316
MART-NİSAN 2004
 
MİMARLIK'TAN

ODADAN

MİMARLIK DÜNYASINDAN

ETKİNLİK

  • aalto @ turkey
    Rabia Çiğdem Çavdar

    Mimar, Mimarlar Odası Ankara Şubesi

DOSYA: ÜÇ BÜYÜK KENTİN BAŞKALAŞIMI

BALKANLARDA MİMARLIK

YİTİRDİKLERİMİZ



KÜNYE
YASA VE YÖNETMELİKLER

SİT Geçiş Dönemi - Koruma Amaçlı Plan- Kısmi Plan Değişikliği Konusunda Yanlış Yorumlar

Hüseyin Besim Çeçener

Y.Mimar

Yazıda, “Bir alanın koruma kurulunca SİT olarak ilanı, bu alandaki imar planı uygulamasını durdurur" ifadesindeki “durdurmak" kelimesinin, "Geçiş Dönemi Yapı Şartları" belirlenene kadar en çok 1 aylık süreyi kapsaması konusundaki yanlış anlamalara dikkat çekiliyor.

3386 sayılı yasa ile değişik 2863 sayılı "Koruma Yasası”nın 17. maddesinde şu hüküm getirilmiştir:

“Bir alanın koruma kurulunca SİT olarak ilanı, bu alandaki imar planı uygulamasını durdurur. Koruma amaçlı imar planı yapılıncaya kadar, koruma kurulu tarafından bir ay içinde geçiş dönemi yapı şartları belirlenir. İlgili valilikler ve belediyeler, anılan koruma amaçlı imar planını en geç bir yıl içinde koruma kuruluna değerlendirmek üzere vermek zorundadırlar. Koruma kurulunca uygun görülerek, belediye veya valilikçe onaylanan koruma amaçlı imar planının yürürlüğe girmesi ile geçiş dönemi yapı şartları ayrıca karar almaya gerek kalmadan kalkar. Koruma amaçlı imar planlarının, korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları bakımından kısmen değiştirilmesi, ilgili kuruluşlarca gerekli görüldüğü ve bu hususta koruma kurulu kararı alındığı takdirde, koruma kurulu ilgili belediyeye ve ayrıca ilgili kurum ve kuruluşlara yazı ile bildirir. Değişiklik teklifi, bu tebligattan sonra en geç bir ay içinde belediye meclisince karara bağlanır. Bu süre içinde gereken karar alınmadığı takdirde, belediye meclisi kararına lüzum kalmaksızın koruma kurullarınca bağlanan hususlarda değişiklik teklifi kesinleşir. Belediyeler plan hazırlık safhalarında gerektiğinde Bakanlıktan teknik yardım isteyebilir.”

17.6.1987 tarih ve 3386 sayılı kanun ile değişik 23.7.1983 tarih ve 2863 sayılı "Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu"nun 17. maddesi ile getirilen "Koruma Amaçlı İmar Planı" türü konusunda, bugüne kadar yapılan uygulamalarda bir türlü netleştirilemeyen yasal bir karmaşa yaşanmaktadır. Gerek belediyeler, gerek valilikler, hatta bazı yargı organları, Koruma Mevzuatı ile İmar Mevzuatı’nı birbirine karıştırmakta, bilerek veya bilmeyerek her iki mevzuat hükümlerini beraber kullanmaktadırlar. Bana göre bu yanlışlığın en önemli nedeni, 17. maddenin ilk cümlesinde “Bir alanın koruma kurulunca SİT olarak ilanı, bu alandaki imar planı uygulamasını durdurur (...)" hükmündeki eksik ifadedir.

