı malzemesi yerine yöresel malzemeler kullanılmıştır. Taş kaplama cepheler ve anıtsal bir anlatımla belirlenen bu hareket, dönemin yeni teknolojisine ve ihtiyaçlarına uyum sağlayamadığı için 1950’li yıllara kadar sürmüştür. (12)

ERKEN CUMHURİYET DÖNEMİNDE DİYARBAKIR’DA KENT PLANLAMASI

Diyarbakır, 19. yüzyılın sonlarına kadar surların çevrelediği Suriçi ile sınırlı kalmış, 1869-75 arasında Vali Kurt İsmail Paşa döneminde sur dışına açılma hareketleri başlamıştır. Kolorduya ait kışlalar, orduya ait yönetim binaları, cami, hastane binası ve ıslahhane bu dönemde yapılmıştır. Sur dışına doğru esas gelişme ise 1930’lu yıllarda başlamıştır. (13) Bu dönemde Diyarbakır, iki ayrı merkeze sahip kentlerden biridir: Birincisi yeni yönetim binalarının, kamu kurumlarının ve çevrelerinde yer alan yeni konut alanları ile Yenişehir bölgesi, ikincisi ise eski kent dokusunun yer aldığı, surlarla çevrili Suriçi bölgesidir. 1930’lu yıllara kadar Suriçi’nde yer alan İçkale bölgesi, kentin başlıca kamu yapılarının yer aldığı yönetim merkezi olmuştur.

1928’de Birinci Genel Müfettişliği’nin (14) kurulması, Diyarbakır’daki kentsel gelişmenin dönüm noktasını oluşturur. Bu kurumun bölgesel bir yetki ve sorumluluk alanı dâhilinde olması, güvenlik ve hizmet örgütlenmesine ait kamu binalarının inşa edilmesini sağlamıştır. Ankara’nın örnek alındığı bu dönemde Diyarbakır, eski kent yaşamından modern kent yaşamına geçen sosyo-politik bir yerleşim olarak yeniden yapılandırılmaya çalışılmıştır. (15)


1930 yılında, Suriçi’ne hava akışını sağlamak, kentin sur dışına doğru gelişimini kolaylaştırmak ve dönemin ulaşım araçlarının daha rahat geçişi için, kenti çevreleyen surların yıkılmasına karar verilmiştir. Birkaç burcun yıkımından sonra alınan tepkilerden dolayı yıkım durdurulmuştur. (16) Bu yıkım sırasında kuzeydeki Dağkapı’nın hemen yanındaki birkaç burç ve burçları bağlayan sur duvarları da yıkılmıştır. Surların yıkımıyla ortaya çıkan geniş alan, 1930’lı yıllarda yeni kente çıkışın başlangıç noktası olmuştur.

1930’lu yıllarda Diyarbakır Belediyesi, eski ve yeni kentin planlanması için çalışmalar başlatmıştır. (17) Bayındırlık çalışmaları özellikle yeni kentte toplanmıştır. Sur dışında çizilen yeni şehir planı, 1935’te tren garının açılış törenine katılmak için gelen Bayındırlık Bakanı Ali Çetinkaya tarafından, Nafıa Vekâleti Başmühendisi Hilmi Başkaya’ya yaptırılmıştır (18) (Resim 1) Bu planlama, Yenişehir, Dağkapı, Urfakapı ile İstasyon arasındaki geniş sahada yapılmıştır. İki bulvar arasında yollar yapılarak bağlantı sağlanmıştır. (19) Yeni kurulan kent için bu alanın seçilmesinin nedenleri, arazinin düz olması, demiryoluna ve istasyona yakınlığı ile kente gelen içme suyunun kolaylıkla ulaşabileceği bir konumda yer alması olarak sıralanabilir. (20)

Genel Müfettişlik’e bağlı birimlerin yerleştirileceği, devletin saygınlığına uygun simgesel yapıların gerekliliği, 1935 yılında kente demiryolunun gelişi, Suriçi ticaret ve konut alanlarının gereksinimlere yanıt verememesi ve ülke çapında başlayan imar hareketleri, sur dışındaki yapılanma sürecini hızlandırmıştır. (21) Yeni kentin merkezinde yer alan Atatürk alanında (bugünkü Anıt Park ve çevresi), Genel Müfettişlik Binası ve lojmanı ile komutan evi yapılmıştır. O dönemde birkaç bina ve geniş tarlalardan oluşan bu alanın, birkaç yıl içerisinde yeşil bahçeler ve güzel evlerle süslenmesi planlanmıştır. (22) 1937’de kente gelen Atatürk, kentin imarıyla ilgili önerilerde bulunmuştur (23):

“Diyarbakır’ın tarihî kalesinin orta yerinde büyük bir meydan açılacak ve kaleyi iç ve dış taraftan bir tur yolu çevreleyecektir. Bu meydan aynı zamanda bir park halinde ağaçlandırılacaktır. Burada kale duvarları boyunca uzayan yola muhtelif istikametlerden caddeler açılacak, arasında bölünecek olan kısımlar bugünkü Diyarbakır’ın ana kısımlarını teşkil edecek ve bu bölümler, Diyarbakır’ın mimari hususiyetlerini üstünde taşıyan avlulu, havuzlu ve bahçeli evlerle dolacaktır. Yeni Diyarbakır kurulur ve eski Diyarbakır imar ve tezyin edilirken tarihî değeri haiz tek bir eser hırpalanmayacak ve en iyi bir surette muhafaza edilecektir.”

Atatürk’ün bu önerileri o dönem yapılan planla uygulanmak istenmiş, ancak daha sonra uygulamaya konulamamıştır. Suriçi’nde açılması düşünülen meydan ve park ise yapılmamış, caddeler de plandan çıkarılmıştır.

