351
OCAK-ŞUBAT 2010
 
MİMARLIK'TAN

MİMARLIK DÜNYASINDAN

  • Kargı Köyü
    Mehmet Emin Yılmaz, Y. Mimar, Restorasyon Uzmanı

YAYINLAR



KÜNYE
DOSYA: MİMARLIK VE EĞİTİMİNDE “KALİTE / YETKİ VE SORUMLULUK”

Çoğu ülkede, yapılı çevrenin kalitesiyle ilgili tüm taraflar biraraya gelerek, ‘mimarlık politikaları’ oluşturmak için güçlerini birleştirmektedirler.

Rob Docter
Avrupa Mimarlık Politikaları Forumu (EFAP) Başkanı

“Çoğu ülkede, yapılı çevrenin kalitesiyle ilgili tüm taraflar biraraya gelerek, ‘mimarlık politikaları’ oluşturmak için güçlerini birleştirmektedirler. Türkiye’de geliştirilmekte olan mimarlık politikasına ilişkin beklentilerimizin yüksek olduğunu belirteyim.”

Burada mimarlığın toplumsal anlamı ve mimarın toplumdaki rolünden bahsetmek istiyorum, çünkü kalite ve sorumluluktan sözettiğimiz zaman değinmemiz gereken mimarlığın tam da bu boyutudur. Herşeyden önce, mimarın sorumluluğu sadece güvenli, ekonomik ve güzel yapılar tasarlamak değildir. Bu sorumluluk, topluma bir değer katmasını, o toplum üzerinde bir vizyon geliştirmesini ve o toplum için yaşanılacak mekânsal koşulları yaratmasını gerektirir. Çünkü sadece mimarlar -kent plancıları, peyzaj mimarları ve iç mimarlar da dahil- mal sahibi, yatırımcı ve toplum arasında çoğu kez birbiriyle çatışan çıkarları biraraya getirerek bir sentez oluşturma yeteneğine sahiptir veya en azından sahip olması gerekir.

Benim yeterlilik ve sorumluluk tanımıma göre mimarlık, kaliteyi sağlamak için gerekli gördüğümüz her yönü içermelidir. Mimarın, sözünü ettiğimiz sentezi yapma yeteneğine sahip olması yalnızca yeterlilik alması için bir kriter değildir; mimarın yaptığı her projede böyle bir sentezi gerçekleştirmesi, onun mesleki ve hatta ahlaki sorumluluğudur. Bunu söylemek yapmaktan daha kolaydır elbette. Kalitenin elde edilmesi için gerekli koşulların oluşturulması mimar veya meslek örgütünün tek başına gerçekleştirebileceği bir şey değildir. Bu nedenle çoğu ülkede, yapılı çevrenin kalitesiyle ilgili tüm taraflar, mimarlar topluluğu, kültürel kurumlar, kamu yöneticileri ve hatta bazen endüstri temsilcileri biraraya gelerek, “mimarlık politikaları” oluşturmak için güçlerini birleştirmektedirler. Türkiye’de geliştirilmekte olan mimarlık politikasına ilişkin beklentilerimizin yüksek olduğunu da belirteyim.

Bu yıl 10. kuruluş yılını tamamlayan Avrupa Mimarlık Politikaları Forumu (EFAP) (10) Avrupa’nın bütün üye ülkelerinden yapılı çevreyle ilgili üç temel grubu biraraya getiren bir ağ oluşturmuştur: Mimarlık için gerekli koşulları yaratan hükümetler, politika üretenler, politik karar vericiler, hükümetlerde üst düzeylerde görev yapan mimarlar ve kent plancıları bir grubu oluşturmaktadır. İkinci grupta mesleği temsil eden mimarlık örgütleri, ulusal ve bölgesel mimarlık meslek birlikleri, mimar odaları ve tabii ACE bulunmaktadır. Üçüncü ilgi grubu ise, kültür kurumlarıdır. Bu gruplardan gelen katılımcılar Avrupa ölçeğinde, mimarlıkta kalite konusundaki söylemleri besleyen ve bunun nasıl geliştirileceğini tartışan bir platform oluşturmaktadırlar. Kısa bir süre içinde mimarlık eğitiminin temsilcileri de EFAP ailesine katılacaklardır.