Cümledeki anlamsızlığı yaratan kelime "durdurur" kelimesidir. Durdurmak eylemi belli bir süreyi gerektirir. Dolayısı ile, o sürenin sonunda, durdurulan eylem için 3 hal söz konusudur: Ya aynen devam eder, ya değiştirilerek devam eder, ya da tümüyle ortadan kalkar. Konumuz olan 17. madde ile durdurulması istenen şey, “SİT ilan edilen alandaki imar planı uygulaması”dır. Maddenin ilk cümleden sonra getirdiği hükümler, bu durdurma eyleminin aslında "kaldırmak" anlamında kullanıldığını açıkça göstermektedir. Doğru olan kelime "iptal eder" olacaktır. Ancak gene de, ortada küçük bir süre durdurma söz konusudur. Ama bu durdurma "Geçiş Dönemi Yapı Şartları"nın belirleneceği en çok 1 aylık süredir. “Durdurma” kelimesi bu süreyi belirtmek için kullanıldığı şeklinde yorumlanmalıdır. Çünkü kaldırılan imar planı uygulamalarının tekrar geri getirilmesi olası değildir. Yerine getirilecek şey, bir başka “Uygulama İmar Planı" değil, "Koruma Amaçlı Plan"dır. Ve bunun farklı bir plan türü olduğu da bilinen bir gerçektir.

"İptal edilir" tümcesinin kullanılmaması, kentsel SİT alanlarında İmar Mevzuatı’nın mı, yoksa Koruma Mevzuatı’nın mı kullanılması gerektiği hususundaki karmaşayı yaratan önemli bir etken olmuştur. Özellikle İstanbul, İzmir, Bursa, Antalya, İzmit gibi büyük kentlerde, kentsel SİT alanlarının kentin belli bölümlerini oluşturması, bu kentlerin bütününe ait Nazım ve Uygulama İmar Planı yapımı açısından belirsizlikler yaratmış; eski alışkanlıklar nedeni ile, mevcut veya yeni yapılacak "İmar Planı” çalışmalarında koruma alanlarına, olması gereken, statüsüne uygun şekilde yer verilmemiştir. Örneğin, 1970’li yıllardan itibaren birçok bölgesi SİT alanı olarak tescil edilen İstanbul’un, 1980’li ve 1990’lı yıllarda yapılıp onanan 1/50.000 ölçekli üst planlarında, sınırları belirtilerek SİT alanlarına ayrı bir statü getirilmemiştir. Oysa, Bodrum, Ayvalık, Birgi, Kula gibi bütünü ile kentsel SİT alanlarında aynı karmaşa yaşanmamış, bu yerleşmeler için bütünü ile "Koruma Amaçlı Plan" yapılması gerektiği kabul edilmiştir.

Bu, bir anlamda, yasal açıdan çifte standart kullanmaktır. Yasa uygulamalarında çifte standart kullanılamaz. Eğer böyle bir durum söz konusu ise, çözümü yargı kararlarıdır. Geçmişte Danıştay ve İdare Mahkemeleri’nce alınan birçok kararla, SİT alanlarında geçerli olan mevzuatın "Koruma Mevzuatı" olduğu yasal olarak kesinleşmiştir. Çünkü, amir hukuk kuralları gereğince özel yasalar genel yasalardan önde gelmektedir. 2863 sayılı “Koruma Yasası” ise, koruma kurulları kararlarına dayalı olarak, tek parsele kadar inebilen çok özel bir yasadır. Ayrıca, Anayasa’mızın 63. maddesi, koruma kararlarına uyulmasını Anayasal bir zorunluluk haline getirmektedir.

Yukarıda, olayda yaşanan asıl karmaşanın, aslında belli bölgesi (veya bölgeleri) kentsel SİT alanı niteliği taşıyan büyük yerleşmelerde yaşandığını söylemiştim. Bunun ülkemiz açısından bir diğer nedeni, imar planı uzmanlarımızın büyük bölümünün, çağımızda değişen kültür ve doğa varlığı koruma ölçü ve derinliği konusunda yeterince bilgi, bilinç, deneyim ve birikime sahip olmamasıdır. Çağcıl anlamda fiziki planlama konusunda birikimi 70-80 yılı geçmeyen bu uzmanlar, bu süreç içinde korumanın anıtsal nitelikli eski eser korumasından, belge niteliği koruması tam olan taşınmaz kültür ve doğa varlığı koruması aşamasına geldiğini bir türlü özümseyememişlerdir. Özümseyemedikleri bir diğer şey, belge koruması yanısıra, mevcut yapı ve altyapı korumasının da çağımızın olmazsa olmazı olduğudur. Oysa, fiziki planlama olayının asıl amacı, adında yer alan “fiziki" kelimesinin aksine, sadece fiziki bir olay değildir. Aynı zamanda kişinin ve toplumun moral değerlerinin de planlamasıdır. Hatta, fiziki nitelikten daha öte, moral yönü önde olması gereken bir olaydır. Taşınmaz kültür ve doğa varlıklarının korunması içeriğinde varolan moral nitelik ise, yadsınamayacak kadar gerçek bir olgudur. Bu bağlamda, "Koruma Amaçlı Planlama" olayının doğruya en yakın analizinin yapılması kaçınılmazdır.

