309
OCAK-ŞUBAT 2003
 
MİMARLIK'TAN

ODADAN

MİMARLIK DÜNYASINDAN

DOSYA

YAYINLAR



KÜNYE
YAYIN DEĞERLENDİRME

Modernizm ve Ulusun İnşası: Erken Cumhuriyet Türkiye'sinde Mimari Kültür

Gülsüm BAYDAR

Doç. Dr.,

Bilkent Üniversitesi, Sanat, Tasarım ve Mimarlık Fakültesi, İç Mimari ve Çevre Tasarımı Bölümü Öğretim Üyesi.

Sibel Bozdoğan 2001, University of Washington Press, Seattle; 367 sayfa. (dili: İngilizce) Kasım 2002, Metis Yayınları, İstanbul; 367 sayfa. (dili: Türkçe)

Çoğunlukla alan çalışmalarıyla sınırlanan ve tarihsel anlatıların dışında bırakılan Batı dışı mimarlık, mimari tarihyazımında geleneksel olarak hassas bir konuma sahip oldu. Nispeten yakın tarihli ve çok da ihtiyacı duyulan sömürgecilik sonrası (postcolonial) bakış açıları sömürgeci tarihyazımının mimari varsayımlarını ve politik önyargılarını çoğu kez dekonstrüktif çerçeveleri kullanarak su yüzüne çıkardı. Ancak Batı dışındaki modern mimarlık üzerine eleştirel çalışma, dağınık konferans sunuşları, yayınlanmamış lisansüstü tezleri ve toplama kitapların bölümleriyle sınırlanarak bu resimde çoğu kez yer almadı. Modernizm ve Ulusun İnşası yeni ortaya çıkmakta olan bu alana hem içeriği hem de yaklaşımı açısından önemli bir katkı.

Herşeyden önce, kitap Türkiye'deki modern mimari kültürün hemen hemen tüm yönleriyle ilgili bilgiler içeren oldukça kapsamlı bir derleme. Bozdoğan'ın açıkladığı gibi mimari kültür, mimarlığa "özerk, kendine referanslı, sadece biçim ve biçimlendirmeyle ilgilenen bir disiplin olarak bakmaktan çok, önemli politik bağlantıları olan daha geniş kurumsal, kültürel ve sosyal bir alan olarak bakılması gerektiği önermesinden doğan" anahtar bir terim. Böylece kitabın içeriğini, yalnızca modern binalar değil, mimari yaklaşımların, mesleğin durumuyla, estetik kodlarıyla, günlük yaşam ve politik ideolojilerle eklemlenmesi oluşturuyor. Böyle bir yaklaşım, Türkiye'deki modern mimarlığın nispeten kısa ama yerleşik tarihyazımsal geleneğiyle eleştirel bir şekilde uğraşmayı gerektiriyor. Bozdoğan kendi konumunu, "Erken Cumhuriyet Dönemi mimarlık tarihini üsluplarla tanımlanan dönemlere bölen ortak eğilimi -ki bu eğilim "ulusal" ve "uluslararası" üslupları ardarda dizer- eleştirerek, Erken Cumhuriyet Dönemi mimari kültürünün temelini üslupsal değişimlere rağmen milli çerçevenin sürekliliğinin oluşturduğunu düşünüyorum" diye belirterek açıkça ortaya koyuyor. Bu, kitabın görünüşte birbirinden oldukça farklı temalar içeren altı bölümünü -sırasıyla "İlk Modernler", "Devrim Mimarlığı", "İlerlemenin Estetiği", "Modernist Bir Mesleğin Kuruluşu", "Yaşayan Modern", ve "Moderni Millileştirme"- birbirine bağlayan önemli bir ifade.