EFAP konferanslarının, dönemin Avrupa Birliği Başkanlıkları tarafından, bir uzmanlar toplantısı veya bazen de resmî bir programın bir parçası olarak düzenlenmesi gelenek haline gelmiştir. Bu yolla EFAP, Leipzig Şartı (11) gibi Avrupa Birliği’nin önemli politika belgelerinin oluşturulmasında danışma görevi yapma olanağı bulmaktadır. Geçen 10 yıl içinde EFAP, Avrupa’da mimarlığın kültürel misyonunu dillendiren bir ses olmuş, inşaat sektörünün zorlu çıkar dayatmalarına, sosyal ve kültürel argümanlarla karşı çıkmayı başarabilmiştir. İnşaat sektörü halen Avrupa’da ekonominin en güçlü lokomotiflerinden biridir. Sektör, günlük yaşamımızı ve günümüz yapılı çevresini, kültürel bir gündemi olmaksızın temelden etkilemektedir. Gayrimenkul yatırımlarının hedefleri ve gözetilen kâr amacı, çoğu kez kültürel yaklaşımlarla birlikte ele alınmamaktadır.

EFAP, Avrupa’da belirli bir konu üzerinde lobicilik yapmayan, ama yapılı çevrenin ekonomik ve kültürel yanları arasında bir köprü kurmaya çalışan birkaç şemsiye örgütten biridir. Bu bakımdan, Avrupa’da mimarlığın geliştirilmesi için sürdürdüğümüz çabalara ilişkin konuşmak üzere buraya çağrılmış olmamız, EFAP için önemli bir fırsattır. Yine aynı nedenle, Avrupa Komisyonu tarafından, “kültürel platform” etkinliklerine ve hatta başkanlık etmek üzere “kültürel ve yaratıcı endüstrilerin potansiyelleri” platformuna çağırılmış olmamız da önemli fırsatlardır. (12)

Geçtiğimiz yıl EFAP için önemli bir yıl oldu. Avrupa Birliği Fransa Dönem Başkanlığı, “mimarlık ve sürdürülebilir gelişme” konusunda sonuç belgesinin hazırlanmasına EFAP’ın katılımını sağladı. (13) Belge, Kasım 2008’de Avrupa Birliği Konseyi ve AB Bakanlar Konseyi tarafından kabul edilmiş ve resmî belge olarak basılmıştır. Konseyin bu sonuç belgesi EFAP ve diğer kuruluşlar için, Avrupa ve üye ülkelerin politik gündeminde mimarlığın konumunu güçlendiren önemli bir mücadele olanağı oluşturmaktadır. Belgede, kültürel yaratıcılık ve yenilik boyutuna sahip olan ve aynı zamanda teknolojik bileşeni de içeren bir disiplin olarak mimarlığın, kentlerin ve kasabaların kültürel boyutları üzerinde yarattığı etkiler düşünüldüğünde, kültürün sürdürülebilir gelişmeye (ve aynı zamanda ekonomi, sosyal uyum ve çevreye) ne gibi katkılar verebileceğini gösterdiği ifade edilmektedir. Evet, bütün bu sözler, Brükselvari üslup geleneğine uygun olarak bir cümlede ifade edilmiş, bütün ana kavramlar bir cümle içinde toparlanmaya çalışılmış ve dolayısıyla en azından on yerinde virgül kullanılmış.

Herşeye rağmen bu kuşkusuz önemli bir belgedir. Belge, başka disiplinlerden farklı olarak, çatışmalı çıkarları birleştirebilen ve bunların geleceğe yönelik bir vizyon içinde sentezini yapabilen mimarlığın, sürdürülebilir kentsel gelişmenin gerçekleştirilmesinde bütünleştirici ve yenilikçi bir rol oynayabileceği argümanına kaynaklık etmektedir. Ne gariptir ki, özellikle sürdürülebilir gelişmeye ilişkin planlama ve karar verme aşamalarında mimarlık disiplininin bu olanaklarından yararlanılması genel bir uygulama değildir. Mimar, yapı ve inşaat aşamasında sahneye çıkmaktadır. Ancak, bu konudaki tartışmaları etkileyecek türden bir pozisyon alınması ve geleceğe yönelik görüşlerin geliştirilmesi, 21. yüzyılda mimarlık için yeni bir mücadele alanı oluşturuyor.

