353
MAYIS-HAZİRAN 2010
 
MİMARLIK'tan

MİMARLIK DÜNYASINDAN

YAYINLAR



KÜNYE
CUMHURİYET DÖNEMİ MİMARLIĞI

Modernist Konut Üretiminin Merkez Dışı Yayılımı: İzmir - Buca Örneği

Hümeyra Birol Akkurt
Feyzal Avcı Özkaban

Buca’da 1960-1975 yılları arasında inşa edilen konutları inceleyen yazarlar, modernist söylemin merkezden perifere yayılımında tasarımcının ve kullanıcının etkin rol oynadığını belirtiyorlar: Mimarın, benimsediği popüler tasarım dilini kullandığını, kullanıcının ise dahil olduğu sosyal grubun yüklendiği çağdaşlık imgesini yansıtacak mekânsal talepler geliştirdiklerini söylüyorlar.

Avrupa’da 17. yüzyıldan itibaren şekillenmeye başlayan, geleneksel üretimden sanayileşmeye geçişi, planlanmış fiziksel çevreyi ve dinamik bir yapıyı hedefleyen modernizmin Türkiye’deki gelişimi, Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti gibi iki temel siyasal-toplumsal düzen içinde varolan, düşünsel, toplumsal ve fiziksel evrelerin birarada yaşandığı bir süreçtir. Bu çerçevede, Cumhuriyet modernleşmesi kapsamında 1920’lerden itibaren şekillenmeye başlayan modern mimarlık, ülkenin sosyal ve politik ideolojisi doğrultusunda ve rejimin yapılı çevredeki resmî dili olarak kendine bir zemin bulmuştur.

Türkiye’de devlet öncülüğünde gelişen modernleşme (1) başlangıçta sosyal konuttan çok, kamu yapıları üzerinde yoğunlaşmış; ancak oluşturulan yeni yönetim kadrosu ve kurulan sanayi merkezlerinin yol açtığı nüfus artışı yeni konut ihtiyacını doğurmuştur. Dönemin hakim anlayışı doğrultusunda oluşan yeni konut mimarisi iki farklı ürün ortaya koymuştur. Bunlar, üst ve üst-orta sınıf için üretilen, modernist söylemi yalın bir dille uygulayan ve “yüksek kültürü” temsil eden konut alanları (2) ile dar ve orta gelirliler için üretilen, geleneksel-modernist dilin birarada kullanıldığı, modernin yerel yorumlarının gözlendiği uygulamalardır. (3)

1950-1970 evresinde yeni bir döneme giren modernleşme projesinde (4) devletin etkin rolü azalmış, serbest piyasa girdilerinin artması ile toplum dinamikleri yönlendirici rol oynamıştır. Bu değişim, modernleşmenin, Cumhuriyet elitinin ayrıcalıklı yaşam tarzının ifadesi ve bir devlet projesi olmaktan çıkmasına; toplum katmanlarına yayılan, derinlemesine nüfuz eden bir dinamik haline gelmesine neden olmuştur. (5) Bu dönemde, yeni yaşam standartları konut alanlarının kütlesel ve mekânsal biçimlenişini belirlemiş, farklı üretim tekniklerinin ve inşa malzemelerinin kullanımına imkân tanımıştır. (6)

Cumhuriyet modernleşmesi kapsamında, ulus-devlet ideolojisini yaymak ve toplumsal alanda modernleşmeyi sağlama kaygısı, öncelikle Ankara ve ardından diğer Anadolu kentlerinin yeniden planlanmasına ve inşa edilmesine neden olmuştur. Yeni ve modern yaşam biçimlerini ülkeye yaymayı hedefleyen bu anlayış merkezden perifere yayılmış, ancak farklı alanlarda farklı derinliklerle etkisini göstermiştir. Bu çerçevede kurulan makale, erken Cumhuriyet döneminin hakim mimari dili olan modernist anlayışın, konut mimarisi özelinde merkez-perifer yayılımını konu almaktadır. Makalede, öncelikle İzmir’in Cumhuriyet dönemi konut mimarisinin gelişimi merkez oluşumları ve merkez-banliyö ilişkileri üzerinden tanımlanmakta, ardından konut mimarisinde modern söylemin kent merkezi dışındaki etkileri, merkez dışı ve banliyö konumunu 1980’lere dek koruyan Buca yerleşimi konutları üzerinden okunmaktadır.