Her bölüme temel olan kaynakların zenginliği ve çeşitliliği dikkate değer. Kitabın displinlerarası niteliği, yazarın sadece mimari değil, aynı zamanda kültürel ve tarihsel malzemeye de hakimiyetini gerektiriyor. Dönemin dergi ve gazetelerine ek olarak, Türkiye'deki modern mimarlığın farklı yönleri üzerine yapılmış yakın zamanlı ama dağınık kuramsal çalışmalar, kültürel ve politik araştırmalar, ve milletler ve milliyetçilik üzerine kuramsal çalışmalar Modernizm ve Ulusun İnşası'nın engin arka planını oluşturuyor. Bozdoğan, yaygın olarak bilinenleri yorumlamak için yeni bir çerçeve önermenin yanısıra, şimdiye kadar mimarlık tarihçilerinin pek de ilgisini çekmemiş olan barajlar, elektrik santralleri ve fabrikalar gibi bina tipleri üzerine yeni malzemeler de sunuyor. Bu yönleriyle kitap, Türkiye'de modern mimarlık üzerine gelecekte yapılacak çalışmalar için de değerli bir kaynak.

Bozdoğan'ın eleştirel yaklaşımı özellikle iki noktada kayda değer. Öncelikle, Türkiye bağlamını dünyanın geri kalanıyla ilişkilendirmek yönünde dikkate değer bir çaba var. Karşılaştırmalar sadece mimarlar arasında değil (Vedat Tek ve Otto Wagner, Kemalettin Bey ve Adler ve Sullivan), aynı zamanda mimari ideolojiler (Osmanlı'yı yeniden canlandırma, Gotik'i yeniden canlandırma ve Mısır Milli Üslubu; Türkiye, Sovyetler Birliği ve Filistin mimarlıklarında Modern Hareketler), olaylar (Ankara, Roma ve Chicago'daki sergiler) ve bina tipleri (Türkiye ve Almanya'daki toplu konutlar) arasında da yapılıyor. Bu karşılaştırmalar biraz dağınık ve zaman zaman keyfi görünse de, böyle geniş bir bağlamsal temelin başka türlü nasıl sağlanabileceğini hayal etmek güç. Bu gibi kültürlerarası karşılaştırmaların doğurabileceği yöntemsel sorunlar, Türk mimari kültürünü "dünya" bağlamına yerleştirme çabasının yanında önemsiz kalıyor.

İkinci olarak, Modernizm ve Ulusun İnşası, 1930'lar Türkiye'sindeki modernist projenin karmaşıklığı ve belirsizliklerine olan vurgusuyla mimari tarihyazımına anlamlı bir katkı. Bozdoğan "modernizm"i ve "ulus inşası"nı kolayca açıklanabilir bağlantılarla verili terimler olarak almak yerine, mimari biçim, politik söylem, estetik yargı, ideolojik ifade, kültürel tartışmalar ve ulusal duygular arasındaki karmaşık birleşimlerin çok yönlü bir analiziyle uğraşıyor. Bir yandan bina yapımı için endüstriyel temelin, etkili bir sivil toplumun, modernist bir kitle kültürünün ve özerk bir burjuva sınıfının olmadığı bir ortamda Türkiye'deki modern mimarlığın çokça modern Avrupa mimarlığının bir temsili olarak kaldığını savunuyor. Öte yandan, Cumhuriyet rejiminin tektipleştirici milliyetçi gündemi yüzünden eleştirel bir modern mimarlık anlayışı açmada eninde sonunda eksik kalan 1930'ların üretken çoğulculuğuna dikkati çekiyor. Hem kültürel/politik hem de mimari tartışmaların ayrıntılı irdelemeleri, 1930'ların karmaşık ve çok katmanlı tarihinin kanıtı olarak sunuluyor. Örneğin, kültür/medeniyet tartışmasında Ziya Gökalp ve Yakup Kadri Karaosmanoğlu, milli mimari anlatımda Sedad Eldem, Paul Bonatz ve Bruno Taut arasındaki farklılıklar, 1930'ların mimari sahnesini üreten konumların çeşitliliğinin iç yüzünü kavramada değerli bakış açıları sunuyor.

