354
TEMMUZ-AĞUSTOS 2010
 
MİMARLIK'tan

MİMARLIK DÜNYASINDAN

YAYINLAR

  • Pisa Kulesi
    Gürhan Tümer, Prof. Dr., DEÜ Mimarlık Bölümü



KÜNYE
BİLGİSAYAR DESTEKLİ TASARIM

GÜNÜMÜZ MİMARLIĞININ DİNAMİKLERİ: Iceberg’in Görünmeyen Yüzü

Özgür Ediz, Yasemin Erbil, Nilüfer Akıncıtürk

Günümüzde teknoloji odaklı gelişmeler, sanayi toplumunun standart mal ve hizmetlerin kitlesel olarak üretilmesi ve dağıtılmasına dayanan katı örgütleme modelinin geçerliliğini yitirmesiyle sonuçlandı. Yazarlar, 20. yüzyıl başlarına hakim olan “seri üretim” kavramının, 21. yüzyılın gerilimleri doğrultusunda yeniden şekillendirilerek “kitlesel bireyselleştirme” adı verilen yeni bir paradigmaya dönüştüğünü belirtiyor, 21. yüzyıl mimarlığında yaşanan değişimin arka planını tartışıyorlar.

20. yüzyıl insanlık tarihi boyunca yaşanan en hızlı dönüşüme tanıklık etmiştir. Teknoloji alanında meydana gelen hızlı ve yoğun gelişmeler, bilgi çağı olarak da adlandırılan üçüncü teknoloji devriminin doğmasıyla sonuçlanmıştır. Üçüncü teknoloji devriminin ardındaki itici güç olarak adlandırılan bilgisayar ve iletişim teknolojileri, günümüz modern toplumunda radikal değişikliklere yol açmıştır. Bilişim teknolojileri, insanların yaşam, çalışma ve eğlence alışkanlıklarında meydana getirdiği farklılaşmanın yanı sıra, üretim ekonomilerini temelden değiştirmiş, ürün çeşitliliği ve esnekliği konusunda önemli avantajlar sağlamıştır.

1940’lı yılların sonunda transistörün icadıyla başlayan değişim süreci, dünyayı değiştirecek yeni bir yapılanmayı beraberinde getirmiştir. Yarı iletken çipler ya da silikon levhalar olarak bilinen teknolojinin, üretimde bilgiyi toplama, iletme ve uygulama aşamalarında yer almaya başlamasıyla üretim ve imalat süreci otomatikleşmiş, tasarım ve karar verme işlevleri kusursuz hale gelmiştir. Bilgisayar ve elektronik alanında meydana gelen bu gelişmeler, bir yandan toplumun üretkenlik kapasitesinde nicel bir artış meydana getirirken, diğer yandan birbirinden farklı karakteristikte ve çeşitlilikte üretimlerin yapılabilmesini mümkün kılmıştır.

FORDİZMDEN POSTFORDİZME

20. yüzyılın başlarında, imalat sektöründe egemen olan üretim sistemi, 1913’te Ford tarafından öncülüğü yapılan ve seri üretim (mass production) olarak bilinen “fordist” üretim sistemidir. 1945’lerden 1970’lere kadar uzanan süreçte, katı bir örgütlenmeyle, büyük ölçekte ve standart mal üretimi sağlayan “kitlesel seri üretim” kavramı ve üretim örgütlenmesi geçerli olmuştur. İmalat sektörüne hakim bir üretim anlayışı olan fordist üretim sistemi katı bir örgütlenmeyle, büyük ölçekli ve standart mal üretiminin sağlandığı kitlesel seri üretimi tariflemektedir. Bu süreçte fabrikalar, sınırlı çeşitlilikte, düşük maliyetli ürünleri kitlesel olarak ürettikçe, esnekliklerini ve pazarlarda oluşan hızlı değişimlere uyum sağlama yeteneklerini kaybetme durumuyla karşı karşıya kalmışlardır. [1]

1960’ların ikinci yarısından itibaren devletin ekonomik krize girmesiyle birlikte bunalım dönemine giren fordist üretim sistemi, en temel farklılığı esnek bir üretim yapısına ve esnek ilişkilere olanak sağlaması olan “postfordist” üretim sistemine dönüşmüştür. [2] Postfordist üretim örgütlenmesinin temelinde, çeşitlenmiş tüketici taleplerini esnek şekilde karşılayabilme özelliği yer almaktadır.

