324
TEMMUZ-AĞUSTOS 2005
 
MİMARLIK'tan

MİMARLIK DÜNYASINDAN

UIA 2005 İSTANBUL



KÜNYE
KENT MÜZESİ

Kayseri Kent Müzesi

H. Sencer Erkman

Yrd.Doç.Dr., Erciyes Üniversitesi, Mimarlık Bölümü

Tarihi yapılara yerleşen Bursa ve İzmir kent müzelerinin aksine, yeni bir yapıda yer alıyor Kayseri Kent Müzesi. Söz konusu kent Kayseri olunca, Mimar Sinan Müzesi ile birlikte aynı yapı içinde kurgulanmışlar. “Kent müzesi” kavramını tartışarak başlayan yazı, müzeyi bu çerçevede değerlendiriyor. En büyük iki kentimizin hâlâ bir kent müzesine sahip olmadığını hatırlatmakta fayda var.

Kent duygusunun, yaşanmakta olan zamanın öngörülerine teslim edildiği günümüzde, kentin mimarisi de geçmiş ve bugün arasındaki biçimsel süreksizliklerin yarattığı anlam kopukluğunu yaşamaktadır. Güncel zamanın soluk kesen hızı karşı konulmaz bir yakınlıkta seyrederken, başka zamanların biçimlendirdiği kentsel mekân, her geçen gün yaşam deneyimlerinin biraz daha uzağına çekiliyor. Gündelik yaşamın değişen ritmi içinde canlılığını sürdüren kent, mimarinin gün görmüş durağanlığından yansıyan düşüncelilikten kendisini uzak tutuyor.

Kentin yaşayan kültürü mimarlık dışındaki göstergelerle dile getirilmeyi yeğlerken, artık kullanım dışı kalan geçmiş mimarlığın kültürü de kendi tarihsel bahçesi içinde yalnızlığa bırakılıyor. Mimarlık ve kentin gerçeklerinin örtüşmediği, doğal birlikteliğin yabancılaşmaya dönüştüğü kent ortamı, çağdaş çelişkileri içinde bu kez kavramsal düşünce kurgularını harekete geçiriyor. Kent, yaşanmakta olan “an”a tanıklık eden bir mekânsal değer olduğu kadar, şimdi ona dışarıdan bakabilme olanağı bulan düşüncenin de nesnesi olmaktadır.

Geçmişin, bugünden kavramsal olarak ayrıştığı bu koşullanma içinde, bir kent müzesi kavramının oluşması şaşırtıcı olmasa gerek. Bu oluşum bir çeşit yabancılaşmanın sonucu da olsa, kent olgusuyla ilişki kurma bağlamında sağladığı olanakla anlamlı görülmelidir. Kentin geçmişten geleceğe taşınan imgesinin, bir bütün halinde yalnızca kavramsal düşüncenin çizdiği çerçevede varolabildiği bir durumda, “kent müzesi” de kavramsal sunumların mekânı oluyor. Aynı zamanda kenti sahiplenme duygusunun da göstergesi olan müze, dağılmış olan kentsel imgeyi yeni bir bireşim içinde yeniden inşa etme ve onu saklama özgürlüğünü de kullanmaktadır.

Kayseri Büyükşehir Belediyesi tarafından, 2003 yılında açılan Kayseri Kadir Has Kent Müzesi ve Mimar Sinan Müzesi’nin varlığı, kente ilişkin yeni bir bilinçlenmeyi yansıtması bakımından umut verici bir girişim olmuştur. Müze, kente gelen yabancılar için anlamlı bir kentsel özet ve tanıtım kılavuzu oluşturmakla birlikte, asıl işlevini Kayseri kent sakinleriyle kurmaya çalıştığı iletişimde göstermekte ve bu kentte yaşayanların kentlerine dışarıdan bakmalarını sağlayarak, onları kent üzerine düşünmeye zorlamaktadır.