Genel Müfettişlik’in kurulması ve çok sayıda personelin kente gelmesi, zaten yoğun olan Suriçi’ne nüfus baskısını daha da artırmıştır. Bu nedenle sur dışında yeni konut bölgeleri oluşturulması zorunlu hale gelmiştir. 1940’lı yıllarda, surların hemen dışında, Dağ Kapı ve Urfa Kapı arasında yer alan düzlük alanda, bahçe içinde iki katlı evler yapılmaya başlanmıştır. (Resim 2) Kent merkezine uzaklığı düşünülerek, sur dışında konut yapımına başlarda fazla ilgi gösterilmemiştir. Ancak 1940’lı yıllardan sonra Suriçi’nde yaşayan geleneksel ev sahipleri ve yerli aileler bu evlere taşınmaya başlamıştır.

ERKEN CUMHURİYET DÖNEMİNDE DİYARBAKIR’DA KAMU BİNALARI

Diyarbakır’da 1923-50 yılları arasında çok sayıda kamu binası yapılmıştır. (24) (Resim 3) 1923-40 yılları arasında, Vali Konağı, Subay Orduevi, Astsubay Orduevi, Gar Binası, Genel Müfettişlik Binası ve Konağı, Komutanlık Konağı, Tekel İçki Fabrikası, Halkevi, Nafıa Binası ve İnönü İlkokulu inşa edilmiştir. 1940-50 yılları arasında ise Asker Hastanesi, Muallim Mektebi, Pansiyon Binası, Postane Binası, Lise, Tekel Binası ve Tarım İl Müdürlüğü Binası inşa edilmiştir. (25) Böylece, yüzyıllardır sur içinde yaşayan halkın sur dışına çekilmesi planlanmıştır. (26)

1923-1940 Dönemi

Kentin sur dışına açıldığı ilk güzergâhtan biri olan Elazığ Caddesi üzerinde bulunan Valilik Lojmanı, Subay Orduevi ve Astsubay Orduevi, Cumhuriyetin ilanından sonra, 1930’lu yıllara doğru inşa edilen ilk kamu binalarıdır. (Resim 3-4)

İki katlı olan Subay Orduevi, çokgen köşe salonu ve klasik Osmanlı dönemine ait sivri kemerleri, kat yüksekliğini gösteren yatay silmeleri ile Birinci Ulusal Mimarlık akımının bazı ilkeleriyle benzerlik gösterir. (Resim 4-8) Yapının dış cephesi, birkaç küçük müdahale dışında özgünlüğünü korumaktadır. 1940’lı yıllardan sonra bir dönem Halkevi olarak da kullanılan bina, bugün Orduevi olarak kullanılmaktadır.

Üç katlı olan Astsubay Orduevi, Elazığ Caddesi üzerinde, Valilik Lojmanı ile Subay Orduevi’nin yanında yer alır. Yapıldığı dönemlerde Halkevi olarak da kullanılmıştır. Merkezinde, yaklaşık 250 kişilik çok amaçlı salon bulunur. Binanın tüm mekânları merkezdeki salonu çevreleyecek şekilde, simetrik olarak tasarlanmıştır. Betonarme ve tuğla yapım sisteminin kullanıldığı binanın dış cephesinde, bina köşelerinde, döşeme kotunu gösteren yerlerde ve pencere aralarında profilli çıkıntılar bulunur. Özgün halinde üst örtüsü parapetle çevrili teras çatıdır. Sonradan yapılan değişikliklerle üst örtü çatı olarak yenilenmiştir. (Resim 4, 9-11)

 

OHAL Bölge Valilik Binası olarak da kullanılan Valilik Lojmanı, bugün Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu Diyarbakır Bölge Müdürlüğü olarak hizmet vermektedir. Çağdaş yapım sistemlerinin kullanıldığı ve planlamada eğimden faydalanılan bina iki katlıdır. Kolonlu girişin hemen sağında, giriş cephesine yansıyan en önemli öğesi olan, sekizgen bir salon bulunur. Geniş bir parsele sahip binanın arka cephesinde basamaklarla inilen, bazalt döşeli ve küçük bir havuzu bulunan bahçe, geleneksel avlunun bir uzantısı gibidir. Kuzeye bakan, yarı açık mekânlar, sonradan bölme elemanlarıyla kapatılmıştır. Özgün üst örtüsü, Subay Orduevi’nde olduğu gibi parapetle çevrili teras çatıdır. Daha sonra eğimli, geniş saçaklı bir çatı ile değiştirilmiştir. (Resim 4, 12-13)

1935 yılında, Cumhuriyetin politik simgesi haline gelen ve erken Cumhuriyet dönemiyle özdeşleştirilen en önemli devlet teşebbüslerinden biri olan demiryolu ağı Diyarbakır’a ulaşmıştır. (27) Kentin ekonomik, sosyal ve kültürel yaşamının gelişmesine katkı sağlayan demiryolu ulaşımı ile Diyarbakır, bölgenin önemli illerinden biri olmuştur.