Günümüzün giderek artan rekabet ortamı dikkate alındığında, piyasadaki değişikliklere hızlı ve etkili bir şekilde uyum sağlayabilmenin ön koşulu esnek üretim sisteminin benimsenmesidir. İlk olarak 1960’ların ortalarında gündeme gelen esnek üretim sistemi, işlemsel ve kontrol özellikleri açısından birbirinden farklı özellikler taşıyan ve temelinde mikro elektronik teknolojisinin yer aldığı bir üretim sistemini ifade etmektedir. Sistemde yer alan ve birbirine bir malzeme taşıma ağı ile bağlanmış, yarı bağımsız sayısal denetimli tezgahlar, bilgisayar denetimli olarak üretime katılmaktadır. [3] Esnek üretim sisteminde standartlaşmış ürünlerden uzaklaşılmakta ve sürekli bir gelişmeye daha iyi karşılık verebilecek bir sistem benimsenmektedir. Sistem, yeni ürünlerin piyasaya sunumunu hızlandırmakta ve ürün çeşitlenmesini arttırmaktadır.

Yakın geçmişe bakıldığında, hızlı endüstrileşme ile birlikte oluşan sosyo-kültürel yapının mimari ortamı da etkilediği görülür. Otomatik mekiğin keşfi ile başlayan endüstri devrimi, mimarlığa seri üretim kavramını getirmiş ve hızlı bir yapılanma ve üretim süreci izlenmiştir. Böylece çabuk ve ucuz üretim anlayışı tasarımcıları da etkilemiştir. Seri üretim mantığı ile daha rasyonel formların oluşması arasında güçlü bir bağ olduğundan sözetmek mümkündür.

“Az çoktur.” (Less is more) söylemiyle yola çıkan Mies van der Rohe, tasarımlarında bütünden detaya kadar bir tür indirgeme, azaltma-eksiltme yöntemiyle yaptığı uygulamalarında bu durumu en iyi şekilde göstermiştir. Mies’in Lake Shore Drive Apartmanları’nda olduğu gibi yapının tümünde izlenen tasarım yaklaşımı, detay anlayışında da izlenebilmekte ve seri üretim felsefesini net bir şekilde ortaya koymaktadır. [4] (Resim 1, 2)

Seri üretim mantığı ile oluşturulan tasarımlarda izlenen, tuğla, çelik profil ve çeşitli panel elemanlar gibi mimarinin belli başlı yapı öğeleri, Euclid geometrisi kaynaklı olduğu için bu mantık ile örtüşürler. Tüm tasarım gereçlerinin Euclid geometrisine bağlı olduğu böyle bir ortamda, yapıların da çoğunlukla aynı geometride olması doğal bir sonuç olarak ortaya çıkar. [5]

1980’li yılların sonlarında giderek daha fazla esnek hale gelen, kalite ve maliyet açısından optimize edilen süreçlerin bir sonucu olarak yeni bir kavram gündeme gelmiştir. Joseph Pine tarafından “kitlesel bireyselleştirme” (mass customization) olarak isimlendirilen bu yeni kavram, esnek süreçler kullanarak özgün tasarımlara sahip ürünleri veya hizmetleri yüksek miktarlarda ve düşük fiyatlarda üretme ve müşteriye ulaştırma becerisi olarak tanımlanmaktadır. [6] Kitlesel bireyselleştirme, genel olarak müşteriye isteyebileceği herşeyi, istediği zamanda ve yerde, istediği şekilde sunmayı amaçlamaktadır. Bu amaç doğrultusunda ele alındığında, kitlesel bireyselleştirme geleneksel anlayışlardan farklı bir yönetim, iletişim, organizasyon ve tedarik zinciri gerektiren yeni bir yapılanma öngörmektedir.

Kitlesel bireyselleştirme uygulamalarına örnek olarak Levi’s tarafından üretilen özelleştirilmiş kot kıyafetleri verilebilir. Levi’s, ürünlerinde kitlesel bireyselleştirmeyi gerçekleştirmek için müşterilerinin beden ölçülerini tam olarak okuyan bir tarayıcıyı mağazasına yerleştirmiştir. Bu uygulama, maliyeti normal kıyafete oranla bir parça daha yükseltmekte, ancak müşterinin isteğini tam olarak yerine getirmektedir. Kitlesel bireyselleştirme uygulamalarına bir diğer örnek ise Motorola’nın Paging Products Group bünyesinde ürettiği çağrı cihazlarının özelliklerinin müşteriler tarafından belirlenebilir olması verilebilir. Motorola, müşterilerinin istekleri doğrultusunda frekans, ton, renk, yazılım, klips ve diğer bileşenler arasında kombinasyonlar yaratarak, 29 milyonun üzerinde ürünü tasarlayıp üretmektedir. Bu yolla ürettiği çağrı cihazları için ayrı bir fiyat talebinde bulunmamaktadır. Benzer bir uygulama örneği olarak Japonya’da Panasonic tarafından üretilen bisikletleri vermek mümkündür. Her bireyin ölçülerine uygun olarak üretilen bu bisikletlerin 11 milyonun üzerinde kombinasyonu mevcuttur.