Kent düşüncesine adanmış işlevi ile anlam içeriğini beraberinde getiren müze kavramı, kuşkusuz yerleştirildiği yapının anlamından da beslenmektedir. Daha önce İzmir ve Bursa örneklerinde de gördüğümüz gibi, kent müzeleri, kentin kamusal belleğinde iz bırakmış tarihsel binaların kullanılması yoluyla oluşturulmaktadır. Kendileri birer mimari anıt olan bu yapılar, geçmişten gelen değerlere vurgu yaparak, müzeyi kavramsal açıdan beslemekte ve zenginleştirmektedir. Kayseri Kent Müzesi ise, alışılmışın dışında bir yaklaşımla, tanıtım amacıyla tasarlanmış çağdaş bir yapıda konumlanmış bulunuyor.

Haluk Pamir ve Vacit İmamoğlu’nun tasarımı olan ve sergileme dışında, restoran, kafe ve seyir mekânlarını da içeren bu çok amaçlı tanıtım yapısı, Kayseri Fuar Alanı içinde inşa edilmiştir. Tarihsel bir yapının beraberinde getireceği anlam desteğinden yoksun kalmayı göze aldığı gibi, konumlandığı yer bakımından da kentin tarihsel bağlamından uzak kalmayı seçen bu yaklaşım, başından beri yapılış amacının farklı boyutunu duyumsatmaktadır. Kayseri Kent Müzesi’nin oluşum düşüncesini belirleyen tanıtım işlevi, yapının mimari kuruluşunu da bu tanıtımın parçası olmaya yöneltmiş görünüyor. Müze yapısı, barındırdığı kentsel belgeliğin sunumundan önce, mimarisiyle günümüz Kayseri’sini simgelemek üzere, kendisini sunan bir yapı olarak tasarlandığı izlenimini vermektedir. Yapının mimari anlatımı, bakışlarını geçmişten çok, bugün ve geleceğe yönelterek, kentin yaşayan kültüründen yana seçimini yapan bir ele alış biçimiyle örtüşmektedir. Kayseri Kent Müzesi böylelikle müze kavramına da yeni bir yorum getirmiş oluyor.

Makine estetiği ile yakınlık kurduğu gözlenen tasarım dili ile, işlevsel parçalarının geometrinin yalın anlatımı içinde birleştirildiği bir kütlesel bütünlük elde edilmiştir. Büyük bacalarının varlığı ile tanınan fabrika ya da rafineri imgeleri, bu yapının biçimsel arayışlarına uzak olmasa gerektir. Bu çabaya, simetrik kuruluşu içinde yükselen kütlenin etkisi de eklendiğinde, “Sanayi Kenti Kayseri”yi temsil edecek çağdaş bir anıtın oluşumu hazırlanmış olmaktadır.

Yapının mimari biçimlenmesi, dairesel plan üzerinden konik olarak yükselen merkezi kütle çevresinde geliştirilmiştir. Giriş katında Kent Müzesi’ni, galerili birinci katta ise Mimar Sinan Müzesi’ni barındıran konik kütle, yukarıda restoran ve kafenin yer aldığı, bu kez ters yönde yerleştirilmiş bir başka koni ile dengeleniyor. Merkezi kütle ve her iki yanında yer alan kulemsi yapı birimlerinin anıtsallığı güçlendiren görünümlerine karşın, metal ve cam malzemenin yeni olanakları ile zenginleştirilmiş eğrisel yüzeyler, yapıda oldukça “genç işi” bir mimarlığın varlığını yansıtıyorlar.

