324
TEMMUZ-AĞUSTOS 2005
 
MİMARLIK'tan

MİMARLIK DÜNYASINDAN

UIA 2005 İSTANBUL



KÜNYE
YAYIN DEĞERLENDİRME

Content: Rem Koolhaas’dan “Dergi Gibi ‘Kitap’ Gibi Dergi˝

Derin İnan

Doktora Öğrencisi, Architectural Association School of Architecture (AA)

Rem Koolhaas, içeriği kitaptan çok dergi formatına yakın bir “kitap” yayımladı. “Kendi özünü oluşturan ilişkiler, düşünceler ve gözlemler kadar geçici ve anlık olarak kitap olmaktan öte bir dergiye daha yakın” olması nedeniyle kitabın ismi “Content” (İçerik). UIA 2005 ana konuşmacılarından olan Koolhaas’ın “dergi gibi kitap” projesini Derin İnan’ın kaleminden aktarıyoruz.

Ele avuca sığmayan büyük, şişman, ciddi görünümlü ve pahada ağır S,M,L,XL’den sonra OMA ve Rem Koolhaas bu sefer hafif, geçici (anlık) ve ucuzun peşinde kuşe kağıt “dergi gibi ‘kitap’ gibi dergi“ Content’i piyasaya sürdü. İçerik olarak S,M,L,XL’ den çok daha geniş bir ‘mimari’ düşünce alanına serpilmiş olan Content, anafikrinde OMA’nın ve Rem Koolhaas’ın alıştığımız tarzından çok da farklı değil. Parodi ve ironiyle zenginleşen bir dil ile, spekülasyon ve gerçeklik arasında gidip gelen mimarlığı global dünyanın bütün getiri ve götürüleri çerçevesinde tartışmak, sorgulamak. Kapağında bizi CCTV Projesi’nin köprüaltı çocukları; Terminatör Kim Jong II, Rambo Saddam Hüseyin ve Haçlı Seferleri’nin McDonalds müridi Bush karşılamakta ve peşisıra gelen kısa reklam arasında Prada ve Gucci. Bu spekülatif başlangıç, mesela Prada ve Gucci reklamları sadece kitabı daha ucuza mal etmek için çıkılan yolculuğun getirileri olmaktan öte, kitabın ilerleyen sayfalarında tartışılacak konuların içeriklerine de referans taşımakta.

Rem Koolhaas’ın Architectural Association School of Architecture’da (AA) 17 Şubat 2004’te gerçekleşen kitap tanıtımında da belirttiği gibi, bu proje herşeye evet (¥€$) rejiminin hikayesi. Para piyasasının günlük hayattaki vazgeçilemez üstünlüğü karşısında ‘mimari borsanın’ karşılaştığı güçlükler ve değişimler, ve mimarın bütün bu politikalara çoğu zaman kayıtsız ve ilgisiz kalmasının -ya da neden ‘ilgisizdir’ şeklinde algılandığının- otopsi raporları. Content, aslında tam da bu noktada mimarın bu kaygan zeminlerde ayakta durmamamaktan kaynaklanan huzursuzluğundan kaçmak için kendine temkinli mekânlar yaratarak nasıl naif ve gerçeklerden uzaklaşan düşüncelerle kendini sarmaladığına dikkat çeken ve hatta bundan kurtulmaya çalışan düşüncelerin ortaya çıkardığı bir proje. Sadece mimari bakış açısına yönelik içerikler sunmaktan öte mimari ofisin yapısında da klasikleşmiş strüktürlerin sunduğu açmazlardan ilham alan yeni içerikler örneklemekte. Content, aslında AMOMA’nın birlikteliğinin ara kesitinden çıkan önergelerin sergilenişi. OMA’nın bünyesinden türeyen AMO’nun ortaya çıkışı ise Koolhaas’ın özetlediği gibi günümüz hayat hızıyla, günümüz mimarlık hızının örtüşmeyen karakterleri. Mimarlığın artık hiçbir anlaşma, düşünce ya da öngörüyü takip edemeyeceği, çünkü bütün bu gibi istek, düşünce ve ideallerin hiçbirinin ne geçerliliğini ne de sürekliliğini 3 yıldan fazla koruyabildiği bir zaman ekseninde halen mimari projenin hiçbir şekilde 3 yıl içerisinde tamamlanamadığı gerçeğinin kavranması. Bu çelişkiden doğan AMO, mimari anlamda bir odaklanmanın yanısıra mimari olmayan bir odaklanmanın da mimari ofise kazandırılabilmesine olanak veren ve Koolhaas’ın deyimiyle her yönüyle mimarlığa doğru bir yolculuk rehberi. Mimarlığı sadece yapı üretmek yükümlülüğünden kurtarıp, onu bir düşünce sistemi olarak algılayabilmek yolunda atılmış bir adım.