Kitlesel bireyselleştirme uygulamaları, temelde müşterinin taleplerine uygun olarak seri üretim ile üretilen ürünlerin kombinasyonlarının oluşturulmasıdır. (7) Kitlesel bireyselleştirme uygulamalarının çoğunda tasarlanan elemanlara ait özellikler, CAD/CAM sistemlerine girilerek üretim bilgisine dönüştürülmektedir. CAD sistemleri, müşterilerden gelen tasarım değişikliklerinin uygulanmasını ve zamanında üretim zincirine dahil olmasını sağlarken, CAM sistemleri bir yandan makine kullanımını en üst düzeye çıkarmakta, diğer yandan çok çeşitli ürünün işlem görmesine izin vermektedir. Ürün ve süreçlerin standartlaştırılırken aynı zamanda esneklik kazanmaları, kitlesel bireyselleştirme girişimlerinin en önemli parçasıdır. Bunun için ürünlerin, süreçlerin ve tedarik zincirinin modüler olması sağlanmaktadır.

Modülerlik, ürünün standardizasyonunu gerektirmektedir. Modüler bileşenler geliştirilirken özellikle parçalar arasındaki arayüzler gündeme gelmektedir. Çeşitli modüllerin birbiriyle olan ilişkisi ise ürün, süreç veya dağıtım farklılaştığında değişmektedir. Bu nedenle iletişim ve bilgi altyapısının organizasyonunda arayüzlere ihtiyaç duyulmuş ve dijital teknoloji devreye girmiştir. [8]

Günümüzde pek çok endüstride yaygın olarak kullanılan kitlesel bireyselleştirme paradigmasının inşaat etkinliklerini de kapsaması sonucunda, gelecekte mimarinin seri ürünlerin yerel kombinasyonlarının kurgulanması üzerine kurulacağı görüşü giderek yaygınlık kazanmaktadır. Mimarlık alanında seri olarak üretilebilen, ancak kullanıcının belirli özelliklerini değiştirebildiği mekânların tasarlanması ve üretilmesi mimarlık ortamının gündeminde yer almaktadır. [9] (Resim 3)

DİJİTAL OLANAKLAR VE GÜNÜMÜZ MİMARLIĞI

Günümüz mimarlık örnekleri incelendiğinde, Euclid geometrisine dayalı formların yanı sıra, daha önce karşılaşılmayan, sıradışı formların ortaya çıktığı, kavramsal anlamda çok farklı olgular üzerine oturtulan mimari yaklaşımların olduğu görülür. Bu bağlamda Charles Jencks yeni farkedilmeye başlanan bu değişimi The Architecture of Jumping Universe adlı yapıtında şu şekilde açıklar:

“Bu olgu aslında tam olarak Darwinci bakış açısıyla çakışmamakla birlikte, evrenin evrimleşmesini sürdürmesi ile paralellik göstermektedir. Darwin doğal ayıklanmanın canlılarda derece derece sürdüğünü iddia etmiştir. Ancak evrime çok daha büyük ölçekte bakılacak olursa kozmik evrim ve kültürel evrimin, adeta atlayarak ilerlediği görülür. Atlama kavramı aslında herşeyin Darwin’in öngördüğü gibi önceden belirli bir şekilde değişmediğini açıklar. Örnek olarak evrenin değişimi ele alınabilir. Bence şu anda eskiye göre tamamen farklı bir paradigmal sarmalın içindeyiz. Bu yeni bir destan ve bizim bu sarmalın henüz başında olduğumuzu söylemek mümkün.” [10]