Kayseri’yi çağdaş anlamda temsil etmesi öngörülen müze yapısında, müzenin içeriğini oluşturan belgeliğin sergilenme mantığı da çağdaş teknolojinin kullanım ilişkisi içinde kurulmaktadır. Müzede, geleneksel müzecilik anlayışından farklı olarak, geçmişin izlerini barındıran nesnelere başvurmak yerine, belgelere dayalı malzemenin elektronik ortam aracılığı ile görsel ve işitsel bir bütünlük içinde sunulduğu bir mekân yaratılmıştır. Böylelikle, yapıda mekânsal ve kütlesel biçimlenme ile birlikte anlatımın tutarlı olması sağlanmıştır. Müzenin iç mekân düzeni, Kayseri’de etkinlik gösteren ve Bahadır Kul’un başında bulunduğu Ofiss Mimarca Tasarım Grubu tarafından tasarlanmıştır.

Müzede, dairesel mekânı çevreleyen duvar nişleri içine yerleştirilmiş monitörlerde Kayseri kenti belirli konu başlıkları altında ele alınmaktadır. Konuları paylaşan monitörler, izleyici ile karşılaştıkları anda manyetik olarak işlemekte, bir başka monitördeki sunum ile karışmaması amacıyla işitsel bilgi kulaklık yardımıyla verilmektedir. “Kayseri Tarihi”, “Tarihî Eserler”, “Modern Kayseri”, “Sanayi Şehri Kayseri”, “Konut Mimarisi” ve “Bağ Kültürü” gibi konular müzede işlenen konuların bazılarını oluşturuyor.

Videonun olanaklarının değerlendirildiği bir anlatım biçiminin seçilmesi kuşkusuz, teknolojinin güncel üstünlüğünün kullanılmasının ötesinde bir anlam taşıyor. Elektronik müze, belli bir sahneleme düzeni içinde birbirine eklemlenmiş hareketli görüntülerin eşliğinde kente ilişkin genel bir düşüncenin oluşmasını sağlıyor. Vitrin ya da salonlar içinde sergilenen nesnelerin zamanda süreksiz kılınmış birliktelikleri yerine, videonun, imgeleri kolayca birbirine eklemleyerek oluşturduğu bir süreklilik yanılsaması elektronik müzenin temel esprisini oluşturuyor. Farklı zaman ve mekân değerlerinin birleştirildiği bu kurguda, kent geçmiş ve gelecek arasında, güvenli bir dokunulmazlık konumunda asılı kalmaktadır. Müzede görüntülere dayalı sunumun dışındaki tek nesne, dairesel mekânın merkezindeki beş metrelik döner diskin üzerine yerleştirilen kent maketi olmaktadır. Maket kuşbakışı algıyı yönlendiren niteliği ile kenti seyretmek için gereken kavramsal uzaklığı güçlendiriyor.

Kentte mekânsal ve zamansal sürekliliklerin yitirildiği, nicel çoğalmanın kent ve kentli arasındaki özel bağı incelttiği günümüzde, kent müzeleri engellenemeyen yabancılık duygusunu işleyerek duyarlılıkları uyarmak işlevini görmekteler. Elektronik müze, kentle farklı düzeylerde ilişki kuran, böylelikle de farklı duyarlılıklar gösteren kent halkına video aracılığıyla sesleniyor. Video ortamı, nesnel varlıkların kendileri yerine görüntülerini kurgulama özgürlüğünü kullanarak, nesne ile algılayıcı arasına bir uzaklık koymakla yabancılaşmayı yaratıcı bir sürece dönüştürmüş oluyor. Kentsel varlık, üzerinde düşünülen, tartışılan bir nesnellik kazanıyor.