Demiryolu ve istasyon binası, yerleşme açısından uygun olan batı kesimdeki düz alanda inşa edilmiştir. Modern mimarinin özelliklerini yansıtan Diyarbakır Gar Binası (28) iki katlıdır. Alt katında idari birimler, üst katta ise iki lojman birimi vardır. Alt kattaki büyük dörtgen pencereler, üst katta daha küçük kare pencerelerle yatay çizgiler ve dikey güneş kırıcılar, simetrik, süssüz düzenlemeler, düz çatılar ve geometrik cephe kompozisyonları ile yapı, modernizmin kentteki ilk örneklerinden biridir. (29) Bugün de Gar Binası olarak hizmet vermektedir. (Resim 14-17)


Cumhuriyetin ilk yıllarında, il ve kaza merkezlerindeki hükümet konaklarının modern binalara benzemesine çalışılmıştır. (30) Genel Müfettişlik’in merkezi olan Diyarbakır’da, öncelikle bu kurumun yönetim binası inşa edilmiştir. 1930’lu yılların ortalarında yapımına başlanan bina 1938’de tamamlanmıştır. Genel Müfettişlik kaldırıldıktan sonra, 1952’den itibaren Valilik ve bağlı kuruluşların hizmet binası olarak kullanılmıştır. Genel Müfettişlik Binası, bodrum, zemin ve birinci kattan oluşan, “u” formunda ve simetrik plan düzenine sahiptir. Genel kütle düzeni giriş eksenine göre simetriktir. Ortada öne doğru çıkarılmış ana giriş, merdivenler ve iki kat yüksekliğindeki ayaklarla belirgin hale gelmiştir. Binanın her iki köşesinde birer giriş daha bulunmaktadır. Mekânlar, her iki katta da kütleler içindeki uzun koridorlar boyunca dizilmişlerdir. Katlar arasındaki bağlantı, giriş bölümünün karşısındaki üç kollu ana merdiven ve koridorların birleşme yerlerindeki daha küçük boyutlu merdivenlerle sağlanır. Betonarme binanın dış cephesi sıvalıdır. (Resim 18, 19, 22)

Genel Müfettişlik Binası ile aynı dönemde lojmanı da inşa edilmiştir. Genel Müfettişlik kaldırıldıktan sonra birkaç yıl Defterdarlık, daha sonra ise Kız Enstitüsü olarak işlevlendirilen bina, 1990’lı yıllarda kapsamlı bir onarım geçirmiş ve özgün özelliklerini kısmen kaybetmiştir. Bugün bina, eski işlevine uygun bir şekilde Valilik Lojmanı olarak kullanılmaktadır. Bodrum, zemin ve birinci kattan oluşan lojmanın, gösterişli, sütunlu esas girişi merkezidir. Kuzeyinde yer alan ve her iki katta da yarım daire formunda bitirilen büyük salonun önü, zemin katta aynı formdaki sütunlu terasla çevrilidir. Bu bölümün bodrum katında, geleneksel mimaride görülen eyvan ve selsebilli mekânlara (serdap) (31) benzeyen, yerden yaklaşık birkaç basamak aşağıda yer alan, kuzeye bakan, havuzlu bir mekân bulunur. Binanın kuzey bölümündeki yarım silindir biçimi, yuvarlak sütunlar ve küçük yuvarlak pencereler modern mimarinin Diyarbakır’daki en önemli temsilcilerinden biridir. (Resim 20, 21, 23)


Diyarbakır’da ilk devlet işletmesi, 1932’de kurulan ve Tekel İdaresi’ne ait olan İçki Fabrikası’dır. (32) Uzun yıllar kentin tek büyük işletmesi olarak kalmıştır. (33) Bugün 75. Yıl Çocuk ve Gençlik Merkezi olarak kullanılmaktadır. Tekel İdaresi tarafından, Dağ Kapı civarında, 7.500 m2 arsa üzerinde, 1933’te yapımına başlanmıştır. (34) Avlulu plan düzenindedir ve iki katlıdır. Yapının dışından binanın ortasındaki avluya geçiş, geleneksel kent dokusunda görülen ve kabaltıya benzeyen uzun bir koridordan sağlanır. Zemindeki pencereler bazalt taş söveli ve basık kemerli, üst kattakiler ise düz ve dikdörtgen formdadır. Üst örtüsü geniş saçaklı kırma çatıdır. (Resim 24-26)


Dağ Kapı’nın hemen kuzeyinde, dinamitle yıkılan surların dışına, o dönemde tüm kentlerde olduğu gibi bir halkevi yapılmıştır. Diyarbakır Halkevi, ilk açılan on dört halkevinden biridir. (35) Dağ Kapı Meydanı’na bakan önemli bir noktada inşa edilmiştir. (36) Uzun yıllar halkevi olarak hizmet veren bu bina, Şehir Sineması ve Erkek Sanat Enstitüsü (1949’lu yıllarda) (37) olarak da kullanılmıştır. Daha sonra satılan bina, bir dönem de Yenişehir Sineması olarak kullanılmış, 1991’de yıktırılmıştır. (38) (Resim 27, 28) Bir Rus mimar tarafından tasarlanan Halkevi binasında, temsil, spor, halk dershaneleri, kurslar, kütüphane ve yayın ile müze ve sergi ihtiyacını karşılayacak mekânlar tasarlanmıştır. Halkevi’nin büyük ve geniş bir temsil salonu vardır. (39) Bugün sadece fotoğraflarından incelenebilen bina, süslemeden arındırılmış cepheleri, köşe pencereleri ve yuvarlak pencereleri ile modern mimarinin özelliklerini taşımaktadır.

15 Kasım 1937’de Diyarbakır’a gelen Atatürk, Halkevi’ni ziyaret etmiş ve binanın modern mimarisine dikkat çekerek (40) “Dünyanın en güzel ve en modern bir binası içinde; modern, nefis bir musiki dinleyerek, beşeriyetin medeni bir halkı huzurunda; bu halkın evinde; duyduğum zevk ve saadetin ne kadar yüksek olduğunu elbette takdir edersiniz; bunu kaydetmekle bahtiyarım”demiştir.

