352
MART-NİSAN 2010
 
MİMARLIK'tan

MİMARLIK DÜNYASINDAN

YAYINLAR



KÜNYE
CUMHURİYET DÖNEMİ MİMARLIĞI

Seyfi Arkan ya da Kadri Bilinmemiş Bir Modernist-Klasik

Mehmet Rıfat Akbulut

Cumhuriyetin hem Atatürk, hem de işçiler ve dargelirliler için tasarlamış bu seçkin mimar, akademisyen ve teknokratının yeniden hatırlanması, yapıtları ve kişiliğinin yeni bilgiler ve bakış açılarıyla değerlendirilmesi sadece gecikmiş bir kadirbilirliğin ötesinde, toplumun da kendi geçmişini yeniden hatırlayıp, öğrenmesi açısından önemliydi. Cumhuriyeti kuran kuşağın bu yitik ama aynı oranda efsanevi kişiliğini şüphesiz kendisini ve çağdaşı meslektaşlarını ortaya çıkarıp, biçimlendiren koşullarda değerlendirmek gerekiyor. Sempozyumun esas vurgularından birini de işte bu yaklaşım oluşturuyordu.

Üsküdarlı bir aileden gelen Seyfi Arkan kariyerine neredeyse Cumhuriyetin tüm mimarlık ve şehircilik kültürünü etkileyecek olan, Sedad Hakkı Eldem, Şevki Balmumcu, Burhan Arif Ongun, Zeki Sayar, Abidin Mortaş’lı efsanevi 1928 Akademi Mimarlık Şubesi mezunları arasında adımını atıyordu.

Afife Batur’un vurguladığı gibi Cumhuriyetin ilanından 1940’lı yıllara uzanan dönem Cumhuriyet mimarlığının kurumsallaşma dönemiydi. Bu, aynı zamanda Ali Cengizkan’ın ifadesiyle, ütopya ile ideanın da komşu olduğu bir dönemdi. Sempozyumda da belirtildiği gibi, Seyfi Arkan, Sedad Hakkı Eldem ve Emin Onat ile birlikte döneminin üç büyüğünden biri, tasarımlarında modernist çizgiye en yakın duran, şehircilik alanında da en fazla ürün vereniydi. Arkan’ın yazgısında kendi devredaşı meslektaşlarıyla (özellikle Eldem ve Arkitekt dergisi çevresinde Zeki Sayar gibi) ile olan ilişkilerinin yaşamı ilerledikçe daha belirleyici hale geldiği, sempozyumda da dile getirilen gerçeklerden biriydi. İlhan Tekeli ve Ataman Demir’in konuşmalarında oldukça ayrıntılı biçimde ortaya koydukları gibi Eldem’in Türkiye’de kendi döneminin mimarlık ortamı içinde giderek artan hegemonyası karşısında Arkan gibi diğer sivrilen isimler varolabilmek için kendilerine sınırlı bir alanın bırakılmış olduğunu göreceklerdi.

Sempozyum kapsamında Arkan’ın birçok ürün verdiği şehirciliği bu konuda yeterli kaynağa ulaşılamadığından görece daha az irdelenmek zorunda kaldı. Kendisi gerek imar planları gerekse, kentsel ölçekteki uygulamaları yanı sıra Akademi’de sadece şehircilik dersleri vermişti. Burada özellikle vurgulanacak olan Arkan’ın şehirciliği acaba bütünüyle bilinçli bir tercih ve ilgiden mi, yoksa şehirciliğin bir ölçüde kendisine bırakılan sınırlı mesleki alan içinde yer almasından mı kaynaklanıyordu?

Bu sorunun kimi yanıtları ise, bir anlamda sempozyum vesilesiyle, Arkan’ın Şehircilik Ders Notları’nın yeniden “keşfi” sayesinde verilecekti. Arkan’ın asistanlığını yapmış olan Ersen Gürsel tarafından sunulan Süreyya Güran’ın 1950’li yıllara ait ders notları şüphesiz daha ayrıntılı ve kapsamlı incelemeyi gerektiren önemli ipuçları sunuyordu. Gürsel’in ifadeleriyle Arkan “zengin dünya görüşü olan ama metodsuz bir kişiydi”. Buradan çıkarılması gereken sonuçlardan birisi de herhalde kendisinin zengin deneyim ve becerilerini sistematik olarak derleyip, kuramsallaştıramamış oluşudur. Ancak, erken Cumhuriyet dönemi olarak adlandırılan zaman kesiti Türkiye’de, ulusların ve ülkelerin tarihlerinde sık rastlanmayan bir imar ve inşa tutkusu ve heyecanının hakim olduğu bir dönemdi. Belki de bu yüzden yazmak ve çabalarını kuramsal bir çerçeveye oturtmak yerine uygulama yapmak, olabildiğince çok inşa etmek yolunu tercih etmiş olmalıydı.

