324
TEMMUZ-AĞUSTOS 2005
 
MİMARLIK'tan

MİMARLIK DÜNYASINDAN

UIA 2005 İSTANBUL



KÜNYE
ARAŞTIRMA

Eskihisar (Stratonikeia)

Eylem Kazıl

Y.Mimar, Arkeolog

Muğla’nın fazlaca bilinmeyen antik kentlerinden biri Eskihisar… MÖ 270’lere tarihlenen kent, 1980’lere kadar içinde yaşanılan bir yerleşim yeri idi. Kurulduğu arazinin zengin kömür rezervine sahip olduğu anlaşılınca, köyün boşaltılmasına giden süreçte birkaç kez göç yaşandı. Antik kentle etkileşimin izlerini taşıyan oldukça zengin bir mimari mirasa sahip olan kenti ve tarihini, Eylem Kazıl aktarıyor.

Muğla ilinin Yatağan ilçesine bağlı Eskihisar köyü (Harita 1), antik çağlardan günümüze kadar birçok uygarlığa evsahipliği yapmış bir yerleşimdir. Helenistik dönemde burada kurulan Stratonikeia kenti, antik adını, uğruna bir şehir yaratılan kraliçe Stratonikeia’dan alır. Antik kentin kuruluşu Bizantonlu Stephanos’un verdiği bilgiye göre şöyledir: Büyük İskender’in ölümünden sonra merkezi Suriye olan Seleukos Krallığı’nın başındaki I. Seleukos, Demetrios Poliorkades’in kızı Stratonikeia ile evlenir. I. Seleukos’un oğlu II. Antiochos ile üvey annesi Stratonikeia arasında başlayan aşk nedeniyle Seleukos onları ülkenin doğusuna gönderir. Kral Seleukos ölünce ülkenin idaresini oğlu II. Antiocos alır ve MÖ 270 yılında Stratonikeia kurulur. Strabon MÖ 197’den önce Rodos’a bir hediye gibi verilen şehrin, bu zamana kadar kıymetli yapılarla donatıldığını bildirmektedir.(1)

1977 yılında başlayan araştırma ve kazılar ile belirlenebilmiş olan kalıntılarının azlığına rağmen, şehrin ihtişamı hakkında yeteri kadar fikir sahibi olunabilmektedir. Stratonikeia’nın çağına uygun olarak Hippodamos planına göre kurulmuş olduğu tahmin edilmektedir. Buna bağlı olarak yazıtlarla, kentin Plateia denilen stoalı geniş caddelerle, birbirinden ayrılan bölgelerden (mahalleler) oluştuğu anlaşılmaktadır.(2) Orijinal uzunluğu 3.5 km.yi bulan şehir surlarının bugün az bir kısmı ayakta kalabilmiştir. Beyaz mermer dikdörtgen bloklardan inşa edilmiş olan surlar 11 defa yön değiştirmekte ve her kırılma noktasında kule, kapı ve dirsek oluşturmaktadır. Sur içinin tamamı 10.800 m2’dir. Şehrin en görkemli kapısı, 43 metre cephe uzunluğunda, beyaz mermer bloklarla inşa edilmiş, çift girişli, orta kısmında yarım daire şeklinde havuzu olan simetrik bir yapıdır.(3) (Resim 1)

Şehrin en büyük yapısı olan Gymnasion’un MÖ 2. yüzyıl ortalarında mermer bloklarla yapıldığı, Roma döneminde tamirat gördüğü, Bizans döneminde de kuvvetli bir depremle yıkıldığı tahmin edilmektedir. (Resim 2) Depremden sonra çeşitli onarımların gerçekleştirilmiş olduğu, bazı kısımlarının duvar örgüsündeki değişiklikten anlaşılmaktadır. Kent yaşamında büyük önemi olan bayramlar, törenler ve şölenlerin Gymnasion’da yapıldığı, alanda bulunan yazıtlarla belirlenmiştir. Yapılan kazılarla yapının 120 x 250 metre ölçülerinde büyük bir spor–eğitim kompleksi olduğu ve bünyesinde üstü kapalı Ksystos (koşu yolu) barındırdığı anlaşılmıştır.(4)