Koruma amaçlı planların fiziki planlama zinciri içindeki yeri "uygulama planı" aşamasıdır. Ancak, taşınmaz kültür ve doğa varlıkları korumasının evrensel zorunluluğu, bu planlamanın çok özel ve özgün olmasını gerektirir. Bir uygulama planının özel ve özgün olması demek, ona başlı başına bir girdi olma niteliği kazandırır.Yani, koruma amaçlı planlar, fiziki planlama hiyerarşisi içinde yapılacak nazım imar planlarının girdisi olarak kabul edilmek zorundadırlar.

Koruma amaçlı planlar, bilinen uygulama imar planları için takip edilen sistemlerle üretilemez. Bu alanlara getirilecek imarla ilgili hükümler, özel ve özgün olan o alanın nitelik ve niceliğinden elde edilmek zorundadır. Adeta birebir denen bir çözüm gereklidir. O nedenle, fiziki planlama prosedürü içinde ele alınacak eski kentlerin imar planları için, planlama ekiplerinde koruma disiplinine sahip uzmanların da yer alması gerekir. Koruma amaçlı planlar, uygulama planı türü olarak kabul edilmelerine karşın, nazım imar planlarından girdi almaz; tam tersi, bütünü ile nazım imar planlarının girdisi olurlar. Getirdikleri özel koşulların çözümleri ile nazım imar planları içinde yerini alırlar.

Koruma amaçlı planlama olayının, ülkemizdeki olumsuz koşullar nedeni ile İmar Mevzuatı dışında tutulmuş olması, bana göre düzeltilmesi gereken bir yanlıştır. Ancak bu düzeltmenin yapılması için öncelikle imar mevzuatımızın bilimsel nitelik ve niceliğe kavuşturulmasını da zorunlu görmekteyim. O nedenle, 2863 sayılı Koruma Yasası’nın 17. maddesini ele aldığımızda, maddedeki ifade eksikliklerine karşın, bugün için doğru sayılabilecek bir prosedür getirdiğini kabul etmek gerekir.

17. maddedeki belirsizlikler ve eksikler nelerdir? En başta, plan onama yetkisinde belirsizlikler vardır. Maddenin 2. bendinde “Koruma Kurulu'nca uygun görülerek belediye veya valilikçe onaylanan (...)" hükmü yer almaktadır. Bu ifade, son onay yetkisinin yerel yönetimlerde olduğu izlenimini bırakmaktadır. Oysa, 2863 sayılı Koruma Yasası’nın 57. maddesinin "g" bendi ile getirilen amir hükme göre, devlet kurumları dahil tüm özel ve tüzel kişiler koruma kurulu kararlarına uymak zorundadırlar. Hakkında uygun olduğuna dair koruma kurulu kararı olan bir planın belediyeler veya valiliklerce reddedilmesi veya değiştirilmesi yasal açıdan olanaksızdır. O nedenle, 17. madde ile getirilen yerel yönetim onayına ilişkin cümledeki “onaylanan” kelimesi gereksiz ve yanıltıcı bir ifadedir. 17. maddenin 2. bendindeki ifadeyi “Belediye veya valilikçe yürürlüğe konan (...)” şeklinde yorumlamak gerekir.

Bunun böyle yorumlanması gerektiğinin kanıtı, aynı maddenin 4. bendi ile getirilen, plan tadilatlarına ilişkin hükümden açıkça anlaşılmaktadır. 4. bent ayrıca bir başka belirsizliği de aydınlığa kavuşturmakta, yürürlüğe koyma kararının "Belediye Meclisleri”nce alınmasını gerekli kılmaktadır. (Valilikler unutulmuş!) Kuşkusuz, plan tadilatı için getirilen bu açıklık, maddenin 2. bendinde yer alan Koruma Amaçlı İmar Planı açısından da evveliyetle geçerlidir. Çünkü 2. bent ile getirilen onaylama yetkisi, aslında "Koruma Amaçlı Plan”ın yürürlüğe gireceği tarihi saptama amacına yönelik bir yetkidir. Bir anlamda, yasaların yürürlüğe girmesi için getirilen Resmi Gazete’de yayınlama koşulu gibi.