İzmir’de Cumhuriyet Dönemi Konutu

Kentin mimari oluşumunu etkileyen bir sonraki evre, 1952’de hazırlanan ve merkez konut alanlarına yönelik 3-4 katlı gabari önerisi geliştiren Kemal Ahmet Aru Planı ile şekillenmiştir. Bu dönemde, periferin merkezle bütünleşmesine öncelik eden Göztepe, Güzelyalı, Karşıyaka ve merkezi temsil eden Alsancak bölgelerinde nitelikli bir mimari ve inşâî kalite ile gerçekleştirilen aile ve kira apartmanları, bir önceki dönemin müstakil konutlarının yerini almıştır. (9) Bu apartmanlarda uluslararası üslup benimsenmiş, kütle ve cephe organizasyonlarını belirleyen modernist yaklaşım mekân organizasyonlarında sürdürülmüştür. 1950-60 döneminde bir yandan apartman tipolojisi oluşurken, öte yandan kent burjuvasının ana yaşam alanlarından biri haline gelen Karşıyaka’da yalın modernist konut üretiminin arttığı görülmektedir. (10)

1960’ların ikinci yarısı ve 1970’lerde İzmir, Kat Mülkiyeti Kanunu’nun imkân tanıdığı gabari artışı ile şekillenmiştir. Bu doğrultuda, kentin prestij alanı olan kıyı bölgeleri bir kez daha dönüşmüş; 4 katlı tekil apartman blokları yıkılarak 8 katlı ve bitişik düzende tekrar inşa edilmiştir. Bu dönemde kent merkezi ile banliyöler arasında saçaklanmalar oluşmuş, merkez-banliyö arası alanlar yoğunlaşmış, İzmir’in makroformu farklı yoğunluklar taşımakla birlikte bütünleşmiştir. (11) Bu dönemde kentle bütünleşme evresine giren perifer yerleşimler, Gaziemir, Bornova ve Buca’dır. Gaziemir ve Bornova’da hızlı bir kentleşme süreci yaşanır ve mevcut doku yenilenirken, Buca’da ikili bir yapılanma ortaya çıkmıştır. Bu kapsamda, tarihî konut dokusu özgün yapısını büyük ölçüde korurken, bu dokunun çeperinde yeni konut alanları gelişmiştir.

Modernist Anlayışın Buca Konutları Mimari Biçimlenmesindeki İzleri

MÖ 6. yüzyıldan itibaren iskân edilen ve Osmanlı döneminde Türk ve Rum tebaanın yaşam alanı olan Buca yerleşimi, 17. yüzyıldan itibaren kentte yaşayan Batılı grupların sayfiye alanlarından biri olmuştur. Yerleşimin 1860’da İzmir-Aydın demiryolu hattı ile kente bağlanması, demiryolu yöneticilerinin ve bazı Levanten ailelerinin ana konut alanı olarak buraya yönelmesine neden olmuş, 19. yüzyılın ikinci yarısında İzmir’in önemli banliyölerinden biri haline gelmiştir. Cumhuriyetin ilk yılları fiziksel çevre açısından durağan bir dönemdir. 1922’de gerçekleştirilen mübadele neticesinde Rum nüfustan boşalan konut alanlarına Batı Trakya ve adalardan gelen göçmenler yerleştirilmiş, 1940-50 döneminde ise Levanten nüfusun büyük bölümü yerleşimden ayrılmıştır. Tarihî dokuyu çevreleyen ve büyük arazi parçalarından oluşan bu alanlar, konumları ve nitelikleri ile prestijli ve sahipsiz alanlar haline dönüşmüştür. Dönemin yasal mevzuatı gereği on yıl süresince devlet mülkiyetinde tutulan bu arazilerin bir bölümü kamu mülkiyetinde eğitim, sağlık gibi kullanımlara hizmet vermiş, bir bölümü ise 1965-70 döneminde el değiştirmiş ve büyük çoğunlukla yerel halkın dışında, eğitimli kent elitinin mülkiyetine geçmiştir.