Eski Nafıa Binası, Valilik Lojmanı’nın karşısında yer alır. Cumhuriyetin ilan edildiği ilk yıllarda, kentin ileri gelenlerinin sur dışında yaptığı ilk konaklardan biri olduğu bilinmektedir. Yapıldığı dönemde, Makbule Kalender Hanım Konağı olarak adlandırılan iki katlı binanın, işlev değişikliği nedeniyle zemin ve üst katı sonradan büyütülmüş, cephesinde kapsamlı değişiklikler yapılmıştır. Bodrum kat özgün boyutunu korumuştur. Üst kattaki pencerelerin ilk yapıldığı dönemlerde, sonradan kaldırılan küçük balkonlara açılan kapılar olduğu, incelemelerden ve eski fotoğraflardan anlaşılmaktadır. Binanın köşeleri ve pencere kenarları bazalt malzeme ile taşkın bir şekilde şaşırtmalı örülen köşe taşlarıyla zenginleştirilmiştir. (Resim 29, 30) Binanın mülkiyetinin 1954 yılında CHP’ye ait olduğu tapu kayıtlarından öğrenilmektedir. 1960 ve 1970’li yıllarda alt katı İl Yol Su Elektrik Müdürlüğü (günümüzde Köy Hizmetleri Teşkilatı), üst katı da Nafıa (Bayındırlık) Müdürlüğü tarafından kullanılmıştır. (41) Bu nedenle halk arasında Eski Nafıa Binası olarak bilinir. Bugün, Başbakanlık Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü Diyarbakır İl Müdürlüğü ve Anadolu Ajansı olarak kullanılmaktadır.

Kent merkezinde 1925-45 yılları arasında yedi ilkokul binası (Gazi, İsmet Paşa, Cumhuriyet, Ziya Gökalp, Süleyman Nazif, İnönü ve Yeni İlkokul) inşa edilmiştir. (42) Sur dışında inşa edilen İnönü İlkokulu, 1938’de tamamlanmıştır. (43) Modernizmin etkisinin görüldüğü “L” formundaki iki katlı bina köşe girişlidir. Özgün planda girişin üstü terastır. 1970’li yıllarda yapılan onarımla teras kapatılmıştır. Sınıflar koridorun tek tarafına dizilmiştir. Arka taraftaki geniş teneffüs alanına yakın bir zamanda ek bina inşa edilmiştir. (Resim 31-34)


1940-1950 Dönemi

S ur dışında, 1930’lu yıllarda başlayan yeni ve modern yapılanmalar, II. Dünya Savaşı’nın başladığı 1939’a kadar sürmüştür. Bu tarihte duraklama dönemine giren yatırımlar, savaşın sona erdiği 1945 yılından sonra yeniden başlamıştır. Ülke çapında İkinci Ulusal Mimarlık akımının etkili olduğu bu dönemde Diyarbakır’da inşa edilen kamu binaları, 1930’lu yıllarda oluşturulan yönetim merkezinin yakın çevresinde inşa edilmişlerdir. (Resim 3)

Asker Hastanesi, 1946-49 yılları arasında yapılmıştır. (44) Diyarbakır ve çevresindeki askerî birliklere hizmet vermek üzere yirmi doktorun görev yaptığı, 500 yataklı bir hastane olarak kurulmuştur. (45) “E” plan formundaki binanın iki avlusu vardır. İki kat yüksekliğindeki ayaklarla ortadaki giriş ön plana çıkarılmıştır. Doğu kanatlarının avluya bakan zemin katlarında revaklı bir geçiş oluşturulmuştur. Bu kanadın avluya bakan üst katlarında ve binanın tüm dış yüzeylerinde yapı boyunca uzanan, geniş ve uzun balkonlar yapılmıştır. Binanın orta noktasındaki ana girişin duvarlarında, ayaklarında, döşemelerinde ve merdiven basamaklarında kullanılan malzeme bazalt taştır. Tüm binanın zemin kat dış duvarları moloz taş örgü, üst örtü kırma çatıdır. Ana giriş fuayesinde geniş basamaklı, üç kollu bir merdiven bulunur. (Resim 35-36) Yöresel sivil mimari özellikleri olan avlulu tasarım, revaklı geçişler ve bazalt malzemenin kullanılması İkinci Ulusal Mimarlık akımının özelliklerini yansıtır.

Muallim Mektebi (bugünkü Gaffar Okkan Lisesi), 4 Aralık 1949’da açılmış, daha sonra “İlköğretmen Okulu” adıyla eğitime devam etmiştir. Başlangıçta ortaokul mezunu öğrenciler yatılı olarak alınmıştır. Bu nedenle okul binasının yanına, aynı dönemlerde pansiyon da yapılmıştır. (46) İki katlı bina, avlulu plan düzenindedir. Subasman seviyesine kadar bazalt taş olan dış duvarları, avluyu çevreleyen koridoru saran sınıfları, üst katla bağlantıyı sağlayan üç kollu merdiveni ve özgün korkulukları, kırma çatısı, dikdörtgen pencereleri, pencere söveleri ve avlu ortasındaki dilimli bazalt havuzuyla dönemin dikkat çeken yapıları arasındadır. (Resim 37-40)

Muallim Mektebi’nin yatakhane ve spor salonu olarak kullanılan pansiyon binasının (bugünkü Gaffar Okkan Anadolu Lisesi) yapımına 1947’de başlanmıştır. (47) Köşe girişli ve üç kollu olan bina iki katlıdır. Basık kemerli, üstü teras olarak kullanılan giriş platformundaki döşeme ve merdiven basamakları bazalt taştan, kemer ve ayaklar kalker taklidi betonarme olarak inşa edilmiştir. Bina dış duvarları su basman seviyesine kadar bazalt örgüdür. Üst örtüsü kırma çatıdır. İç mekânlardaki kemerli geçitler ve yuvarlak kolonlar ilgi çekicidir. (Resim 41-45)