Şehrin önemli yapılarından bir diğeri de Roma dönemine tarihlenen (5) Bluterion’dur (meclis binası). Üç tarafı 1.50 metre kalınlığında duvarlarla çevrili, 40 x 26 metre boyutlarındaki yapının orta kısmında oturma sıraları bulunmaktadır. Kuzey duvarının dış kısmı Yunanca ve Latince yazıtlarla süslüdür. (6) (Resim 3)

Şehir tiyatrosunun 10.000 kişiden az olmayan bir kapasiteye sahip olduğu düşünülmektedir. (Resim 4) Tiyatronun güneyindeki tepede yer alan Roma dönemine ait tapınağın, ele geçen yazıtlardan, daha çok resmî nitelikli imparator kültüyle ilgili olduğu tahmin edilmektedir. Tapınak 6 x 9 sütunlu peripteros biçiminde ve iyon stilindedir.(7)

Bu görkemli yapıların inşa edildiği Roma döneminde altın çağını yaşayan kent, Bizans döneminde diğer yerler gibi Aphrodisias’a bağlı dini bir merkez haline gelmiş, 11. yüzyılda ise Türk kültürüyle tanışmıştır. Evliya Çelebi, antik Stratonikeia üzerinde kurulmuş olan Eskihisar köyünün Menteşeoğlu Ahmet Gazi tarafından 1354 yılında Cenevizlilerden alındığını, burada Kuru Camii ve Sultan Camii adında iki yapı yapıldığını yazmıştır. (8) Menteşeoğulları’nın 1425 yılında yıkılmasından sonra bölge Osmanlıların eline geçmiştir. Hilair’in gravürü, şehrin bu dönemdeki zengin kültür yapısını yansıtmaktadır. (Resim 5)

Köy merkezinde, Gymnasion’un toprak altındaki bölümü üzerinde yer alan, Evliya Çelebi’nin sözünü ettiği Sultan Camii’nin zaman içinde tadil edilerek bugüne ulaşmış Şaban Ağa Camii olabileceği düşünülmektedir. Şaban Ağa Camii, köyün eski toprak sahiplerinden olan Eskişar Ailesi tarafından 1876 yılında yeniden inşa edilmiştir. (Resim 6) İlk önceleri dış sofasında mermer sütunlar üzerinde kubbeler bulunduğu bildirilen(9) caminin bugünkü halinde mermer sütunlar yerine ahşap dikmeler ve kemerler bulunmaktadır. Alaturka kiremit örtülü kırma çatılı olan yapıda, oldukça sade bir işçilik göze çarpar. Caminin altından geçen, üstü beşik tonozlu bir su kanalı bulunmaktadır. Dikdörtgen bir plana sahip caminin metal minaresine üst kattaki mahfilden ulaşılmaktadır. Caminin güneybatısında 14. yüzyıla tarihlenen(10) kareye yakın bir forma sahip, üst örtüye geçiş elemanı olarak Türk üçgenleri kullanılmış bir hamam yapısı mevcuttur.

Şehrin pazar yerini ve sivil mimarlık örneklerini oluşturan yapılar, farklı kültürlerin biraraya geldiği, bütünsel bir kurgunun ürünleridir. Köy meydanındaki kamusal alandaki cami ve meyhanelerin birlikteliği hoşgörünün ileri düzeyde bir örneğini sergilemektedir. Bunun yanısıra, döneminde çevre köylerin tüm ihtiyaçlarını karşılayan pazaryeri konumundaki köy meydanı, terziden manifaturacısına kadar çok çeşitli dükkanları barındırmaktadır. Meydandaki kahvehaneler aynı zamanda köyün berberleri ve dişçileridir. (Harita 2, Resim7 ) Bölgenin bir cennet köşesi olan Eskihisar köyü, her çeşit ürüne sahip meyve bahçeleri ve bağlarıyla çevre yerleşimleri besleyen bir merkez durumundadır.