Diğer konuşmacıların üzerinde durduğu veriler, şu anda Avrupa’da, ellerindeki işler azalan, aldıkları işler iptal edilen ve çökmekte olan inşaat sektörü içinde iş yapmaya çalışan, yarım milyonun üzerinde mimar bulunduğunu göstermektedir. Finansal krizin, ekonomik ve sosyal istikrarsızlığın, çatışmaların yaşandığı bu dönemde mimarlık, toplumsal rolünü ve kültürel anlamını yeniden düşünmelidir. Mimarlar bugünkü durumu bir fırsat olarak kullanmalı, yalnızca yapı inşa etmek yerine, yurttaşlar ve ekonomideki diğer tarafların çatışan çıkarları ile kültürel ve ekolojik değerler arasında yeni bir denge oluşturmanın yolunu bularak, toplumda mimarinin kültürel anlamını yeniden tanımlamalıdır. Topluma ilişkin geleceğe yönelik bir vizyon oluşturmak üzere, toplumun entelektüelleri olma konumları üzerinde yoğunlaşmalı ve sürdürülebilir bir toplumun inşası için yol göstermelidirler.

Avrupa Konseyi Sonuç Belgesi, üye ülkeleri ve Avrupa Komisyonu’nu, mimarlığın toplumsal potansiyeli konusundaki görüşleri dikkate almaya ve en az 17 kadar eylem konusunda teşvik edici olmaya davet ediyor. Fakat önce mimarlıkta durumun ne olduğuna, gerçekleşen uygulamaların ne ölçüde kültürel boyutu ve sürdürülebilirliği dikkate aldığına bakalım.

Üç yıl önce Venedik Bienali’nde, küratör Ricky Burdett bize dünyadaki kentsel büyümeye, bunun çevresel etkilerine ve kentsel nüfus patlamasının ekolojik ayak izine ilişkin çarpıcı rakamlar veriyordu. Burdett, “mobilite”, “toplumsal ve mekânsal adalet” gibi konulara sorgulayıcı bir yaklaşımla değiniyordu. Bir yıl sonra, Berlage Enstitüsü’nün küratörlüğünde, Rotterdam Mimarlık Bienali’nde, Burdett’in kenti kavramada (ve kentin dekonstrüksiyonunda) etkili olan güçleri tartışarak ortaya koyduğu bu soruların yanıtları bulunmaya çalışıldı.

Dünyanın her ülkesinde, bütün kentlerde, belirli bir yaygınlıkta toplumsal segregasyon ve kirlilik sorunları yaşanmaktadır. Avrupa’nın çoğu bölgesinde göçmen dalgaları toplumsal dengesizliğe, hatta bazen çatışmalara yol açmaktadır. Sosyal adalet, bir yanda dışarıya kapalı özel siteler halindeki yerleşmeler, diğer yanda yeni kuşak gettolar ile her yerde üzerinde durulan başlıca konudur. Kentsel yığılmaların canlı ilintilerinde ortaya çıkan günlük çözülmeler, bu segregasyon etkisini sadece artırmaya yaramaktadır. Piyasa, konuta ihtiyacı olan halk ile arasındaki bağı kopardığından, binlerce insanın istemedikleri evlerde yaşamakta olduğu, binlerce insanın da evsiz olduğu görülmektedir.


Dünya çapındaki finans krizi ve kredi güçlükleri, hepimizin günlük hayatta gördüğü gibi gayrimenkul piyasasında ve inşaat yatırımlarında gittikçe büyüyen etkilenmelere neden oldu. Bu, iklim değişikliğinin yaşam çevremizdeki etkileri ile birlikte, devlet ve ülkelerimiz için muhtemelen en acil sorun durumundadır. Bu bir taraftan da mimarlığın bir sorunudur. İçinde bulunduğumuz dünya çapındaki ekonomik kriz, belki iklim değişikliği konusunu medyanın gündeminde daha alt sıralara kaydırmıştır, fakat dünyanın her tarafında hükümetler tarafından önerilmekte olan ve en başta ABD’de Başkan Obama’nın dile getirdiği uyarıcı tedbirler, çevresel kazanımlar için paranın nasıl sarf edileceği noktasında yoğunlaşmaktadır.