1945 yılında Suriçi’nde, Çift Kapı’nın karşısına, büyük bir Postane Binası inşa edilmiştir. Bu bina 1990’lı yıllarda yıktırılıp yerine çok katlı yeni bir postane binası yapılmıştır. Bugün ancak fotoğraflarından incelenebilen bina, revaklı girişi, dikdörtgen pencereleri ve geniş saçaklı çatısı ile dönemin önemli yapılarından biridir. (Resim 46)

1893’te öğretime başlayan, Türkiye’nin en köklü okullarından Diyarbakır Lisesi’nin bugünkü binası, 1948 yılında tamamlanmıştır. Okulun adı 1953’te “Ziya Gökalp Lisesi” olarak değiştirilmiştir. (48) Yaklaşık 3 bin öğrencinin eğitim gördüğü bina, bugün de kentin en büyük liselerinden biridir. İki katlı ve üç koridorlu binanın üç girişi vardır. Betonarme bina, planı, yapım tekniği, malzemesi, güneş kırıcıları, pencere söveleri, yatay silmeleri, kolonlu girişi ve girişin üstündeki terası ile modern okul binalarının mimari özelliklerini yansıtır. Giriş merdiven basamakları bazalt taştan yapılmıştır. Halen lise olarak kullanılan binaya çeşitli dönemlerde spor salonu ve derslikler eklenmiştir. (Resim 47-49)

Tekel Müdürlük Binası, surların kuzeybatısında sonradan açılan Çift Kapı’dan geçilerek ulaşılan bulvar üzerinde, 1950’lilere doğru yapılmıştır. Avlulu, iki katlı binanın alt katı büro, üst katı lojman ve büro olarak tasarlanmıştır. 2009 yılına kadar özgün işleviyle kullanılan bina, bugün Gençlik ve Kültür Merkezi olarak kullanılmaktadır. Üç yarım daire kemerli revaktan geçilerek girilen binanın üst katında, üstü sağır basık kemerlerle tamamlanmış yüksek dikdörtgen pencereler vardır. Giriş cephesindeki zemin kat duvarlarının sade görüntüsüne karşın, üst kat beyaz kalker taş sıraları ile zenginleştirilmiştir. Giriş cephesi dışındaki diğer cepheler daha sade biçimde ve sıvalıdır. Yan cephelerdeki balkonlar ve çıkma, bazalt taş bingiler üzerine oturtulmuştur. Kuzeydeki kemerli geçitle yan bahçeden hem avluya, hem de lojman bölümüne geçilmektedir. Kiremit örtülü ahşap çatı, yüksek tutulan parapet ile saklandığından cepheye yansımamaktadır. (Resim 50-54, 57) Dönemin mimari akımına uygun biçimde, geleneksel sivil mimariden esinlenerek inşa edilmiştir.


Diyarbakır Tarım İl Müdürlüğü Binası, Tekel İl Müdürlüğü Binası’nın yanında ve aynı dönemlerde, 1950’li yıllara doğru inşa edilmiştir. Yapıldığı dönemlerde, idare bölümü ve lojmanlardan oluşan iki katlı binanın zemin katı Zirai Donatım ile Orman Müdürlüğü, üst katı ise Teknik Ziraat ve Veteriner Müdürlüğü olarak kullanılmıştır. (49) Üst katta lojmanı da vardır.

Avlulu plan tipinde inşa edilen binanın giriş cephesi, ikinci katın lento seviyesine kadar yükseltilmiş üç gözlü açıklık ve ayaklarla anıtsal görünümlüdür. Giriş cephesi açık renkli kalker taşıyla kaplanmıştır. Binanın diğer cephelerinde, iki sıra bazalt taş örgülü olan subasman dışında kalan tüm yüzeyler sıvalıdır. Üst kat pencereleri, alt kat pencerelerinden daha yüksektir. Yan cephelere bakan pencerelerin söveleri, dışa doğru diş yapılarak çerçeve içine alınmıştır. Üst katta küçük taş bingilere oturtulmuş balkonlar yan cephelere hareket katmıştır. Betonarme binanın üst örtüsü kırma çatıdır. Yapımında dönemin çağdaş yapım sistemlerinin yanı sıra geleneksel sivil mimarinin yapı öğeleri ile geleneksel sivil mimaride kullanılan bazalt ve kalker taşı birlikte kullanılmıştır. (Resim 55-57)


SONUÇ

Cumhuriyetin ilk yıllarında Diyarbakır’ın sur dışına açılması, kentin hem sosyal yapısında hem de mimari yapısında önemli değişikliklere neden olmuştur. Yüzyıllardır Suriçi’ndeki sınırlı ve kapalı çevrede yaşamayı öğrenen halk, dönemin toplumsal ve sosyo-politik yapısından da etkilenen yeni bir planlama ve mimariyle tanışmış, bunun yansıması olan yeni yaşam biçimine alışmaya çalışmıştır. Cumhuriyetin ilanından sonra sur dışındaki düzlük alanda hazırlanan yeni imar planı, diğer birçok kentte olduğu gibi, geleneksel kent dokusuyla ve mimarisiyle uyumsuz, estetik kaygılarla hazırlanan modernist bir plandır. Bu plana uyularak, özellikle 1930’lı yıllardan sonra sur dışındaki geniş parsellerde bahçeli evler ve çok sayıda kamu binası inşa edilmiştir. 1923-50 yılları arasında inşa edilen kamu binalarının hepsinde çağdaş yapım sistemleri kullanılmıştır.