Jencks’in bu düşüncesi, kendisinin de ifade ettiği gibi çoğulculuk ve karmaşıklık kavramlarını gündeme getirmektedir. Artık mimariyi motive eden, “kültürel çoğulculuk”, farklı “etnik geçmişler”, farklı “ekonomik gruplar”dır. Ayrıca Alexander Koyre’nin “Yunanlılar’ın kozmosu keşfetmesinden sonra yaşanan en büyük devrim, kozmosun yıkılmasıdır.” Bumin’in görüşü de farklı bir bağlamda da olsa, Jencks’in “kozmik evrim” dediği Kaos Teorisi [11] ile ortaya çıkan düşünceyi destekler niteliktedir. [12] Jencks ayrıca “karmaşa” kavramının aslında postmodern çağın ikinci ayağını oluşturduğunu öne sürmüştür. Onlara göre bu fikir, 21. yüzyılın bilimi olacaktır ve bu bilim geçmiş 300 yıllık bilimden tümüyle farklıdır. Bu görüşe göre bilimin ilgi odağı “kendini organize eden (self organising) sistemler ve karmaşık yapılar” olacaktır. [13]

Jencks’in sözünü ettiği bu durum günümüzde karşılaştığımız mimari form ve biçim arayışlarını açıklar niteliktedir. Bu tür formların bilgisayar ortamında algoritmalarla üretilebilir hale gelmesi, mimari form ve biçim arayışlarında tasarımcıya yeni ufuklar sunduğu ve bilgisayarların tasarımcıları özgürleştirdiği söylenebilir. Böylece Euclid formları dışında kalan diğer formların da sayısal ortamda tanımlanıp üretilebilmesi mümkün olmuştur.

Son yıllarda mimaride ortaya çıkan yeni arayışların örneklerine dünyanın farklı yerlerinde sıklıkla rastlanabilmektedir. Örneğin Hollanda’da tasarlanıp uygulanan “Hessing Otomobil Sergi Salonu ve Ses Bariyeri”, sayısal ortamın potansiyelinden faydalanılarak oluşturulmuş bir yapıdır. Kas Oosterhuis tarafından tasarlanan bu yapı, birbirinin aynı olmayan fakat “kendine benzer” (self similar) elemanların yanyana gelmesiyle Rotterdam – Utrecht otobanında doğa ile etkileşime girerek, 1,5 kilometre boyunca uzanır. Birbirine benzer nitelikteki yapı elemanlarının ve bileşenlerin özünde birbirlerinden farklılaştıkları izlenir. Sözü edilen elemanların her biri ayrı ayrı sayısal ortamda tasarlanarak üretilmiştir. (Resim 4-6)

Rene van Zuuk tarafından Amsterdam’da yapılan ARCAM ise Euclid formlarıyla oluşturulmamış, trapezoidal bir yüzeyin sayısal ortamda kurgulanmasıyla geliştirilmiş bir diğer yapıdır. (Resim 7, 8) Adı geçen örnekler sözkonusu durumun kitlesel üretimden kitlesel bireyselleştirmeye geçişin mimarideki yansıması olarak yorumlanabilir. (Resim 9, 10)

DEĞERLENDİRME

Bilişim teknolojilerinin gelişmesi, mimarlık teorilerini etkileyerek yeni tartışma alanları açmıştır. Bu durum mimari tasarım süreci ve uygulama yöntemlerini değiştirerek “alışıldık ve konvansiyonel” olanla “deneysel ve yenilikçi” olan arasında gerilim yaratmıştır. Bilgisayar destekli tasarım (CAAD) ve üretim teknolojilerinin tasarım ve üretim sürecine girmesi, “lineer tasarlama” süreçlerinin evrilerek bütünleşik tek bir süreç haline dönüşmesini beraberinde getirmiştir. Günümüzde tasarım ve üretim süreçlerine hakim olan dijital tasarım ve üretim teknikleri sayesinde geliştirilen kitlesel bireyselleştirmeye dayalı üretim, geçmişte olandan farklı yeni bir mimariyi öne çıkarmıştır. Bu durum mimarların bireysel yorumlarını öne çıkarabilmeleri için çeşitli fırsatlar sunmaktadır. 1960’larda Christopher Alexander’ın öne sürdüğü, kullanıcının tasarımda etkin rol aldığı “pattern language” adlı çalışması, günümüzde yaşanan değişimin adeta bir habercisi niteliğindedir. [14]

Geleceğin mimarisini büyük oranda etkileyecek bir yaklaşım olan “kitlesel bireyselleştirme paradigması”yla birlikte, mimarların tasarım ve yapım sürecine yaklaşımlarında ve bu süreçteki rollerinde köklü bir değişim meydana geldiği izlenmektedir. Sözkonusu bilişim kaynaklı üretime de yansıyan değişim, endüstri devrimi sonrasında ortaya çıkan “seri üretim” mimarlığının getirdiği mimarlıktan farklı olarak tasarımcılara yeni ve esnek tasarımlar yapma olanağı sağlamıştır. Böylelikle, günümüz mimarlığında izlediğimiz ve alışılageldik olmayan yaklaşımların tartışıldığı yeni bir platform ortaya çıkmıştır.