Sivil mimari yapılar arasında 19. yüzyıla ait bir dizi a’yan yapısı dikkat çekicidir. Köyde 19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyıl başlarında yaşamış, çoğu araziyi ellerinde bulundurmuş olan ağalardan, Eskişar ve Küçükkadılar ailelerinden kalan konaklar, antik malzeme kullanılarak elde edilen düzgün mermer bloklar ve dekoratif amaçlı tuğla kırıkları kullanılarak inşa edilmiştir. Bu teknik 19. yüzyılın ikinci yarısında, Menteşe mütesellimi Abdülaziz Ağa’nın girişimiyle Rodos, Karpatos, Kıbrıs ve diğer Ege adalarından gelen ustalar tarafından getirilmiş olmalıdır.(11) Antik Bouleuterion binasının güneyinde bulunan Abdullah Ağa Evi kuzey duvarındaki kitabeye göre H. 1292 (M. 1875) yılında yapılmıştır. (Resim 8) Yapının taş duvarları ile ahşap elemanları antik yapılardan esinlenilerek, yontma tekniği ile üretilmiş süslemelerle bezelidir. Bu binanın biraz daha batısında yer alan Halil Ağa Evi ise H. 1327 (M. 1909) yılında Mavri Usta tarafından inşa edilmiştir.(12) (Resim 9) Evin dış sofası bir eyvan oluşturmaktadır. Yapının pencerelerini çevreleyen taş sövelerdeki antik lotus ve palmet desenleri dikkat çekicidir. Bu tür bezemeler estetik açıdan kültürel etkileşimin zaman boyutunu bize göstermektedir.

A’yan binaları ile birlikte sivil mimarlık örneklerini oluşturan köy evleri, yüksek duvarlarla çevrili avlunun bir kenarına konumlandırılmıştır. Güneş ısısından maksimum yararlanma amacıyla hemen hepsi güneye yönelmiş evlerin bu yöndeki sofalarına ahşap bir merdivenle ulaşılır ve sofanın bir kenarında ocak, bir kenarında abdestlik yer alır. Alt ve üst katlarda sofaya açılan yan yana dizilmiş iki üç oda, bu odaların içinde de ocak, yüklük ve yunmalık bulunmaktadır. Alt katlar çoğunlukla ahır ve zaman içinde değişen yaşam tarzları doğrultusunda mutfak olarak kullanılır, asıl yaşama bölümü üst katta yer alır. (Çizim 1, Resim 10) Aile nüfusu arttıkça evin büyükleri bahçede sonradan inşa edilen tek katlı bölüme taşınıp, ana bina çocuklara ve eşlerine bırakılmıştır. Günün büyük bir kısmının geçtiği ve bir aile için gerekli tüm gereksinimleri karşılayan avluya yöresel tabirle kuzulu denilen iki kanatlı bir kapı ile girilir. Yerleşimin arnavut kaldırımı sokakları, mermer döşeli antik yollarla birbiri içine girerek bütünleşmektedir.

Örneklemelerle anlatmaya çalıştığımız düşsele yakın güzellikteki Eskihisar, 1957 yılında meydana gelen deprem felaketiyle bir darbe almış, fakat kültürü oldukça sağlam temeller üzerine oturtulmuş olan kent, bu doğal afetten pek de etkilenmemiştir. Yaşanan bu olaydan sonra yeni bir deprem olasılığına karşı köyün 150-200 metre kuzeyinde yörenin geleneksel mimarisine oldukça yakın tarzda, taş ve ahşap kullanılarak 265 adet deprem konutu yapılmıştır. Köy halkı bu yeni konutlara taşınmış (ilk göç), antik yerleşim bölgesinde 33 hane kalmıştır.