Kentte 1930’lu yıllara doğru inşa edilen az sayıdaki kamu yapısı, geleneksel mimariden modern mimariye geçişin ilk örnekleridir ve Birinci Ulusal Mimarlık akımının etkileri hissedilir. Köşe kulelerin, çokgen formlu salonların ve sivri kemerlerin kullanıldığı görülür. 1930-40 yılları arasında, modernizmin etkili olduğu çok sayıda kamu binası inşa edilmiştir. Bu dönemin kamu binalarında, süslemeden arındırılmış, büyük boyutlu ve gösterişli yapılar yer alır. Bazı binalarda dikdörtgen planların köşeleri yuvarlatılmış, cephelerde köşe pencereleri ve küçük yuvarlak pencereler kullanılmıştır. Yöresel malzeme olan bazalt taşının, bahçe merdiveni, pencere söveleri ve havuz gibi küçük yapı öğelerinde, sadece dekoratif amaçlı kullanıldığı görülür. Bu dönemdeki yeni bir uygulama, geleneksel mimarideki düz dam örtünün yerini çatı örtüsüne bırakmasıdır.

Diyarbakır’da kamu binalarının yoğun olarak inşa edildiği bir diğer dönem ise, kent gelişiminin hızlandığı, sur dışında modern bir kentin gelişmeye başladığı, 1945-50 yıllarıdır. Bu dönemde, İkinci Ulusal Mimarlık akımının da etkisiyle, geleneksel sivil mimariden alınan bazı detayların yoğun olarak kullanıldığı, planlamada avlulu, revaklı tasarımların öne çıktığı görülmektedir (Asker Hastanesi, Muallim Mektebi, Tarım İl Müdürlüğü, Tekel Müdürlüğü). Özellikle bazalt taşı, yapı bünyesinde mümkün olduğunca geniş alanlarda, giriş cephelerinde, giriş merdivenlerinde, bodrum ve zemin kat duvarlarında, pencere sövelerinde, kemerlerde, balkon ve çıkmaların altındaki bingi taşlarında ve havuzlarda kullanılmıştır.

Cumhuriyetin ilanından sonra, 1923-50 yılları arasında inşa edilen, Diyarbakır’daki sosyal ve mimari gelişim hakkında bilgiler veren ve bugün kent kimliğinde önemli bir yeri olan kamu binaları, Diyarbakır Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından tescillenerek koruma altına alınmıştır.

 


NOTLAR

* DÜBAP 06-MF-47 No'lu, "Cumhuriyet Sonrası, 1923-1970 Yılları Arasında Diyarbakır’da Mimari Gelişim” başlıklı araştırma kapsamında hazırlanan ve Ocak 2010’da tamamlanan bu çalışma, Dicle Üniversitesi Bilimsel Araştırma Koordinatörlüğü tarafından desteklenmiştir.

1. Osmay, S. 1998, “1923’ten Bugüne Kent Merkezlerinin Dönüşümü”, Yetmiş Beş Yılda Değişen Kent ve Mimarlık, Tarih Vakfı Yayınları, İstanbul, ss.139-154.

2. Batur, A. 1998, “1925-1950 Dönemi’nde Türkiye Mimarlığı”, Yetmiş Beş Yılda Değişen Kent ve Mimarlık, Tarih Vakfı Yayınları, İstanbul, ss.209-234; Bozdoğan, S. 1996, “Modern Yaşamak: Erken Cumhuriyet Kültüründe Kübik Ev”, Tarihten Günümüze Konut ve Yerleşme, Tarih Vakfı Yayınları, ss.313-326; Sözen, M. 1996, Cumhuriyet Dönemi Türk Mimarisi, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul.

3. Tekeli, İ. 2007, “Türkiye’de Mimarlığın Gelişiminin Toplumsal Bağlamı”, Modern Türk Mimarlığı, Mimarlar Odası Yayınları, Ankara, ss.17-20.

4. Bozdoğan, S. 2002, Modernizm ve Ulusun İnşası, Metis Yayınları, İstanbul, s.112.

5. 1930 yılında çıkarılan 1580 sayılı Belediye Kanunu, aynı yıl çıkarılan 1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanunu, 1933 yılında çıkarılan 2290 sayılı Yapı ve Yollar Kanunu, 1934 yılında çıkarılan 2722 sayılı Belediyeler İstimlak Kanunu ve 1935 yılında çıkarılan 2763 sayılı Belediyeler İmar Heyeti’nin kuruluşuna ilişkin kanun (Tekeli, İ. 1998, “Türkiye’de Cumhuriyet Dönemi’nde Kentsel Gelişme ve Kent Planlaması”, 75 Yılda Değişen Kent ve Mimarlık, Tarih Vakfı Yayınları, İstanbul, s.10).

6. 1923 yılında başkent ilan edilen Ankara, modern bir kent olarak Anadolu’daki diğer kentler için örnek olmuştur. Yeni kent planları, genellikle var olan kent dokularına saygılı olmayan modernist bir planlamadır. Batıda gelişmiş olan “Bahçe Kent” ütopyasının Türkiye’deki yansıması olan bu planlamayla yeni bölgelerde bahçeli evler düzeni önerilmiştir (Tekeli, 1998, ss.1-24).

7. Bu dönemde kamuya ait yapıların inşaat sanayi içinde oranı % 42 ile % 58 arasında değişmektedir. Bu yapıların projelendirme ve inşaları Nafia Vekâleti tarafından sürdürülmüştür. Kamu yapılarının hızla inşasına karşın, yapıların yetersiz olduğu, kira ile yer tutulduğu görülmüştür (Aslanoğlu, İ. 2001, Erken Cumhuriyet Dönemi Mimarlığı, 1923-1938, ODTÜ Mimarlık Fakültesi Yayınları, Ankara, ss.34-39).

8. Batur, A. 2007, “Modern Olmak: Bir Cumhuriyet Mimarlığı Arayışı”, Modern Türk Mimarlığı, Mimarlar Odası Yayınları, Ankara, ss.71-96.