Content, işte bu düşünce sisteminin bir ürünü olarak AMOMA’nın son dönem (spekülatif ve gerçek) projelerinin yanısıra, ofisin San Francisco’dan Tokyo’ya uzanan mimari düş-ünme yolculuğunun atlası. Avrupa Birliği’nin ve 9/11 sonrasında Amerika’nın “Işık doğudan yükselir” felsefesiyle doğuya ayarlanan pusulalarının politik etkisi ve Çin’de yaşanan köklü kentsel-mimari değişim projelerinin cezbeden hareketliliği, OMA’nın enerjisini doğuya kaydırmakla kalmamış, Content’in strüktürünün de ana temasını oluşturmuştur. Kitabın içindekiler, gözlemler, politik, apolitik görüşler, mimari düşünceler de kendilerini bu coğrafi dizelge sisteminin kurgusu altında, organize ederken bir yandan da bir Avrupasya Köprüsü (Eurasian Arch) inşaa etme isteğiyle kavrulurlar. Yalnız bu köprü doğuyla batıyı birbirine bağlamaktan öte, her coğrafyanın, her bölgenin yerellikleriyle zenginleşerek bu yapıya katılımından başka bir misyon taşımazken, sadece OMA’nın ne ait olduğu ne de bir otoritesinin olabileceği bölgelerdeki macerasından ortaya çıkan gözlem ve düşüncelerin vücuda getirdiği bir yapıdır. Bu açıdan Content, kendi özünü oluşturan ilişkiler, düşünceler ve gözlemler kadar geçici ve anlık olarak kitap olmaktan öte bir dergiye daha yakındır.

Victor Hugo’nun Notre Dame’ın Kamburu’nda değindiğine benzer bir önerme ve tavır adeta Content’in anafikrini oluşturur. Toplumun kollektif bilgi yapısının tek kalıcı gösterge nesnesi olan mimarlığın 16. yüzyılda yerini bıraktığı basımevi, diğer bir değişle kitap, artık mimarlıktan daha kalıcı bir bilgi haznesi olma özelliği ile mimarlığın bu anlamda ölümünün nedeni olarak gözler önüne serilir bu hikayede. Content’te ise kitabın (basımevinin) mimarlığı öldürmesi değil, mimari düşüncelerin ya da argümanların hızlı değişiminin kitabın kalıcı ve daimi bütünlüğünü öldürmesi söz konusudur sanki. Derginin bütünlüğüne yayılan bu bakış açısı altında mimari düşünce potansiyeli araştırılırken mimarinin artık sadece bir binadan -bir nesneden- ibaret olmaktan çıkarak bir stratejiye dönüşmesinin kaçınılmaz gerçekliği ve gerekliliği savunulur adeta.

Mimari malzemeye duyulan fetiş düşkünlüklerden, mimarinin ve kentsel tasarımın savaş aracı olarak kullanımına, mimarın hassas ve kırılgan egosuna ya da mimari düşünce oluşturma stratejilerinin belgelenip saklanabilecek formatlara sokuluşunu sağlayan patent ofisine uzanan giriş yelpazesinden hemen sonra OMA [Content] doğuya doğru yol almaya başlar. Bu yolculukta gerçekleşemeyen projeler, diğer bir değişle mimari düşkırıklıkları –Universal HQ projesi, Babylon’un Los Angeles’daki düşüşü gibi – bile maziye gömülen düşler olmaktan öte ‘trajikomik’ ara kesitler olarak yolculuğu zenginleştirir. Proje kavramını bina endeksli dar kavramların ötesine taşınmasında Avrupa Birliği’nin sunabileceği politik olanakların a’dan z’ye istatiksel/grafiksel izdüşümlerinden, Wired Dergisi editörlük projesiyle globalleşme söylemlerinin sınırlarının araştırılmasına, Amerikan rüyası evlerin ve hayatların tasarımcısı Martha Steward’ın kentsel söylemlerinin(!) yer aldığı söyleşiden Vermeer ve Big Brother (BBG) karşılaştırmasındaki benzer domestik ve mahrem gösteri(ş)lere –fenomenlere- kadar pek çok proje-ksiyon bu kitapta parodi biçiminde içiçe geçerek OMA’nın dünya görüşünü yansıtır.