1980 yılında ise Eskihisar havzasında 106 milyon tonluk bir kömür rezervi bulunduğu anlaşılmış, bunun 21 milyon tonluk kısmının (1/5) antik kentin altında kaldığı belirlenmiştir. 21 milyon tonluk kömürün sağlayacağı yarardan ziyade, tarihî eserlerin korunmasına öncelik verilmiş, bu alandaki kömür rezervi olduğu gibi bırakılmıştır. Diğer alanlarda kömür elde etmek için çalışmalara başlanınca, toprak altında kalacak olan yeni yerleşimden eski antik kente geri göçler başlamış (ikinci göç) ancak bu göç dalgası arkeolojik kazı heyetince antik eserlerin korunması açısından olumsuz bir gelişme olarak değerlendirilmiştir. Bu göçün engellenmesi yönünde Kazı Başkanlığı’nca çeşitli girişimlerde bulunulmuş, dolayısıyla köy halkı yeniden başka yerlere taşınmıştır (üçüncü göç). Zorunlu olarak boşaltıldığından sahipsiz kalan kentin son derece özgün yapım sistemine sahip mimari eserleri, doğa ve insan faktörünün etkisiyle zaman içinde eksilmiş ve bozulmuştur. 2002 yılında bu merkezde yaptığımız çalışmalar sonucu antik dönemden günümüze kadar bir kültür zinciri oluşturan tüm mimarlık eserleri koruma altına alınmıştır.

Geçmişin kültürel birikimini kesintisiz bir şekilde bugüne taşıyabilmiş, ancak zamanın ve insanların yıpratıcı etkileri nedeniyle, hayali bir kent görünümüne bürünmüş Eskihisar’ı kurtarmak, arkeolojik ve mimari eserleriyle dünya mirası olarak gelecek nesillere aktarmak bir insanlık görevidir. Bu yolda yapılacak tüm girişimler ve çalışmalarla bu kültürel merkezin dünyaca ünlü bir kültür parkı olduğunu görmek dileğimizdir.

NOTLAR

1. Bean, G. 2000, Eskiçağda Menderes’in Ötesi; 81.

2. Varinlioğlu, E. 1988, “Inschriften von Stratonikeia in Karien”, EpigrAnat, no:12; 79-128.

3. Tırpan, A. 1983, “Stratonikeia Kazısı 1982 Çalışmaları”, V. Kazı Sonuçları Toplantısı; 209.

4. Varinlioğlu, E. 1990, “1989 Stratonikeia Kazıları”, XII. KST; 219.

5. Bean, G. 2000; 83.

6. Boysal, Y. 1982, “Stratonikeia Kazısı 1981 Çalışma Raporu”, IV. KST; 195.

7. Varinlioğlu, E. 1993, “Stratonikeia’da Dionysos Sunağı”, XI. Araştırma Sonuçları Toplantısı; 199.

8. Evliya Çelebi, 1985, Seyahatname, c:9, Üçdal Neşriyat, İstanbul; 89.

9. Baş, A. 1991, “Eskihisar’daki Türk Devri Yapıları”, Vakıflar Dergisi, no:22; 368.

10. Baş, A. 1991; 369.

11. Aladağ, E. 1991, Muğla Evi; 4.

12. Arel, A. 1994, “Menteşe Eli Araştırması 1993 Dönem Çalışmaları”, XII. AST; 385.

ESKİHİSAR (STRATONİKEİA)

Eskihisar (Stratonikeia), which is part of the town Yatagan in Mugla City, is a settlement, which has hosted many civilizations from antiquity to modern times. It was established at the beginning of the third century BC, and took its name from Queen Stratonikeia whose name was honored to establish the city. The city was under the dominance of Hellene, Roma, Byzantium and Ottoman empires consecutively and was decorated with magnificent architectural pieces.

The city of Eskihisar was introduced to Turkish Culture in the 11. Century. According to Evliya Celebi, the city was captured by Ahmet Gazi at 1354 and adorned with many Turkish architectural pieces such as a mosque, khan, hamam. Over time it came under the control of the Ottoman administration and was decorated with many magnificent noble architectural buildings. The construction of these original works of arts was performed by master builders that came from the Aegean Islands of Rhodes, Karpathos and Cyprus. The buildings that represent the civil architectural pieces and define the city’s Bazaar are the products of an assembly of integration, where different cultures come together.

Eskihisar, blow from an earthquake that happened in 1957. İt was discovered that the basin where the city is located has a large coal reserve in 1980 year. The city, which is established on a culturally strong foundation, was not affected by this natural events. It is a duty of humanity to protect and transfer the city of Stratonikeia (Eskihisar), which has brought the

past uninterrupted, although now a ghost city and under deconstruction, to the future generations.

Bu icerik 5709 defa görüntülenmiştir.