1960’lı yılların sonlarında gerçekleşen mülkiyet değişimini takiben, gabari artışı, imar rantı ve benzeri nedenlerle büyük ölçüde yenilenen bu alan, 1970’li yıllarda modernist anlayışla inşa edilen konutların yoğunlaştığı bölge olmuştur. (Resim 1) Söz konusu alanda konumlanan ve günümüze dek varlığını sürdüren konutların mimari biçimlenmeleri modernizmin farklı derinliklerde ifade edildiği görülmektedir. Bu bağlamda, alanda varlığını sürdüren yapıların üç temel grupta ele alınması mümkündür. Bu yapılar:

  • (A) Kütle, cephe ve mekân organizasyonları ile modernist dili tasarım bütününde benimseyen örnekler; (Resim 2a, 2b)
  • (B) Yerel mimariden modernist anlayışa geçişi temsil eden kübik evler; (Resim 3a, 3b)
  • (C) Yalnızca cephe organizasyonunda dönemin modernist mimari repertuarına yer veren örneklerdir. (Resim 4)

 

Bu makalede, modernist konut üretiminin merkezden perifere yayılımı, modernist anlayışın yapı bütününü etkilediği belirlenen A grubu konut örnekleri üzerinden tanımlanmıştır. Bu örneklerin seçilme nedeni, bütüncül tasarım yaklaşımları ile tasarımcılarının mesleki tavrında ve kullanıcılarının toplumsal duruşunda modernist söylemin ne ölçüde benimsendiğini anlama imkânı tanımalarıdır. Bu doğrultuda, ele alınan yapıların mimari tasarım ilkeleri incelenerek ve günümüz yapılı çevresi içindeki konumları tartışılarak, modernist üretimin merkez-perifer yayılımının hangi kanallar üzerinden geliştiği belirlenmiştir.

Menteşeoğlu Evi

Yapı, 1976’da yüksek mühendis mimar Şener Zaptçı tarafından Menteşeoğlu ailesi için dört katlı bir apartman olarak tasarlanmış, ancak müstakil konut olarak zemin ve birinci katı inşa edilmiştir. Menteşeoğlu Evi’nin karakteristik imgeleri, yalın kübik kütlesi, pilotiler üzerinde yükselen ana konut katı ve peyzaj tasarımı ile zenginleşen zemin kat kullanımıdır. Parsel içinde geri çekilerek konumlanan konutun zemin katı, giriş aldığı güneybatı ve servis birimlerinin yer aldığı güneydoğu cephelerinde pilotilerle çevrelenmiştir. Pilotilerle tanımlanan bu alanın giriş cephesinde veranda, güneydoğu cephesinde ise garaj konumlanmıştır.

Simetrik düzende kurgulanan zemin katın giriş aksında düşey sirkülasyon yer alırken, kuzeybatı kanadında bir oda, güneydoğu kanadında ise çamaşırhane, kiler ve wc’den oluşan servis mekânları bulunmaktadır. Ana kullanım katı olan birinci katın kuzeybatı kanadında yaşama ve mutfak mekânları, güneydoğu kanadında ise servis ve yatma birimleri yer almaktadır. Ana kompozisyonda vurgulanan yaşama kütlesinin iç mekânı, duvarlardan bağımsız bırakılan pilotiler ile zenginleştirilmiştir (Resim 5, 6).

Menteşeoğlu ailesi tarafından kullanımı süren konutta gözlenen değişim, zemin katın ana kullanım katı haline dönüştürülmesidir. Bu kapsamda, çamaşırhane mutfak mekânına dönüştürülmüş, yaşama kütlesinin altında yer alan ve pilotilerle sınırlandırılan dış mekân kapatılarak yaşama alanı oluşturulmuştur.