Ders notları Arkan’ın şehirciliğe ilişkin bilinçli ve oldukça sistematik bir bakışa sahip olduğunun işaretlerini taşımaktadır. Örneğin, “şehir üretim ve tüketim faaliyetlerinin yoğunlaştığı bir yaşam mekânıydı ve şehirler sosyal ve ekonomik yapılara göre farklılıklar gösteriyordu.” Burada dikkat çeken nokta kentsel yapılarda görülen farklılıkların kültür, coğrafya vb. değil ama sosyal ve ekonomik gelişmişlik düzeyiyle ilişkilendirilmesidir. Yine Gürsel’e göre, vermek istediği ana mesajlardan biri, şehirsel mekânın boyutlandırılması, coğrafi koşullar ile sosyal yapı etkileşimiydi.

Arkan, şehirciliği ve şehir planlamasını nasıl görüyordu? Gürsel’in sempozyumda dile getirdiği yorumlara göre; “Şehir planlarını matematiksel bir varlık olarak değil, aksine yaşayan bir varlık olarak görüyordu.” Notlarından şehir planları ile ulusal kalkınma ilişkisini kurmuş olduğu, giderek şehir planlamasını ulusal refah seviyesinin artırılmasının bir aracı olarak gördüğü anlaşılmaktadır. Arkan’ın şehirciliğini şüphesiz erken Cumhuriyet döneminin ulus ve ülke inşası ile ulusal bir teknokrasinin yaratılması çabaları içinde değerlendirmek gerekmektedir.

Ancak, Arkan’ın imar planlarına yansıyan şehirciliğinin döneminin Türkiye’deki diğer örneklerinden büyük farklılıklar gösterdiği söylenemez. Buna karşılık, şehircilik açısından daha nitelikli çalışmaları ise, kentsel ölçekteki “toplu konut” projelerinde göze çarpmaktadır. Mimari eserlerine kıyasla daha az incelenmiş olan toplu konut ve “ucuz evler” uygulamaları sempozyum kapsamında özellikle Bilge İmamoğlu’nun Zonguldak İşçi Konutları ile Zafer Akay’ın bir dizi işçi konutu ve ucuz ev uygulamasının izini sürdüğü mimarlık arkeolojisi çalışmasıyla gündeme geldi. Zonguldak İşçi Konutları ve bir dizi “ucuz evler” projelerini Arkan’ın ulus inşası-ulusal kalkınma-şehircilik ilişkisini kavradığı ve projelerinde bu bağlama önem verdiği şeklinde okumak mümkündür. Zira, Cengiz Bektaş’ın yaptığı bir tespitle Arkan, Türk toplumunun tüm sorunları ile ilgilenmiş biriydi.

Arkan’ın bu mesleki yaklaşımının öncülleri var mıydı? Sempozyumda özellikle Esin Boyacıoğlu’nun vurguladığı gibi Arkan’ın mesleki bilgi ve kişiliğinin oluşmasında devlet bursu ile yollandığı Almanya’da Hans Poelzig’in yanındaki çalışmalarının önemli bir etkisi olmuştu. Bu çerçevede Arkan’ı sadece modernizmin Türkiye’deki erken bir öncüsü olarak değil ama toplu konut projeleriyle Avrupa’nın sosyal refah ve sosyal eşitlikçi düşünce ve kentsel uygulamalarının da ilk izleyicilerinden birisi olarak değerlendirmek gerekecektir.

Sempozyumun Seyfi Arkan ve dönemiyle ilgili kimi yeni tartışmaların da kapılarını araladığı söylenebilir. Erken Cumhuriyet dönemi Türk mimarlarının Avrupa’da gelenekselci mimarlarla ilişki kurdukları ve Bauhaus’u öğrenmedikleri türü tespitlere karşın (1), Cengiz Bektaş’ın Arkan’ın yapılarında Bauhaus’u aşan özellikler bulduğunu belirtmesi sempozyumun bu çerçevedeki katkılarından sadece biri olarak görülebilir.

Sempozyumun Arkan’ın ‘yuvasında’, öğrenci ve hoca olarak yıllarını geçirdiği okulunda, bir anlamda Arkan’ın büyük mesleki rakibinin ‘evsahipliğinde’ Sedad Hakkı Eldem Oditoryumu’nda yer alması hoş bir tesadüf ve belki de iki eski meslektaş arasında karşılıklı bir gönül almaydı.

Ancak bu doğru yaklaşımın, Arkan’ın uzun yıllar çalıştığı eğitim kurumunun sergi ve sempozyuma evsahipliği yapmanın yanı sıra, programa daha etkin katılımı ile başka bir olgunluğa ulaşacağını ummak da, bu değerbilirliğin mükemmeliyeti açısından bir beklenti.

 

NOTLAR

1. Bozdoğan, S. 2002, Modernizm ve Ulusun İnşası, Erken Cumhuriyet Türkiyesi’nde Mimari Kültür, Metis Yayınları, İstanbul.

Mehmet Rıfat Akbulut, Yrd. Doç. Dr., MSGSÜ Şehir ve Bölge Planlama Bölümü

Bu icerik 5382 defa görüntülenmiştir.