Özgür Ediz

Yrd. Doç. Dr., Uludağ Üniversitesi, Mimarlık Bölümü

Yasemin Erbil

Dr., Uludağ Üniversitesi, Mimarlık Bölümü

Nilüfer Akıncıtürk

Prof. Dr., Uludağ Üniversitesi, Mimarlık Bölümü

NOTLAR

1. Kidd, 1994.

2. Harvey, 2006; Womack, Jones ve Roos, 1990; Eraydın 1992; Erbil, 2010.

3. Tübitak,1996.

4. Frampton, 1992, ss.231-237.

5. Ediz, 2003.

6. Kolarevic, 2003.

7. Kolarevic, 2003; Akipek ve İnceoğlu, 2007, ss.237-252.

8. Silveira, Borenstein ve Fogliatto, 2001, ss.1-3.

9. Kolarevic, 2003; Akipek ve İnceoğlu, 2007, ss.237-252.

10. Jencks, 1997; Cathcart, 2002.

11. Kaos Teorisi: İlk maddenin evrendeki düzenden önce sözkonusu olan düzensiz, karmakarışık, şekilden yoksun ve ayrımlaşmamış haline verilen ad. Dünyanın yaradılışından önce, bütün maddi öğelerin içinde bulunduğu karışıklık, kargaşalık. Evrendeki egemen gücün yasa ve düzen değil de, rastlantı olduğu durum. Bakınız: Cevizci,1996, s.181.

12. Bumin, 1996.

13. Jencks, 1997.

14. Alexander, 1977.

 

KAYNAKLAR

Akipek, Ö. ve N. İnceoğlu, 2007, “Bilgisayar Destekli Tasarım ve Üretim Teknolojilerinin Mimarlıktaki Kullanımları”, Megaron, YTÜ Mimarlık Fakültesi e-Dergisi, sayı:2(4).

Alexander, C. 1977, A Pattern Language, Oxford University Press, Londra.

Bumin, T. 1996, Tartışılan Modernlik: Descartes ve Spinoza, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul.

Cathcart, M. 2002, “Architecture Profile: Charles Jencks”, www.abc.net.au/arts/today/stories/s248345.htm (13 Aralık 2001)

Cevizci, A. 1996, Felsefe Sözlüğü, Ekin Yayınları, Ankara.

Ediz, Ö. 2003, “Mimari Tasarımda Fraktal Kurguya Dayalı Üretken Bir Yaklaşım”, yayımlanmamış doktora tezi, İTÜ Fen Bilimleri Enstitüsü, İstanbul.

Eraydın, A. 1992, Post-Fordizm ve Değişen Mekânsal Öncelikler, ODTÜ Mimarlık Fakültesi Yayınları, Ankara.

Erbil, Y. 2010, “1980 Sonrasında; Yapı Tasarım ve Üretiminde Meydana Gelen Değişimin ‘Ürün-Süreç’ Yenilikleri Bağlamında Analizi”, yayımlanmamış doktora tezi, Uludağ Üniversitesi, Bursa.

Frampton, K. 1992, Modern Architecture: A Critical History, Thames and Hudson, Londra.

Harvey, D. 2006, Postmodernliğin Durumu, Metis Yayınları, İstanbul.

Jencks, C.1997, The Architecture of the Jumping Universe: A Polemic: How Complexity Science is Changing Architecture and Culture, Academy Editions, Londra.

Kidd, P.T. 1994, Agile Manufacturing Forging New Frontiers, Addison Wesley Publishing Company, İngiltere.

Kolarevic, B. (Ed.) 2003, Architecture in the Digital Age: Design and Manufacturing, Spon Press, Londra.

Oosterhuis, K. 2002, Programmable Architecture, Bolis Poligrafiche Spa, Bergamo.

Silveira, G., D. Borenstein ve F. Fogliatto, 2001, “Mass Customization: Literature Review and Research Directions”, Int. J. Production Economics, sayı:72(2001)

TÜBİTAK, Ekim 1996, Esnek Üretim Esnek Otomasyon Sistem ve Teknolojileri, Bilim-Teknoloji Strateji ve Politika Çalışmaları, 96/03, Ankara.

Womack, J. P., D.T. Jones ve D. Roos, 1990, The Machine That Changed the World, Rawson, New York.

Bu icerik 12788 defa görüntülenmiştir.