Ersü Evi

Ersü Evi, Romano Evi’nin yan parselinde konumlandığı belirtilen ancak bugün yıkılmış olan konut model alınarak, 1971’de tasarlanmıştır. (12) 1973’te inşası sonlanan konut, giriş cephesi ile sokak çeperine yerleşmiş, diğer üç yönden geniş bir bahçe ile çevrelenmiştir. Konutun karakteristik imgeleri, kolonlar üzerinde yükselen iki yalın dikdörtgen kütlesi, kütleleri kuzeydoğu-güneybatı doğrultusunda sınırlayan ve zemin kat kullanım alanını tarifleyen masif taş duvarlardır.

Konuta erişim, masif duvarlar arasında yer alan ve yapının güneybatı / kuzeydoğu kütlelerini birleştiren giriş hacmi üzerinden sağlanmaktadır. Ana kullanım katında mekânların fonksiyonel ayrımı kütle biçimlenişine yansıtılmış ve bu doğrultuda yaşama, yemek ve mutfak birimleri güneybatı kütlesi içinde, yatak odaları ve ıslak mekânlar ise kuzeydoğu kütlesinde kurgulanmıştır. (Resim 7, 8a, 8b) Kütlesel kompozisyonda dikkat çeken masif taş duvarların iç mekânda da izlendiği yaşama bölümünde, yemek ve oturma alanlarının mekânsal akışkanlığı kotlar ve dolu-boş ilişkileri ile güçlendirilmiştir. Bu bölümde kullanılan iç mekân elemanları ve mobilyaların tasarım dili, yapının mimari anlayışı ile örtüşmektedir.

Özgün kurguda masif duvarlar ve kolonlar ile tariflenen, bahçe ile bütünleşen zemin kat organizasyonu 1970’lerin sonunda değiştirilmiştir. Bu kapsamda, güneybatı kütlesi izdüşümündeki yarı açık mekân kapatılarak ikinci bir konut olarak düzenlenmiş, ayrıca ön cephede yer alan bant pencereler ısı kaybı nedeniyle küçültülmüştür. Öte yandan, 1980’lerde gerçekleşen kadastral değişiklik ile yapının kuzeydoğusunda yer alan bahçe yan parsele terk edilmiş, bu alanda yüksek katlı bir apartmanın inşası yaşama mekânının açıldığı balkonun kullanımının sonlanmasına ve demir parmaklıklarla kapatılmasına neden olmuştur.

Mayda Evi

1973’te tamamlanan Mayda Evi, dönemin Buca Güzel Sanatlar Fakültesi dekanı olarak görev yapan mimar Hüseyin Kaptan tarafından tasarlanmıştır. 350 m²’lik kullanım alanına sahip iki katlı yapı, üç temel bölümden oluşmaktadır. Kullanıcının talebiyle işlikli konut olarak kurgulanmış olan yapının üst katı ailenin konutu olarak tasarlanmış, zemin kat ise kira konutu ve ofis olarak hizmet vermiştir. Mekânsal organizasyonda hâkim olan bölümleme, her birimin özel girişi ve konutların birbirinden bağımsız dış mekân kullanımları ile vurgulanmıştır. (Resim 9a, 9b)

Ana konut ve kira konutuna yapının güneydoğusundaki 140 Sokak’tan, Hüseyin Mayda’nın muayenehanesi olarak tasarlanan bölüme ise, yapının kuzeybatısındaki 151/2 Sokak’tan giriş alınmaktadır. Muayenehane, aynı zamanda konutun giriş aldığı ve yaz aylarında yoğunlukla kullanılan giriş avlusuna açılmaktadır.