EFAP’tan meslektaşım Simon Foxwell’in söylediklerinden şunları aktarmak istiyorum: “Geçtiğimiz yıllarda mimari çabaların çoğunun odaklandığı, çöl bölgelerinde yüksek katlı kentler, aşırı büyük büro ve alışveriş kompleksleri ve özellikle havalimanları gibi projeler muhtemelen artık daha fazla devam etmeyecektir. Bunların yerini daha az göz alıcı projeler alacaktır; yerel enerji santralleri ve fabrikalar, demiryolu istasyonlarının iyileştirilmesi ve mevcut yapıların köklü bir şekilde yenilenmesi türünden işler.”

Bu kurulu düzen içinde, yaşam çevrelerinin güçlendirilmesi ve onarılmasında mimarlığa ve kardeş disiplin olan kent tasarımına ihtiyaç duyuluyor ve yeni düzen için başarılı çözümler üretilmesi gerekiyor. Yeryüzündeki nüfusun % 50’sinden fazlası şimdi kentlerde yaşıyor ve onlara, gerekenden fazla kaynak tüketmeden yüksek nitelikte bir yaşamın sürdürülebildiği, kısa yoldan ihtiyaçlarının karşılandığı yerler gerekiyor.

Geniş ölçüde yerel kaynaklar kullanılarak, denetlenebilir, beklentileri karşılayan, sağlam, esnek, içinde kalıcı yaşanılabilirlik olanaklarının sağlandığı, daha ılımlı ve daha az sorunlu bir iklimde işlevlerini yerine getiren bir kentsel yaşam formunun yaratılması ve korunarak sürdürülmesi ihtiyacı, mimarlığın üstesinden gelmesi gereken öncelikli bir sorundur. Mevcut Avrupa kentlerinin çoğu, kendi içinde bütünlüğü olan, bununla birlikte yoğun bir şekilde birbirlerine bağlanmış ve istenilen kentsel kaliteyi sağlayan modeller oluşturmaktadır. Fakat aynı zamanda, sıkça görüldüğü gibi bu kentlerin dış çeperlere yayılmış ve göze hoş görünmeyen eklentileri, bünyelerindeki aşırı eşitsizlikler ve toplumsal bozulmalar, kentsel çöküşün habercisidir. 21. yüzyılın ikinci on yılında, mimarlıkta dikkate alınacak çevresel hedeflerin yanı sıra, kentlerin övülerek abartılmasına daha az yer veren, ama kentte yaşayan her yurttaş için yaşam koşullarının niteliğini daha güçlü bir şekilde güvence altına alan, yenilenmiş bir toplumsal gündeme ihtiyaç vardır.

Eğer bir ekonomik kriz döneminde inşaata ayrılan sermaye belirgin bir şekilde azalmışsa, mimarideki iddialı yaklaşımların zayıflaması, hatta temel hedeflerin yeniden tanımlanması sözkonusudur. Çevresel zorunluluklar mimarlığın, sıfır karbonlu yapılar gibi, alışılmışın dışında şeyleri gerçekleştirmesini gerektirmektedir. Fakat sosyal açıdan giderek daha da değişen bir dünyada, bir taraftan da geliştirilmiş olan yeni teknolojilere yanıt vermek ve muhtemelen bunu daha zorlaşan koşullar altında yapmak gerekecektir. Küresel zirvelerde, G20’de veya daha önemlisi Kopenhag’da yapılacak İklim Değişikliği Zirvesi’nde ortaya konan sorunlara yanıt getiren mekânlar oluşturmak mimarlığın görevi olacaktır ve bu görevin sorunlu bir dönemde moralleri yüksek tutarak yerine getirilmesine ihtiyaç vardır. Mimarlık krizdedir ve sosyal sorumluluklar, mimarın toplum içindeki sorumlulukları açısından bir yeniden yönlendirmeye ihtiyaç duymaktadır.

Mimarın toplum içindeki sorumluluklarına kısaca bir göz atalım. İşçilerin barınma koşullarının kötülüğü nedeniyle ayaklandığı günlerin üzerinden daha bir yüzyıl geçmedi. Mimarlığın hedefi sadece oturulabilir barınaklar temin etmek değil, aynı zamanda, getirmiş olduğu yeni mimarlık formlarının yeni bir hayat şeklini, daha iyi bir hayatı, yeni bir yaşama kültürünü temsil ettiği inancını topluma kazandırmak olmalıdır. Bu hafta, çağını çok iyi yansıtan, siyasi gücü simgeleyen bir tür mimarinin ürünü olan bir yapının, Berlin Duvarı’nın yıkılışının 20. yıldönümü. Bir anlamda bu örnek, eğer mimarın ürünü “sürdürülebilir” nitelikteyse, bu ürünün zamanla yeni, umulmadık içerikler kazanabileceğini gösteriyor.

