348
TEMMUZ-AĞUSTOS 2009
 
MİMARLIK'TAN

MİMARLIK DÜNYASINDAN

MİMARLIK MÜZESİNE DOĞRU ADIM ADIM


İNGİLİZCE ÖZET / ENGLISH SUMMARY


TÜRKÇE ÖZET



KÜNYE
DOSYA
MİMARLIKTA ELEŞTİRİ

Bizde Mimarlık Eleştirisi Var mı Yok mu?

Editör: GÜRHAN TÜMER

“Bizde mimarlık eleştirisi yok” diyenler var. Elimde somut bir araştırmanın kesin verileri yok ama, bu gibilerin sayısının oldukça fazla olduğunu ileri sürmenin de çok yanlış olmadığını düşünüyorum. İlk bakışta bu gibiler, büsbütün haksız değiller.

Bunun böyle olmasının birçok nedeni var. Bu nedenler arasında iki tanesi var ki çok önemli ve belirleyici: Bunların birincisi, bizim toplumumuzun biraz fazla duygusal bir toplum olması ve kişilerin kendilerine yöneltilen olumsuz eleştirilere çok sert tepkiler gösteriyor olmaları. Bu durumda birçokları düşündüklerini açıkça dile getirmekten kaçınıyorlar. Bu “duygusal engel”in yanısıra ülkemizdeki eleştiri ortamını olumsuz olarak etkileyen ikinci engel de “bilimsel engel”dir. Şöyle ki:

Bir mimari yapıtı çeşitli eleştiri kuramlarına göre ele alıp kapsamlı biçimde eleştiren, örneğin “semantik”, “göstergebilimsel”, “olgubilimsel”, “Marksist”, “psikanalitik” ağırlıklı eleştiriler yapabilen; Mimarlık Üzerine On Kitap’ta (De Architectura Libri Decem) “Mimar, değişik bilim dalları ve çeşitli öğretilerin bilgisiyle donatılmış olmalıdır. […] Mimarın kalemi güçlü olmalı, geometri öğrenimi görmeli, iyi tarih bilmeli, filozofları iyi izlemeli, müzikten anlamalı, biraz tıp bilgisi bulunmalı, hukukçuların düşüncelerini bilmeli, yıldızbilim ve göklerin kuramıyla tanışıklığı olmalıdır.” diye yazan Vitruvius’un o metnini “mimar” sözcüğünün yerine “mimarlık eleştirmeni” sözcüklerini koyarak okuyan; yapıt sahiplerinin yüreklerine, saygıyla karışık bir korku salan; olumlu eleştirdiklerini sevindiren, olumsuz eleştirdiklerini üzüntüye boğan; dahası, sözkonusu yapının yazgısını bir anlamda elinde tutan ve değiştirebilen ve “mimarlık eleştirisi” denilince hemen ilk elde akla geliveren ve bu alanda “duayen”, “star” olarak niteleyebileceğimiz kaç meslektaşımız var?

Buraya kadar söylediklerim madalyonun bir yüzü. Madalyonun öteki yüzünde ise daha yumuşak, daha olumlu şeyler var. Şöyle ki:

Kitap rafları boy boy mimarlık eleştirisi kitaplarıyla dolup taşmıyor ama, mimarlık dergilerinin sayfalarında yer alan ve mimarlık eleştirisi sayılabilecek yazıların sayısı da sıfır değil.

Sonra, yarışmaları, o yarışmalarda jüri üyesi olarak bulunanları düşünün. O insanlar, o mimarlar biraraya geldiklerinde ve jüri üyesi olarak çalışmaya başladıklarında, birer eleştirmen olarak davranmıyorlarsa, önlerindeki tasarımların olumlu ve olumsuz yönlerini dile getirmiyorlarsa, yani yarışmaya gönderilen paftaları eleştirmiyorlarsa ne yapıyorlar?

Peki ya kolokyumlarda neler oluyor? Oralarda da sürmüyor mu eleştiriler? Üstelik kolokyumlarda jürinin eleştirileri de eleştiriye açılmıyor mu? Yani kolokyumlarda, eleştirinin eleştirisi yapılmıyor mu? Böylece eleştirel ortam ikiye katlanmıyor mu?

Mimarlık okullarındaki tasarım stüdyolarında eleştiri yok mu? Elbette ki var, hem de başköşede. Öğrencinin getirdiği çizimleri, çözümleri eleştiriyoruz. Ülkemizde, mimarlık okullarındaki stüdyoların pek çoğunda, bu süreç tek yönlü olarak çalışıyor. Öğretim üyesi, stüdyodaki tek eleştirmen olarak kalıyor. Oysa daha iyi bir tasarım stüdyosu, öğrencilerin de hocaların getirdikleri eleştirileri eleştirdikleri, eleştirebildikleri bir stüdyodur. Bu tür stüdyoların ülkemizdeki kimi mimarlık okullarında varolduklarını düşünüyorum.

Öte yandan, mimar olmayan, ama mimarlık eleştirisi yapan pek çok insan var. Bu gibilerin ait oldukları türlerin sayısı da az değil. Bunların arasında, ev kadınları da var, prensler ve krallar da. Anımsayacaksınız, bir ara İngiltere’nin veliaht Prensi Charles, Londra’da çok sayıda yüksek yapı yapıldığını ileri sürmüş ve St. Paul Katedrali’nin kocaman kubbesinin artık bu kentin silüetine egemen olmamasını eleştirmişti.

Şimdi de bir aile düşünün: Gözde bir tatil beldesinde, bu ailenin bireyleri bir ev yaptırmaya karar veriyorlar ve bir mimar “tutuyorlar”. Mimar, çalışıyor, çalışıyor ve yaptığı tasarımı sunuyor. İşverenler, çizimleri uzun uzun inceliyorlar. Sonunda mimara, salonu beğendiklerini, yalnızca şöminenin yerini uygun bulmadıklarını; yatak odasının büyüklüğünün yeterli olduğunu; binanın cephelerinin ise yeteri kadar süslü olmadığını söylüyorlar; böylece mimarlık eleştirisi yapmış oluyorlar.

Bir de, “Kentlerimiz beton yığınına dönüştü.” diye ünneyerek, yerli yersiz betonarme, yerli yersiz apartman düşmanlığı yapanlar var. Ama bu düşmanlık onların mimarlık eleştirmeni gibi davranmalarına engel olmuyor.

Ve son olarak bu dosyadaki yazılar: Öyle sanıyorum ki, bu yazıları okuduktan sonra “Bizde mimarlık eleştirisi var mı, yok mu?” sorusunu olumsuz olarak yanıtlamayı sürdürmek o kadar kolay, o kadar doğru olmayacaktır.

Bu icerik 6235 defa görüntülenmiştir.