Konutu oluşturan mekânların her birinin kütlesel olarak algılanışı, taşıyıcı kirişlerin gerek konsollar gerekse renklendirme ile vurgulanması, üst yapının ana kütleden koparılışı, yapının karakteristik dilini oluşturan temel unsurlardır. Zemin katın son derece yalın kurgusu, konsollar ile farklı yönlere açılım veren üst katın dinamik etkisini arttırmaktadır. Betonarme çörtenler ve üst yapının ana kütleden koparıldığı kotta yer alan havalandırma kanalları konutun dikkat çekici unsurlarındandır. Boşluk tasarımında masif kütle içinde oluşturulan ekranlar ve masif yüzeyler arasında yer alan yırtıklar kullanılmış, ancak süreç içinde bazı boşluklar küçültülmüştür.

Filipucci Evi

Mayda Evi ve Ersü Evi’nin model aldığı bilinen konut arasında konumlanan Filipucci Evi, 1959 yılında Fahri Nişli tarafından tasarlanmıştır. Konutun karakteristik imgeleri, pilotiler üzerinde yükselen kütlesi, sokak kotundan konut kotuna erişimi sağlayan rampası ve girişi tanımlayan çizgisel saçak elemanıdır. Konut, parselin arka çeperinde konumlanan kapalı bir hacim ve pilotiler üzerinde yükselmektedir. Kapalı hacim servis kullanımına yanıt vermekte ve konuta ikincil bir giriş sağlamaktadır. Zemin kat, servis birimi, üst katta orta boşluğunun izdüşümünde yer alan su ögesi, bunu çevreleyen yeşil alan ve kolon dizileri arasında oluşturulmuş yarı açık oturma alanlarından oluşmaktadır.

Mekân organizasyonunda U şemanın kullanıldığı konutun sokağa cephe veren güneydoğu kanadında yaşama mekânı, kuzeydoğu kanadında servis birimleri, kuzeybatı kanadında ise yatak odaları konumlanmaktadır. Yapının güneybatı cephesinde yer alan ana giriş holüne rampa ile ulaşılırken, konutun ikincil girişi servis hacimlerinin yer aldığı kuzeydoğu kanadına açılmaktadır. (Resim 10, 11a, 11b, 12a, 12b)

Kübik yapının tasarımını şekillendiren unsur, yaşama katının merkezinde oluşturulan ve zemin kotu ile görsel ilişki kuran boşluktur. Zemin kat düzenlemesinde röper alınan bu boşlukla ilişki, giriş holü ve servis kanadında yer alan koridor üzerinden sağlanmaktadır. Buna karşın yaşama mekânı orta boşlukla görsel bağ kurmamakta, ön cephede yer alan açık konsol üzerinden sokağa yönelmektedir.

Yapı, günümüzde ailenin ikinci kuşağı tarafından (Romano Ailesi) konut olarak kullanılmaktadır. Ancak, kütle ve mekân organizasyonu 1980’lerin başında bazı müdahaleler görmüştür. Bu kapsamda süreçte oluşan yalıtım problemleri nedeniyle düz çatı beşik çatı olarak yenilenmiş, açık konsolun üst örtüsü oluklu levha ile kaplanmış; zemin katta ikinci bir kapalı servis hacmi oluşturulmuştur.

Değerlendirme

Makale kapsamında incelenen konutları, tasarım ilkeleri, özgün değerlerinin sürekliliği ve günümüz yapılı çevresi ile ilişkileri üzerinden değerlendirmek mümkündür. İncelenen yapıların tasarım yaklaşımları değerlendirildiğinde; Le Corbusier’nin 1926’da (13) açıkladığı modern mimarlığın beş ilkesinin her bir konutta farklı derinliklerde uygulandığı görülmektedir. Ersü, Romano ve Menteşeoğlu evlerinde pilotiler üzerinde yükselme ilkesi benimsenmiş ve bu olanaktan faydalanılarak zemin kat planlarında serbest tasarım ilkesi uygulanmıştır. Mayda Evi’nde ise zemin kotunda işlik ve kira konutu yer aldığından, ancak yaşama mekânının bir kısmı kolonlar üzerinde kurgulanabilmiştir. Tüm konutların yaşama bölümlerinde kütle taşıyıcı sistemin bağlayıcılığından kurtarılmış ve böylece hem serbest cephe tasarımlarına (yatay pencereler, bant pencereler, düşey yırtıklar, cephe boyunca sürekli boşluklar şeklinde) olanak sağlanmış, hem de farklı işlevlerin kütle bütününde kendini ifade etmesi mümkün olmuştur. Yapıların tamamı düz çatı ile sonlandırılmış, ancak Filipucci Evi kırma çatı olarak yenilenmiştir.