Diğer yandan, bu nesnelliğin genelleyici ve soyutlayıcı bakış açısı yanında, kaçınılmaz bir yüzeyselliği de beraberinde getirme tehlikesi bulunuyor. Çağdaş yaşantının getirdiği psikolojik koşullanma içinde toplumsal ortak duyunun yerine, öznel algılama biçimlerinin ağırlık kazandığı günümüzde, kenti toplumsal ve kültürel ortak paydaların günümüzde alabildiği biçimler çevresinde ele alma çabası, modern kente özgü çelişkilerin göz ardı edilebildiği bir bütünlüğü de getiriyor ister istemez. Bu bütünlük çabasında doğal olarak, geçmişten bugüne ve geleceğe uzanan yaşamsal sürekliliğin iyimser vurgusu ağır basmaktadır. Anı nesnelerinin somut varlığının öznel duyguları harekete geçirerek, mekâna taşıyabileceği olası hüzünlenme durumu, nesnelere dayalı sunumun olmaması yoluyla giderildiği için, müze elektronik ortamın ilgi çekici sunumu ile baş başa kalmaktadır. Kayseri Kent Müzesi’nde, doğal, mimari ve toplumsal değerler, sürmekte olan kentsel varoluşa zenginlik katan ve kategorik olmakla birlikte bu kurguda neredeyse biri diğerine eşdeğer konumda yer alarak yaşamsal sürekliliği zenginleştiren öğeler olarak sıralanıyorlar.

Bu durum, gerçekte günümüz Kayseri’sinin toplumsal atmosferine egemen olan anlayışla tutarlılık göstermektedir. Geçmişe dönük karamsar ya da hüzünlü bir bakışı içermediği gözlenen bu anlayışta, kentsel gelişim, bir sürekli yenilenme durumu olarak kavranmakta ve özendirilmektedir. Kentin kavranış biçiminin, geçmişi yitirilmiş bir değerler topluluğu olarak görmeyi ya da mekânsal ve tarihsel süreksizlikleri duyumsamak yerine, yaşamın sürekliliği üzerinde vurgu yapmayı seçtiği durumda, kentin müzesi de, kentsel belleğin malzemesi olarak geçmişten bugüne taşınan değerlerin, bir özlem duygusu ile kuşatılarak işlendiği bir anı mekânı olmaktan uzaklaşıyor.

Geçmişe bağlanmama güdüsünün bir çeşit alışkanlığa dönüştüğü Kayseri’de, toplumsal kültürün yerleşmişliği konusunda sergilenen belirgin tutuculuk, kentsel mekân kültürü açısından düşünüldüğünde yerini yenilik tutkusuna bırakmaktadır. Bu bağlamda, kentsel mekâna karşı vefa duygusunun dikkat çeken eksikliği, eskimiş olduğu düşünülenlerin kolayca terk edilebilmesini sağlamaktadır. Bu vefasızlıktan bir ölçüde kurtulanlar, kent mekânına rengini veren anıtsal Ortaçağ yapıları olmaktadır. Diğer yandan, Cumhuriyet döneminin getirdiği modernleşme süreci içinde, bir zamanlar kendileri yeni olanı temsil eden yapılar, değişim mantığının biçimlendirdiği çark içinde kolayca yerlerini, artık başka bir duyarlılık ölçüsünün ve beğeninin ürünü olan yapılara bırakıyorlar. Beğeni değişiminin olumsuz etkileri, kentin güncel kabullerini yansıtan kent biçimine duyarlı olan bakışları düşünmeye zorluyor.

Kayseri, bin yıllara uzanan köklü kentsel geçmişi içinde, zaman zaman yönetim merkezi olarak kullanılmış olsa da, tarihi boyunca genel olarak bir buluşma ve toplanma yeri olagelmiştir. Kutsal Erciyes Dağı’nın gölgesinde uzanan bu etkileyici kent platosu, ticaret kervanlarının en gözde uğrak yeri olduğu gibi, kimi zaman da kralların ordularını kampa aldığı ve fetihlere çıktığı başlangıç noktasını oluşturmuştur. Bu değerli pazarın varlığında kimliğini bulan kentte pazar sürekli kurulu olsa da, bir geçicilik duygusu belli belirsiz kendini duyumsatmaktadır. Bu gözle bakıldığında düzlükte kurulmuş olan Kayseri Kalesi, ya da ağır taş duvarların gerisinde anıtsal sessizliğe gömülmüş Selçuklu medreseleri bile sanki bir süreliğine monte edilmiş dev çadırların taştan imgeleri gibidir. Birer sonsuzluk kuleleri olarak yükselen kümbetler ise, zaten iki dünya arasındaki o ince metafizik çizgide durmakta ve kavramsal olarak yerleşikliği yadsımaktadırlar.