Globalleşmenin mimarlık dünyasına etkileri, bir mimari büronun kendi sınırları dışında karşılaştığı birçok sorunsal ve mimarın bu ortamlardaki olası deneyimlerine ve maceralarına bakış açısını zenginleştirmek umuduyla çıkılan bu yolculukta birçok toplumsal ‘proje’ ve beraberinde getirdiği umutlar, kimi zaman da ütopyalardan öğrenilebileceklere ışık tutar. Tam da bu noktada Moskova günceleri ya da Afrika’nın Kırmızı Komunist Radyosu’nun Afrika kıtasının birlikteliğinden doğabilecek devrimin gücüne olan inancı, dünyada olup bitenlere –ya da olmuş bitmişlere- olan duyarlılığı geniş bir alana yayarken, dünya fuarlarının bu tip dünya görüşlerini katalize etmekteki rolü de mercek altına itilmektedir. Shangai 2010 Expo’su da bu çerçeveden bakıldığında tıpkı 1851 Londra Dünya Fuarı’nın dünya endüstrisinin şahlanışına sahne oluşu veya 1939 New York Dünya Fuarı’nın da popüler düşgücünün, dünyaya damgasını vurması gibi içinde bulunduğumuz zamana dair zengin gözlemlerin yer alıp dünyayı etkileyeceği umudunu barındırmaktadır.

Derginin içindeki birçok kolaj makale, grafik ve projeler de benzer şekillerde bütüne dair içeriksel köprüler kurgularlar. Mimari anlamda kurgulanmış belki de son manifesto olan ‘Las Vegas’ın Öğrettikleri’ kitabının yazarları Denise Scott Brown ve Robert Venturi ile yapılan söyleşi, ileriki sayfalarda yer alacak kentsel manifestoların, mimari manifestoları tahtından edişi ve ardından kentsel manifestoların da yerini –şu anda Çin’de gözlemlendiği gibi- sadece imara bırakan karakterine olan sorgulamalara referanslı çalışmaktadır. ‘New York’a delirmeyi’ bırakan Koolhaas, bu kez Pekin’de gökdelen kavramını sorgulayarak kılıçtan geçirir. 9/11’den sonra Ikiz Kule’ler enkazının, yıkılmadan önceki hallerinden daha sofistike bir düşünce halesi yarattığı savından yola çıkarak gelişen Pekin CCTV Projesi de bu anlamda hem gökdelen tipolojisine alternatifler arayan, hem de OMA’nın son dönem en önemli ve en kapsamlı projesi olarak anıtsallık ve ikonografik yükümlülüklerle daha başından şekillenen tasarımlara karşı bir arayışın ürünü olarak tanımlamaktadır. CCTV Projesi’yle son noktyayı koyan dergide, OMA’nın LACMA (LA, ABD) müzesiyle, müze binalarının olmazsa olmaz pratik ve teorik gerilimleri; Seattle Halk Kütüphanesi’yle, kamusal mekânda kullanıcı ve kitap sirkülasyon alternatifleri; IIT Chicago Kampüsüyle Mies’den öğrenebileceklerimiz; Whitney Ek Yapı projesiyle, New York’da projeyi önceden şekillendiren dış etmenler (grid yasaları, şehir ikonları ve tutuculuk); Porto Konser Salonu’yla, akustik-form çekişme ve çelişkileri; Hermitage Müzesi Renovasyonu’yla, St. Petersburg’da henüz popüler kamusallık kazanmamış bir müzenin sunabileceği avantajlar da derginin içeriğinde değinilen diğer projeler ve beraberlerinde getirdikleri düşünsel altyapılardan birkaçı. Derginin bütününde ‘i’ harfi yerine kullanılan ‘ı’ harfinin bolluğu ise belki de OMA’nın mimari alanda kurgulamaya çalıştığı bu anlık, yeni dilin sadece ironik bir sembolü ya da Anglosakson gramerinin yaprakdökümü.

Bu icerik 5210 defa görüntülenmiştir.