Bana göre, 17. maddenin bir diğer eksikliği, "Koruma Amaçlı Plan" türünün açık ve anlaşılır şekilde bir tanımını yapmamasıdır. Bu plan, genel anlamda bir “Uygulama Planı" olmasına karşın, İmar Mevzuatı’nın getirdiği "Uygulama İmar Planı" türünden çok farklı nitelik ve niceliklere sahip bir uygulama planıdır. Adeta, her parsel için yerinde ve farklı koşullar saptanmasını zorunlu kılar. Bu açıdan, "Koruma Amaçlı Kentsel SİT Alanı Planları”nın 1/200 ve 1/100 ölçekli "Kentsel Tasarım Projeleri" ile desteklenmiş asıl ölçeğinin 1/500 olması gerekir. Buna karşın, çok daha geniş alanları kapsayan doğal ve/veya tarihi SİT alanlarının daha üst ölçekte 1/5.000, hatta Gelibolu Yarımadası’nda olduğu gibi 1/25.000 ölçekli güncel haritalar üzerinde yapılması gerekebilir. İşte o nedenle, 17. madde ile herhangi bir ölçek zorunluluğu getirilmemiş olması doğrudur. Belli ki yasa koyucu, hususu SİT tescil kararını alırken ilgili koruma kuruluna bırakmıştır. Bugüne kadar, ben dahil, bu zorunluluğun ayrımına varamadık. Hiçbir SİT alanı kararında, yapılması istenen “Koruma Amaçlı Plan”ın ölçeği saptanmamıştır. Bu zorunluluk ilke kararı ile getirilebilir. (Bugün yüzlerce ilke kararı getirilmiş olmasına karşı çıkan görüşüm saklıdır.)

Dikkat edildi ise ben, “Koruma Amaçlı İmar Planları” deyimi içinde yer alan "imar" kelimesini kullanmıyorum. Çünkü, İmar Mevzuatı ile getirilen “Uygulama İmar Planı” ile karıştırılmasına neden olmaktadır. “Uygulama İmar Planları" fiziki planlama süreci ve zinciri içinde yer alan ve üst planlardan girdi alan planlardır. Başka bir deyişle, Devlet Planlama'ya kadar ulaşan fiziki planların özel ve tüzel kişilere yansıyan hükümlerine göre üretilen planlardır. Oysa, "Koruma Amaçlı Planlar"ın yapılanmaya ilişkin koşullarını belirleyen asıl kabul "Koruma Kavramı”dır. Üst planla koruma olayına dayatma yapılamaz. Yani, koruma amaçlı planın üst planı olamaz.

"Koruma Amaçlı Plan" , ilgili koruma kurulunun belirleyeceği ölçekte, tek olarak yapılan bir "Uygulama Planı"dır. Kuşkusuz, koruma kurulunun belirlediği ölçekte asıl planın yapılması sırasında araştırma, değerlendirme ve plan koşullarını saptamak için, daha üst ölçekte çalışmalar yapılabilir. Hatta bu çalışmalar için koruma kurulundan ara kararlar alınması dahi gerekebilecektir. Ancak, bütün bu çalışmalar yasal açıdan uygulamaya sokulamaz ve sadece asıl planın üretim aşamasında kullanılabilir. Çünkü, 17. madde yasal açıdan tek plan yapılmasını getirmiştir. Böyle olması da doğrudur. Aksi halde, yasada olmayan bir “Koruma Amaçlı Nazım Plan" yapmak, bu planı koruma kuruluna onaylatmak, yürürlükte olan “Geçiş Dönemi Yapılanma Koşulları" kararını otomatik olarak yürürlükten kaldırır. Onaylanan “Koruma Amaçlı Nazım Plan" ile uygulama da yapılamayacağına göre, uygulamaya olanak veren asıl plan yapılıncaya kadar ortaya plan boşluğu çıkar.

Bu icerik 11029 defa görüntülenmiştir.