Kayseri, en azından bugün kendisine yüklenen anlamı içinde ve sürekli işlediği durumda canlılığını koruyan bir yapıda kentsel varoluşunu gerçekleştirmektedir. Sahip olduğu mimari değerler içinde kendisi başlı başına bir müze kent olarak tarif edilmesi beklenirken, genel eğilim, bir yararlanma ilişkisi içinde, kullanım değeri çevresinde kenti değerlendirmeyi seçmektedir. Bu anlamda, örneğin medrese yapıları, Anadolu Ortaçağı’nın simgesel evreni hakkında benzersiz ipuçları veren mekân değerleri ve anıtsal kapıları ile değil, ticari amaçla güncel kullanıma elverdikleri oranda kente katılabilmektedir.

Yalnız mimarisi ile değil, kentin gizli belleğine yerleşmiş bütün geçmiş yaşantıları ile kurulabilecek olası düşünsel ilişki, Kayseri’de gerçek anlamda yerleşiklik duygusunu yeniden uyandırmanın tek koşulu gibi görünüyor. Yarattığı etki, farklı çağrışımlar yapsa da, Kayseri Kent Müzesi’nin oluşturulması, düşünsel etkinliği özendirmesi, kente ilişkin duyarlılıkları canlandırması bakımından umut verici bir gelişme olmuştur.

Kent Müzesi, Kayseri doğumlu Mimar Sinan’a ayrılan Mimar Sinan Müzesi’nin katılımıyla zenginleştirilmiştir. 15. yüzyıl sonlarında, Kayseri’nin Ağırnas köyünde dünyaya gelen bu büyük ustanın, kente bıraktığı mimari izler yok denecek kadar az olsa da(1), Sinan Kayseri’nin yetiştirdiği ve köklü mimarlık kültürünün yapıcısı ve uygulayıcısı olan anonim yapı ustalarının tarihsel kimliğe bürünmüş somut bir simgesi olarak efsaneleşmiştir.

Kayseri Kent Müzesi’nin üst katında oluşturulan Mimar Sinan Müzesi, monitörlerde bir belgesel film kurgusu içinde sunulan Sinan yapıları yanında, monitör bulunmayan nişlerde seçilmiş altı yapının ve Mağlova Kemeri’nin maketlerini içermekte ve Sinan’ın mimarlığı üzerine daha kolay algılamayı sağlayacak ipuçları vermektedir. Maketler elektronik müzenin esprisine uymamakla birlikte, tasarım olgusunu çağrıştırma ve Sinan’ın bir yapı ustası olduğu kadar, bilinçli ve tutkulu bir tasarımcı olduğu düşüncesini anımsatmaktadır.

Kayseri Kent Müzesi, bir sergileme, anıştırma ve tanıtma mekânı olarak üstlendiği çok yönlü işlevin öncesinde, mimari kimliği ve değerlerinin ortaya çıktığı yapılı çevresi içinde bir özgün biçim olarak kenti ele alması bakımından önemli bir girişimdir.

NOTLAR

1. Kayseri’de Sinan’ın tasarladığı söylenen Kurşunlu Cami (Ahmet Paşa Camisi), onun yaşamının son yıllarına denk düşmektedir. Tek kubbeli olan bu yapının ölçü ve oranları, cephe düzeni, Sinan mimarlığından izler taşısa da, tarihsel ve mekânsal olarak Sinan’ın bizzat yapımı denetlemesi olanaksız görünmektedir. Doğduğu köy Ağırnas’ta yine kendisinin yaptırdığına inanılan Sinan Pınarı Çeşmesi vardır.

Bu icerik 5147 defa görüntülenmiştir.