Son olarak, Bozdoğan tarafından belirtilen iki tema özel ilgi hak ediyor; biri özgünlüğü, diğeri de Türkiye'deki modern mimarlığın tarihyazımına katkısı için. Öncelikle, mimari biçim ve tarihi bağlamın arasındaki kararsız ilişkinin farkında olan Bozdoğan, “Yeni Mimarlığın estetik söylemi”ne üslupsal kimliklendirme klişelerinin dışında bakıyor. Türk mimarlarının biçimsel dillerini ve estetik seçimlerini, bu konular zamanın mimari söyleminde olmamasına rağmen ortaya koyuyor. Bozdoğan'ın "tekrar eden biçimsel elemanların, Türkiye’de, yarışmalar, yayınlar ve mesleki ağlar aracılığıyla yeniden üretilen ve yayılan, kendi estetik tabirleri ve biçimsel dili olan, olgunlaşmamış ama etkili bir mimari kültürün varlığına işaret ettiği" iddiası dikkate değer. Yazar, mimari ürüne biçimsel seçimler ve dolaşım mekanizmaları açısından yaklaşırken, şimdiye dek araştırılmamış alanlara dikkat çekiyor.

İkinci olarak, Modernizm ve Ulusun İnşası Türkiye'deki kadın çalışmalarında yapılan geniş hacimli çalışmaya rağmen, sadece yakın zamanlarda mimarlığın ilgisini çekmiş olan bir temaya, cinsiyet temasına değinen iki bölüm içeriyor. "Moderni Cinsiyetleştirme" bölümünde Bozdoğan, "Cumhuriyetçi söylemin kadınla ilgili en göze çarpan mekansal ve mimari unsurunu" inceliyor. Modern kadın imajının ulusun Osmanlı geçmişinden kendini ayırmadaki başarısını örneklendirmek üzere nasıl yaygınlaştığını ve modern mimarlığın nasıl hem sembolik hem de gerçek anlamda yeni Kemalist kadınla bir tutulduğunu gösteriyor. "Modern Ev Hayatının Görüntüleri" bölümü, çekirdek aile, milli bir görev olarak annelik ve milli yeniden doğuşun merkezi olarak ev üzerine olan vurgunun mimari getirileri üzerine odaklanıyor. Bu bölümler mimari ve kültürel söylemde kadın figürünün nasıl harekete geçirildiğini, kadınların mimarlar ve Cumhuriyetin politika yapıcıları tarafından nasıl konumlandırıldığı üzerine açıklayıcı bakış açıları sunuyor. Konuya duyarlı okur, cinsiyet bilinçli bir yaklaşımın sadece iki bölümle sınırlanmak yerine, kitabın tümüne yayılmış olmasını arzu ediyor.

Bozdoğan, giriş bölümünün sonunda kitabın muhtemel okurlarını şöyle sıralıyor: Modern mimarlık tarihçileri, Türk ve Orta Doğu çalışmaları uzmanları ve genel olarak modernite ve milli kimlik konularıyla ilgilenenler. Böylesine zengin bir okuyucu kitlesine seslenmenin zorluklarına rağmen, kitap mimarlık tarihi, kültürel çalışmalar ve alan uzmanlarının nispeten dar odağıyla genel konularla ilgilenenlerin geniş tabanlı ilgileri arasındaki sınırları aşma görevini başarıyla üstleniyor. Modernizm ve Ulusun İnşası yalnızca Batı dışındaki modern mimarlık üzerine bilimsel düşünceye bir katkı değil, aynı zamanda gelecekteki çalışmalar için de esinlendirici bir kılavuz.

* Yazı ilk defa, “Modernism and Nation Building: Turkish Architectural Culture in the Early Republic” başlığıyla, New Perspectives in Turkey, Bahar 2002, n.26, ss.139-142 ‘de yayınlanmıştır.

Bu icerik 7785 defa görüntülenmiştir.