Şimdi burada günümüzün sorusu, mimarın nasıl yetişeceği ve mimarlığın beklenilen kaliteyi tutturabilmesi için gerekli koşulların nasıl yaratılacağıdır. Herşeyden önce belirli becerilere sahip ve başarma tutkusu olan mimarlara ihtiyaç var. Ferenc Makovényi’nin daha önce söylediği gibi, mimarlar değişikliklere hazır olmalı, toplumu, ekonomiyi, kültürü anlamalı ve gelişim stratejileri önermek için nerelere başvuracaklarını bilmelidirler. Ancak eğitim sistemimizi Bolonya’nın öngördüğü şekilde yapılandırdık.

Bana göre iyi mimar yetiştirmenin gerçekten zorunlu yolu “rehberlik” (mentorship) sistemidir. Rehberlik, genç mimarla rehber” arasında birebir ilişki demektir. Oysa burada anlatılanlara göre bu ilişki bugün 1/10, 1/40 oranlarındadır. 3 yıllık bir eğitim, gerçekten de gerekli niteliklere sahip bir mimarı yetiştirmek için yetersiz kalmaktadır. Söylediğim gibi, mimarlık ve mimar, tek başına tasarım demek değildir, tasarımın çok ötesinde bir şeyler sözkonusudur.

Hollanda’da yeni çıkarılan “unvan yasası”, lisansüstü eğitimden sonra 2 yıllık zorunlu bir stajı öngörmektedir. Juhani Katainen’in daha önce söylediklerini hatırlatarak, mesleği yaparak öğrenmek kadar teşvik edici ve pedagojik bir başka yöntemin olmadığını söyleyeyim. Burada, bir rehber eliyle ve rehberlik yöntemi ile mimarın eğitimi, belki bildiğimiz iletişim yöntemlerinden daha olumlu sonuçlar verecektir.

“Unvan yasası”, mimar unvanını taşımak için mimarın her yıl belirli bir sürekli eğitimden geçmesini zorunlu hale getirmiştir. Kendi meslek hayatımda, Rotterdam Berlage Enstitüsü’nün müdürü olarak bu deneyimi her gün yaşamaktayım. (14) Berlage Enstitüsü, lisansüstü eğitimden sonra mimarlık, kent planlaması ve peyzaj tasarımı alanlarında eğitim, araştırma ve geliştirme çalışmaları yapılan bir kuruluştur. Enstitü, mimarların mesleği bir süre uyguladıktan sonra, genellikle birkaç yıllık bir stajın ardından, mesleki becerilerini geliştirmek, ihtisaslaşmak ve araştırma yapmak üzere gidebilecekleri bir yerdir. Enstitü, mekânsal planlama ve tasarım konularının, özellikle yarının metropolleriyle ilgili sosyal ve kültürel fenomenler üzerinde odaklanılarak derinliğine ele alındığı ciddi bir ortam oluşturmaktadır.

Avrupa’daki çağdaş mimarlık kültürüyle ilişkili yeni bir bilgi birikimi üretmeyi hedefleyen bir program geliştirdik. Berlage Enstitüsü, planlamacılar, araştırmacılar, yatırımcılar ve yerel yetkililer arasında işbirliğini sağlamaya çalışarak, yapılan araştırmalarla gerçek kentsel koşullar arasında ilişki kurulabilmesini amaçlamaktadır. Böylelikle, bu şekilde bir ek uygulama deneyimini ve gerçek koşullara yönelik dersleri hedeflemeyen mesleki eğitim programlarına ek katkılar getirmektedir. Enstitü, katılımcılara belirli bir araştırmayla uğraşma, belirli bir konuda uzmanlaşma olanağı verdiği için, kariyerlerinin değişik aşamalarındaki mimarların ilgisini çekmektedir. Son zamanlarda, diğer kurumlardan mezun olanlar, çalışma ortamına girmeden önce mesleki eğitimlerini ilerletmek için Berlage Enstitüsü’ne gelmektedir. Bunun yanında, fiilen iş hayatında olan ve çalışmalarına daha ağırlıklı bir kültürel içerik katmak isteyen mimarlar da enstitüden yararlanmaktadırlar.

