347
MAYIS-HAZİRAN 2009
 
MİMARLIK'TAN

MİMARLIK DÜNYASINDAN

DOSYA
Tasarıma Kapsayıcı Yaklaşım:
HERKES İÇİN TASARIM

YAYINLAR

MİMARLIK MÜZESİNE DOĞRU ADIM ADIM


İNGİLİZCE ÖZET / ENGLISH SUMMARY


TÜRKÇE ÖZET



KÜNYE
ANMA

Turgut Cansever’le Tartışmak

Cengiz Bektaş
Mimar, Mimarlar Odası MYK Üyesi

Ben ilkokulu bitirdiğimde, Turgut Cansever mimarlık eğitimini tamamlamış. Ben mimarlık eğitimimi bitirdiğimde (1959), o İstanbul Belediyesi’nde danışmanmış. (1957–60)

Aramızda tam bir kuşak ayrımı var kısacası… Onu bana, daha Almanya’da iken Cihat Fındıkoğlu anlatmıştı, ne denli verimli, çalışkan bir kişi olduğunu.

Mimarlık öğrenimimin ilk bölümünü yaptığım Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’nde öğretmenimiz olan Sedad Hakkı Eldem beni etkileyen ilk kişiydi. Daha lisedeyken İstanbul Üniversitesi’nin Laleli’deki Edebiyat Fakültesi yapılarını izlerdim. Hilton Oteli’ni de izledim sonra. Demek istediğim yalnızca öğretmen olarak değildi benim üzerimde etkisi Eldem’in. Yaptığıyla da etkiliyordu. İstanbul Üniversitesi’nde geçmiş dönemin ayrıntıları üzerine bilgisi, Osmanlı’yı çağdaş duyarlılıkla ele alması, yeniden yorumlaması ilginçti. Hilton da ise çağdaş dünyayla tartışması, ona hemen ayak uydurması yanında, giriş kapısı üzerindeki uçan halı ve iç oylumları bize özgü bir duyarlılıkla ele alması etkileyiciydi…

Almanya’dan Ankara’ya döndüğümde, günün konusu Cansever’in Tarih Kurumu yapısıydı. Birçok kişiyi etkileyen kale burçları beni o denli etkilemiyordu… Ama iç oylumda, iç-dış kavramları arasındaki gerilim beni en çok düşündürmüştü... Üstü kapalı avluyu birçok yerinde durup doğru algılamaya çalıştığımı bugün de anımsıyorum… Özellikle mermer basamaklardan tutun da, kapı, penceresine dek her ayrıntı üzerinde durduğumu…

Günün birinde İstanbul’a gidip bürosunda buluştum onunla… Y. İnşaat Mühendisi dostum Hami Gürün de vardı yanımda.

Sordum… Cansever anlattı… Süreç nasıl geçti bilemedim. Üç buçuk, dört saat geçmişti oysa. Hami’ye döndüm, “Sıkıldın mı?” dedim. Yanıtı ilginçti: “Hiç sıkılmadım… Yaşamımda bu denli ilginç, süreyi unutturan bir söyleşiye tanık olmadım!”

Bu söyleşiden bir tümcesi bugün de usumda: “Cengiz, ben yaptığımdan çok yapmadığımla övünürüm.”

Daha sonra Ankara’da bir sempozyumda o sunucu, ben eleştiriciydim. (Saygısızlıkla değil, büyük bir onur duyarak yaptım bu işi.) Onu eleştirirken (kötü anlamıyla değil), daha doğrusu söyleşirken bile bir şeyler öğreniyorsunuz, yeni şeyler düşünüyorsunuz. Bu herkes için böyle miydi, bilmiyorum.

Yıllar sonra bir gün Yapı Endüstri Merkezi’nde Turgut Cansever’in bir konuşmasından sonra Doğan Kuban’ın söylediğine katıldığımı da anımsıyorum. Dedi ki ona Sayın Kuban: “Ben senin söylediklerini pek anlamıyorum ama yaptıklarını anlıyorum.” Gerçekten Cansever’in bir taşçı ustasıyla yapım yerinde çalışmasını yalnız anlamıyorum, duyumsuyordum da…

Karatepe Saçakları’nı gidip yerinde inceledim. O saçak biçimi beni de düşündürdü herkesi olduğu gibi… Bir tasarımımda ben de denedim bu biçimi. Neyse ki uygulanmadı. Kendinden önce denenmiş bir biçimi doğru dürüst anlayamamışsa kişi yinelemeye kalkışır. Anlarsa, onu ha başkası denemiş, ha o denemiş. Üzerinde düşünüp aşmaya çalışmalı diye düşündüm hemen sonra… Beni yanlış yapmaktan koruyan, uygulanmama durumunu “şansım saydım”.

Bir de uygulaması başlamış bir işe herkesin karışmasını düşünün, Cansever’in Beyazıt Alanı işinde olduğu gibi…

Onun İstanbul Nazım Plan Bürosu Başkanlığı sırasındaydı sanırım… Fazıl Hüsnü Dağlarca bana geldi. Çamlıca’da bir dostunun 6.000 metrekareyi geçen bir arsa üzerinde bir evi vardı. 5.000 metrekareye imar durumu veriliyordu. Geri kalanda yeni bir yapı yapılamazdı. Oysa Dağlarca bir çocuk kitaplığı yaptırmak istiyordu orada… Bir bölümünde de kendisi, son yıllarında oturacaktı. Sonra da müze olacaktı yapı. Birlikte Cansever’e gittik… Duraksamadan izin verdi. Ben de oturup tasarladım… Ama sonra anlaşmazlığa düştü o arkadaşıyla Dağlarca. Olmadı…

2005 yılında UIA’nın İstanbul toplantısında çok kişiyi kızdırdı sanırım, Turgut Cansever…

İstanbul’la uğraştı bence yaşamı boyunca…

Büyük depremden sonra ilk aradığı kişilerden biriydim sanıyorum. Divan’ın yemek yerinde buluştuk. Özetledi düşüncelerini… İstanbul’un depremle düşeceği durumu konuştuk. Bir şeyler yapılması gerekiyordu, hem de ivedi. Bir çalışma takımı oluşturulmalıydı. Kimi adları saptadık birlikte: Nezih Eldem, Aydın Boysan, Doğan Tekeli, Muammer Onat… (Birilerini unuttum mu? Bilmiyorum.) Uzunca süre çalıştık… Düşüncelerimiz toparlandı. O bunu hükümete götürdü. Hep umut dolu olan bir kişiydi. Öküz altında buzağı arayan kişiler karşısında bile…

Yüksek şekerim, yüksek tansiyonum nedeniyle gidemedim son törenine… Doktorum da onaylamıyordu bunu uzun süredir. Bizde, tabuttaki kişinin yüzünü açarak gösterirler yakınlarına. Öldüğü gerçeğine tam inanmaları için sanırım.

Turgut Cansever’le ben bugün de sürdürüyorum konuşmalarımı, yaptıkları üzerinden elbette… Tartışacak bir kişiyi bulmak ne önemli. Şu günlerde tanıdığım pek çok kişi bunu arıyor.

Bu icerik 4833 defa görüntülenmiştir.
Turgut Cansever<br>© Tanyeli, U. ve A. Yücel, 2007, Turgut Cansever: Düşünce Adamı ve Mimar, Osmanlı Bankası Arşiv ve Araştırma Merkezi ve GG, İstanbul.