Plan organizasyonlarına bakıldığında yaşam alanlarının daha vurgulu tasarlandığı gözlenmektedir. Yaşama, yemek ve mutfak fonksiyonlarının yer aldığı bu hacmin mekânsal akışı bazen bir servis bankosu ile (Menteşeoğlu Evi), bazen de kotlarla alt bölgelemeler yapılarak (Ersü Evi) sağlanmıştır. Buna karşın yatak odalarının bulunduğu bölümlerde ise bilindik şemaların (doğrusal ya da orta hollü) uygulandığı ve boşluklarda kontrollü açılımların benimsendiği görülmektedir.

Detaylar ölçeğinde bakıldığında; piloti, masif duvar gibi taşıyıcı ögelerin mekânsal dizilimde bağlayıcı, düzenleyici, sınırlayıcı ve vurgulayıcı olarak kullanıldığı görülür. Menteşeoğlu Evi’nde yaşama mekânı içinde kalan pilotiler, Ersü Evi’nde ise mekânı sınırlayan masif taş duvarlar bu alanları ayrıcalıklı kılmakta, yapı tasarım dilinin içte ve dışta devamlılığını sağlamaktadır. Mayda Evi’nde brütalist bir anlayış benimsenmiş, kolon-kiriş bağlantılarının estetik tasarımı yapının cephe dilinde etkin olmuştur. Kütle bitiş detayları, çörtenler ve balkon parapetlerindeki benzer dil, bütüncül tasarım anlayışının kütledeki yansımalarıdır.

Plan düzleminde fonksiyonel ayrım, mekân hiyerarşisi ve bölgelemeler; üçüncü boyutta ise işlevlerin kütleye yansıtılması ile biçimlenen bu konutlar, pilotiler, beton rampalar, rıhtsız basamaklar, yalın ince korkuluklar, çörtenler, iç mekânda ayırıcı eleman tasarımları gibi modern mimari repertuarın kullanımı ile olgunlaşmış ve yerleşim ölçeğinde modern mimari söylemin temsilcileri olmuşlardır.

Günümüzde ana tasarım kararlarına ilişkin özgün değerlerin yanı sıra bahçe kullanımı ve peyzajın da büyük ölçüde korunduğu yapılar, bu özellikleri ile kentsel yeşile katkı sağlamaktadır. Öte yandan, fiziksel çevrede yaşanan gabari artışı, kullanım ve çevre koşullarının değişimi bu yapılar üzerinde rant baskısı yaratmakta, konutların zemin-bahçe-sokak ilişkilerini zayıflatmakta ve yüksek yapılarla çevrelenen bahçelerin birer kentsel boşluğa dönüşmelerine neden olmaktadır. Fiziksel çevredeki olumsuz değişimlere rağmen yapıların mimari niteliklerini sürdürmelerindeki temel etkenler, konutların halen ilk kullanıcıları tarafından kullanılması ve bu ailelerin sahip olduğu sosyo-kültürel bilinçtir. Bu konutlar dönemin modern mimari anlayışını, inşa tekniklerini ve olanaklarını, malzeme kullanım çeşitliliğini, parsel kullanım ilişkilerini ve belli bir kullanıcı profilinin yaşam tercihlerini yansıtmaları bakımından değerli ve korunması gerekli modern mimarlık örnekleridir.