9. Bozdoğan, 2002, s.112; Aslanoğlu, 2001, ss.73-78.

10. Tekeli, 2007, ss.24-27.

11. Alsaç, Ü. 2007 “İkinci Ulusal Mimarlık Dönemi”, Modern Türk Mimarlığı, Mimarlar Odası Yayınları, Ankara, ss.99-108.

12. Hasol, D. 1998,“İkinci Ulusal Mimarlık”, Ansiklopedik Mimarlık Sözlüğü, YEM Yayın, İstanbul, s.466.

13. Arslan, R. 1999, “Diyarbakır Kentinin Tarihi ve Bugünkü Konumu”, Diyarbakır Müze Şehir, YKY, İstanbul, ss.39-80.

14. 25 Haziran 1927 tarih ve 1164 sayılı “Umumi Müfettişlik Teşkiline Dair Kanun” ile idari mekanizmanın daha düzenli ve verimli çalışması için yeni bir teşkilat kurulmuştur. İller, iktisadî ve toplumsal ilişkileri bakımından birleşerek ge­nel müfettişlik bölgelerini meydana getirmişlerdir. Bu kanuna dayanılarak doğu illerinde, merkezi Diyarbakır olmak üzere, Elazığ, Urfa, Bitlis, Van, Hakkâri, Siirt ve Mardin illerini kapsayan Birinci Genel Müfettişlik kurulmuştur. Müfettişliğe İbrahim Tali Öngören atanmıştır. Genel müfettişlikler geniş bir teşkilâta ve yetkiye sahip kurumlardı. Genel müfettişlik kapsamındaki illerde güvenliğin sağlanması, bütün resmi işlerin denetimi ve iller arasındaki ortak işlerdeki uyumun düzenlenmesi görevi müfettişlere verilmişti. Bu dönemde, diğer bölgelerde kurulan üç genel müfettişlik ile birlikte toplam dört genel müfettişlik görev yapmıştır. Birinci Genel Müfettişlik 7 Ocak 1948 tarih ve 5990 sayılı yasa ile kaldırılmıştır (Beysanoğlu, Ş. 2001, Anıtları ve Kitabeleri ile Diyarbakır Tarihi, Cumhuriyet Dönemi, cilt:III, Neyir Matbaası, Ankara, ss.1031-1032).

15. Arslan, R. 1991, “Diyarbakır Tarihi Kentsel Kesiminde Toplumsal, Ekonomik ve Mekânsal Yapı Özellikleri”, Diyarbakır’ı Tanıtan Yazar Şevket Beysanoğlu’na 70. Yaş Armağanı, San Matbaası, Ankara, ss.90-108.

16. Bu yıllarda Dağ Kapı ve Mardin Kapı’da yer alan burçlar ve sur duvarlarının bir kısmının yıkımına başlanmıştır. 1932 yılında bölgeye araştırma için gelen Albert Gabriel, Ankara’ya dönüşünde Milli Eğitim Bakanlığı’na verdiği raporda bu yıkımın büyük bir hata olduğunu belirterek surların onarılması gerektiğini belirtmiştir. Bununla birlikte kentteki bazı aydınların da itirazları dikkate alınarak surların yıkımı durdurulmuştur (Değertekin, H. 1999, “Diyarbakır Surlarının Bugünkü Durumu”, Diyarbakır Müze Şehir, YKY, İstanbul, ss.179-193).

17. Eti, U. 1940, Milli Şef İsmet İnönü’nün Güneydoğu Gezileri, Cumhuriyet Matbaası, İstanbul, s.79.

18. 1938, “İçtimai Durum: Uray İşleri”, Ülke Dergisi, Diyarbakır Sayısı, sayı:3, s.25.

19. 1937, Diyarbekir İl Yıllığı, s.55.

20. Arhan, S. 1962, “Diyarbakır’ın Coğrafi Durumu”, Turizm Dergisi, sayı:11/29, ss.3-7.

21. Arslan, 1999, ss.94-96.

22. 1937, Diyarbekir İl Yıllığı, ss.55-56.

23. Beysanoğlu, 2001, ss.1055-1056.

24. Bu binaların bazıları (Nafia Binası, Halkevi, Postane binası) yıkıldığı için günümüze ulaşamamıştır. Kamu binalarının birçoğunun mimarı ve yapım tarihi bilinmemektedir. Bu çalışma kapsamında, bugün ayakta olan kamu binalarından girilebilenler, yıkılanlardan ise arşivlerde fotoğrafı bulunanlar incelenmiştir. Döneme ait yazılı kaynaklar, fotoğraflar ve sözlü kaynaklardan elde edilen bilgiler doğrultusunda tarihlendirme yapılmıştır.

25. Eti, 1940, s.79.

26. 1935, “Bayındırlık İşleri”, Diyarbekir’e Bir Bakış, Diyarbekir Basımevi, s.5.

27. Beysanoğlu, 2001, s.1042.

28. Yeni yapılan istasyon binalarının Cumhuriyetin modem yüzünü yansıtması istenmiş, bu amaçla yabancı mimar ve dekoratörlerle çalışılmıştır. Bu dönemde yapılan Sivas, Malatya ve Diyarbakır hatlarındaki istasyon binaları modernleşmenin karakteristiğini yansıtan bir şekilde inşa edilmiştir. (Yıldırım, S. 2007, “Türkiye Demiryollarında İstihdam Edilen Yabancı Uzmanlar (1925-1950)”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, cilt: XXIII, Mart-Temmuz-Kasım 2007, sayı:67, 68, 69)

29. 1930’larda ülkenin çeşitli yerlerindeki demiryolu istasyonlarının prototip tasarımı, merkezi devletin taşraya uzanmasını simgeleştiren tekrara dayalı, kolayca tanınabilir modern bir imgedir. Örneğin Malatya, Manisa ve Sivas istasyonları, Diyarbakır İstasyonu ile aynı plan ve cephe düzeninde yapılmıştır. (Bozdoğan, 2002, ss.138).