Berlage deneyimi, gerçek dünya ile kurduğu ilişkiler, rehberlik sistemini uygulaması, süreçteki değişik taraflardan ortaklarla çalışması dikkate alındığında, bütün lisans sonrası ve meslek sonrası eğitim programları için bir model olarak alınabilir. Bütün belirttiğimiz özelliklerinin ötesinde enstitünün bir “araştırma kuruluşu” yaklaşımını benimsemesi, gerçekten ciddi bir fark getirmektedir.

Hiçbir şeyi olduğu gibi kabullenmeden, bir mimar olarak çalışacağınız toplumu sorgulamak, kaliteli mimariyi üretmenin en can alıcı noktasıdır. İşvereni anlama, nasıl bir yapı elde edilmek istendiğini irdeleme, mimarlık ve topluma ilişkin bir görüş açısına sahip olma, gerçekten bir mimarda bulunması gereken en önemli niteliklerdir. Kuşkusuz mimarlarda bunun yanı sıra, yaratıcı ve yenilik getirici bir mesleki yaklaşım olmalıdır, çünkü bu olmadan olmaz. Bir Bolonya sisteminiz olabilir, 3 veya 5 yılda lisans diploması, 2 yılda lisansüstü diploması verebilirsiniz. Hatta günümüzde 1 yıllık bir eğitimle lisansüstü diploması alabiliyorsunuz. Bunların hepsi kâğıtta kalır ve işin ticari yanıdır. Gerçek bir mimarın toplumda bir işlevi, görevi olması ve mimarın bunu talep etmesi gerekir.

Şöyle bitirmek istiyorum: İyi bir mimar sadece tasarımcı, iyi iletişim sağlayan veya sentezler yaratan biri değil, aynı zamanda sorgulayan bir kişidir. Mimar, her zaman çevremizdeki gerçek dünyaya bakmalı ve onun gerisinde neler olduğunu merak etmelidir.

 

* Sunumlar, İngilizceden Arif Şentek tarafından çevrilmiş, Tuğçe Selin Tağmat tarafından gözden geçirilmiştir.

 

Çevirenin Notları:

1. ACE Guidelines on the Quality Management of Architectural Practice

www.mo.org.tr/UIKDocs/qualitymanagement.pdf

2. UIA Mimarlık Eğitim Şartı’nda da asgari 5 yıl mimarlık eğitimi ve 2 yıl staj uygulaması önerilmektedir:

www.mo.org.tr/UIKDocs/UNESCO-UIA-egitimsarti2004.pdf

3. EAAE hakkında daha ayrıntılı bilgi için: www.eaae.be

4. Bolonya Deklarasyonu’na Türkçe olarak ulaşmak için:

www.mo.org.tr/UIKDocs/BolonyaTR.pdf

5. MİAK hakkında daha ayrıntılı bilgi için: www.miak.org

6. ACE Mimarlıkta Mesleki Deneyim için Bir Çerçeve Önerisi belgesine ulaşmak için:

www.mo.org.tr/UIKDocs/acemeslekideneyim.pdf

7. Avrupa’da Mimarlar İçin SMG Kılavuzu belgesine ulaşmak için:

www.mo.org.tr/UIKDocs/smgavrupa.pdf

8. ENHSA hakkında daha ayrıntılı bilgi için: www.enhsa.net

9. Sözkonusu 11 maddeye UIA Eğitim Şartı’ndan ulaşılabilir:

www.mo.org.tr/UIKDocs/UNESCO-UIA-egitimsarti2004.pdf

10. EFAP hakkında daha geniş bilgi için: www.efap-fepa.eu

11. Sürdürülebilir Avrupa Kentleri için Leipzig Şartı’na Türkçe olarak ulaşmak için:

www.mo.org.tr/UIKDocs/leipzigsarti.pdf

12. Avrupa Komisyonu’nun kültür politikası ve çalışmaları hakkında bilgi almak için:

www.ec.europa.eu/culture

13. Leipzig Şartı’nın uygulanmasına yönelik Avrupa Birliği’nde Kentsel Gelişmeden Sorumlu Bakanların Sonuç Bildirgesi’ne Türkçe olarak ulaşmak için:

www.mo.org.tr/UIKDocs/kentselkalkinmabakanlari.pdf

14. Berlage Enstitüsü hakkında daha ayrıntılı bilgi için:

www.berlage-institute.nl

Bu icerik 4934 defa görüntülenmiştir.