Makale kapsamında ele alınan bu konut örnekleri, 1960-75 döneminde inşa edilmiş ve birbirine yakın konumları ile yerleşim bütününde farklı bir bölge oluşturmuş yapılardır. Yapılan incelemelerde yapı sahiplerinin aynı sosyo-ekonomik ve sosyo-kültürel gruba dahil oldukları görülmüştür. Kullanıcılarının toplumsal duruşu, yapıların tasarım dilindeki ortak tavır ve inşa edilme dönemlerinin eş zamanlı olması, kullanıcıların dönemin popüler mimari söylemini benimsediklerini göstermektedir. Kullanıcı grubunun konutları üzerinden çağın “modern yaşamına” dahil olma taleplerinde bir diğer girdi, tasarımcılarının toplumsal ve mesleki duruşudur. İncelenen yapılar içinde yalnızca Ersü Evi, ailenin talebi üzerine varolan bir yapıyı model alarak inşa edilmiş; diğer yapıların tasarımında mimarın yaklaşımı belirleyici olmuştur. Buradan hareketle, modernist söylemin merkezden perifere yayılımında tasarımcının ve kullanıcının etkin rol oynadığını söylemek mümkündür. Sözkonusu tavırda mimar, benimsediği popüler tasarım dilini kullanmakta; kullanıcı ise dahil olduğu sosyal grubun yüklendiği çağdaşlık imgesini yaşam alanında da varetmektedir.

Günümüzde modern mimari yapıtlara ilişkin çalışmalar, bir yanda mimarlık tarihi yazını, öte yanda koruma disiplini çerçevesinde ele alınmaktadır. Bu kapsamda perifer yerleşimlerde gerçekleştirilen çalışmalar, merkez üretimlerin dışında yapılan uygulamaları ve merkez- perifer yayılımlarını ortaya koyması açısından önemlidir. Tasarımcı, kullanıcı ve uygulayıcıların mimari söylemin gelişim ve yayılımındaki rolleri; merkez ve periferdeki tasarım dillerinin farklılığı-benzerliği; periferdeki uygulamalarının yeni bir yayılım alanı yaratma potansiyeli gibi farklı sorgular üzerinden yapılacak okumalar, dönemin mimarlık pratiğinin ve toplumsal etkisinin anlaşılmasına katkı sağlayacaktır.

Hümeyra Birol Akkurt

Yrd. Doç. Dr., DEÜ Mimarlık Bölümü

Feyzal Avcı Özkaban

Araş. Gör., DEÜ Mimarlık Bölümü

NOTLAR

1. “Radikal modernleşme” ya da “köktenci modernite” olarak adlandırılan bu dönem ve dahası için, bkz. Tekeli, 1998 ve Bilgin, 1996.

2. Bahçelievler Yapı Kooperatifi: Ankara/1934, Saraçoğlu Mahallesi: Ankara/1944-47.

3. Bu kapsamda sanayi kentlerinde iskân eden işçi sınıfı için sosyal yaşam alanlarını da barındıran lojman bölgeleri oluşturulmuştur: Sümerbank Kayseri Bez Fabrikası Lojmanları: 1935-42, Zonguldak-Ürkmez Türk-İş Lojmanları: 1934-36, Zonguldak-Kozlu Kömür-İş Lojmanları: 1935-36. Detaylı bilgi için, bkz. Cengizkan, 2009.

4. Tekeli, 2001.

5. Bilgin, 1996, s.481.

6. Cengizkan, 2002, s.219.

7. Ballice, 2009; Çetin, 2005.

8. Yılancıoğlu Evi-1951; Özsaruhan Evi-1950’ler. Detaylı bilgi için, bkz. İzmir Kent Rehberi, 2005.

9. İzmir Kent Rehberi, 2005; Çıkış, 2009; Sayar, 2009; Mete, 2009.

10. İzmir Kent Rehberi, 2005; Gündüz, 2006; Sayar, 2006; Tanaç, 2006.

11. Güner, 2006.

12. Vasfiye Ersü ile görüşme, Mayıs 2009.

13. Saim, 1931.

KAYNAKLAR

Ballice, G. 2009. “Cumhuriyet Sonrası İzmir’de Az Katlı Konut Yapıları”, Ege Mimarlık, sayı:4/71, İzmir, ss.24-27.