30. 1938, Ülke Dergisi, sayı:3, s.13.

31. Geleneksel Diyarbakır evlerinde, bodrum katında veya avludan birkaç basamak aşağıda yer alan, sıcak yaz aylarında kullanılan serin ve gölgeli bir mekândır.

32. Eski adı İnhisarlar İdaresi Müskirat Fabrikası olan İçki Fabrikası, bölgedeki üzüm üretimini teşvik amacıyla açılmıştır. (M. Mercan ile sözlü görüşme, 23 Nisan 2010)

33. 1982, Türkiye, İl İl, Dünü Bugünü Yarını, “Diyarbakır Bölümü”, Yurt Ansiklopedisi, cilt: 3 ve 4, Anadolu Yayıncılık, ss.2274-2276.

34. 1962, “Diyarbakır İçki Fabrikası”, Turizm Mecmuası, Diyarbakır Sayısı, cilt:6, sayı:11/20, Ankara, s.72.

35. 1935, Diyarbekir’e Bir Bakış, Diyarbekir Basımevi, s.7.

36. Halkevlerinin temsili önemi ilk olarak bu binaların çoğunlukla kentin en önemli sokağına ya da hükümet meydanına bakan yerlerde yapılmasıyla dışa vurulmuştur. İnşaatta kullanılan malzemenin kalitesi ve titiz ayrıntı çalışması da önemlerini yansıtan ikinci bir ayrıntıdır. Halkevlerinin ilerici ve devrimci yan anlamlar veren özelliği mimarilerinin güçlü modernizmiydi. Programın farklı bileşenleri cephede farklı pencere büyüklükleri ve şekilleri ile ifade ediliyordu. Kavisli pencereler, çıkmalı ve konsollu unsurlar, kuleler ve dairesel pencereler, iç içe geçen bloklardan oluşan modern kompozisyonlar içinde düzenleniyordu. (Bozdoğan, 2002, s.12); 1930’lu yıllarda Halkevi binasının önünde büyük ve modern bir anıt meydanı (Dağ Kapı Meydanı) hazırlanmıştır. Bu meydanın planı Diyarbakır’a çağrılan Güzel Sanatlar Akademisi profesörlerinden Arif Hikmet tarafından yapılmıştır. Atatürk’ün büyük bir heykelinin bu meydana konulması planlanmıştır. Heykel için 25 bin liralık bir bütçe ayrılmış ve heykelin yapımı için Türk sanatkârları aramak amacıyla bir yarışma düzenlenmiştir. (Bayındırlık İşleri, 1935, Diyarbekir’e Bir Bakış, Diyarbekir Basımevi, s.4). O dönemde, meydan için yapılması planlanan Atatürk Anıtı, 1964 yılında, heykeltıraş Hüseyin Anka Özkan tarafından yapılmıştır (1967, Diyarbakır İl Yıllığı, Ankara, s.402).

37. 1962, Turizm Mecmuası, s.34.

38. Diken, Ş. 2002, Sırrını Surlarına Fısıldayan Şehir: Diyarbakır, İletişim Yayıncılık, İstanbul, ss.173-174.

39. Halkevi Binası’nın tasarımını yapan ve kaynaklarda geçen Rus mimarın adı bilinmemektedir. Bu bina için 100 bin lira harcanmıştır. Binanın dekorasyonu, mimarisine yakışır bir şekilde ve Diyarbakır sıcağına dayanır malzemelerle olmasına dikkat edilerek, Kalinikos Şsi. Şirketi’ne 17 bin liraya yaptırılmıştır. Temsil salonu, haftada iki defa film değiştiren bir sinemacılık kurumu haline getirilmiştir. (Ülke Dergisi, s.12)

40. Ülke Dergisi, s.12.

55. Mehmet Mercan ile sözlü görüşme, 23 Nisan 2010.

41. 1998, Cumhuriyet Öncesi ve Sonrası Diyarbakır’da Eğitim, Diyarbakır Milli Eğitim Müdürlüğü Yayını, s.66.

42. İnönü İlkokulu Arşivi, 2010.

43. Mercan Mercan ile sözlü görüşme, 23 Nisan 2010.

44. 1962, Turizm Mecmuası, s.38.

45. Okul ve pansiyon binası yapılmadan önce bu alanda, sahnesi olan ve genellikle yaz aylarında faaliyet gösteren büyük bir çay bahçesi vardı. Kente gelen sanatçı gruplar burada tiyatro gösterileri yapar, müzisyenler konserler verirdi. Zaman zaman buraya Kemal Dirim, Muammer Karaca, Avni Dilligil, Zati Sungur gibi ünlü sanatçılar grupları ile gelir, gösteriler yaparlardı. Bu yüzden halk arasında burası “Tiyatro Parkı” diye de anılırdı. (Mehmet Mercan ile sözlü görüşme, 23 Nisan 2010)

46. Bu inşaatın keşif bedeli 486.256.00 TL’dir. İnşaatı yapan Diyarbakırlı Yüksek Mimar Şükrü Ögel’dir. (Turizm Mecmuası, s.92)

47. Ziya Gökalp Lisesi Arşivi kayıtlarından alınmıştır.

48. Mehmet Mercan ile sözlü görüşme, 23 Nisan 2010

49. Mehmet Mercan Fotoğraf Arşivi’nden alınmıştır.

Bu icerik 17615 defa görüntülenmiştir.