Bilgin, İ. 1996, “Anadolu’da Modernleşme Sürecinde Konut ve Yerleşme”, Tarihten Günümüze Anadolu’da Konut ve Yerleşme, YEM Yayınları, İstanbul, ss.472-490.

Bilgin, İ. ve E. Kaçel, 2006, “Radikalizm ve Popülizm Arasında Türkiye’de Modern Mimarlık”, Conservation of the 20th Century Architectural and Industrial Heritage, ICOMOS Uluslar arası Sempozyumu 2002 Bildiri Kitabı, YEM Yayınları, İstanbul, ss.84-85.

Cengizkan, A. 2002, Modernin Saati: 20. Yüzyılda Modernleşme ve Demokratikleşme Pratiğinde Mimarlar, Kamusal Mekân ve Konut Mimarlığı, Mimarlar Derneği 1927 Yayınları ve Boyut Yayıncılık, İstanbul.

Cengizkan, A., Der., 2009, Fabrika’da Barınmak, Erken Cumhuriyet Dönemi’nde Türkiye’de İşçi Konutları: Yaşam, Mekân ve Kent, Arkadaş Yayınları, Ankara.

Çetin, S. 2005, “Erken Cumhuriyet Döneminde Bir Modernleşme Projesi: İzmir’in Yangın Bölgesinin İmarı ve Bölgede Ortaya Çıkan Konutların Tipolojik Özellikleri”, Mimarlık, sayı:326, ss.45-50.

Çıkış, Ş. ve F.İ. Ek, 2009, “Konutta Lüks Kavramının İmgesel Dönüşümü: İzmir Kent Merkezinde Çok Katlı Konutlar”, Mimarlık, sayı:348, ss.64-71.

Gündüz, O. 2006, “Cumhuriyet’ten 1980’li Yıllara Karşıyaka’nın Mimari Kimliğine Katkıda Bulunan Mimarlar, Mühendisler ve İnşaatçılar”, Ege Mimarlık, Sayı:58, ss.28-35.

Güner, D. (ed.) 2005, İzmir Kent Rehberi, Mimarlar Odası İzmir Şubesi Yayını, İzmir.

Güner, D. 2006, ”İzmir’de Modern Konut Mimarlığı 1950-2006”, Planlama, sayı:37, Mart 2006, ss.123-143.

Mete, H.C. 2009, “1950’ler İzmir Mimarlığında Apartman Olgusu ve Melih Pekel”, Ege Mimarlık, sayı:4/71, ss.28-32.

Sayar, Y. 2006, “Mimar Ziya Nebioğlu’nun 1950-1960 Yılları Arasında Gerçekleştirdiği Konut Çalışmaları”, Ege Mimarlık, sayı:58, ss.36-39.

Sayar, Y. 2009, “İzmir Karşıyaka’da Apartman Tipi Konut Yapılarında Mekânsal ve Morfolojik Dönüşümler: 1950-1980”, Mimarlık, sayı:349, ss.85-91.

Saim, S. 1931, “Yeni Unsurlar (Terasa-Direkler Üzerine İnşaat-Pencere-Renk-Elektrik Kudreti)”, Mimar, cilt:1, sayı:4, ss.134-140.

Tanaç Kiray, M. 2006, “Karşıyaka Çamlık Sokak’ta 1950’li Yılların Tekil Konut Mimari Karakterini Taşıyan Üç Ev”, Ege Mimarlık, sayı:58, ss.40-43.

Tekeli, İ. 1998, “Türkiye’de Cumhuriyet Döneminde Kentsel Gelişme ve Kent Planlaması”, Bilanço 98: 75 Yılda Değişen Kent ve Mimarlık, İş Bankası ve Tarih Vakfı ortak yayını, İstanbul, ss.1-24.

Tekeli, İ. 2001, Modernite Aşılırken Kent Planlaması, İmge Kitabevi, Ankara.

Bu icerik 7117 defa görüntülenmiştir.