DOSYA: MİMARLAR ODASI'NIN 70. YILI: MİMARLIK VE GELECEK
Depremin Ardından Mimarlık ve Gelecek
Mehtap Arslanyüreği, TMMOB Mimarlar Odası Hatay Şubesi Yönetim Kurulu Sekreter Üyesi
Mimarlar Odası’nın 70. Yılı kapsamında Ankara’da düzenlenen Mimarlık ve Gelecek Sempozyumu’nun panel konuşmacılarından, TMMOB Mimarlar Odası Hatay Şubesi Yönetim Kurulu Sekreterliği görevini yürüten Mehtap Arslanyüreği, 6 ve 20 Şubat 2023’te gerçekleşen yıkıcı depremlerin ardından kentte yakın zamanda başlayan, yeniden yapılaşma adına gerçekleştirilen müdahaleleri ve sürecin düşündürdüklerini paylaştı. Oda ve Şube’nin iki yıldır devam eden kent mücadelelerini ele alan yazıyı, Arslanyüreği’nin panel konuşmasının dökümü üzerinden hazırladık.
Mimarlar Odası’nın 70. yılını kutladığımız bu özel günde, Hatay Şube adına burada sizlerle birlikte olmak benim için büyük bir anlam taşıyor. Aslında planlanmış bir açılış konuşmam yoktu; ancak genç meslektaşlarımızla ilgili vurgulanan konular üzerine kendi deneyimimle başlamayı anlamlı buldum.
Üniversite yıllarında Mimarlar Odası Hatay Şube öğrenci temsilcisi olarak başladığım bu yol Hekimhan ve Arsuz kampları ile devam etti. Özellikle Hekimhan’da bulunduğumuz 1 hafta gibi kısa sayılabilecek bir süreç boyunca yaptığımız çalışmalarla meslek pratiğinin yalnızca teknik bir alandan ibaret olmadığını ve taşıdığımız toplumsal sorumlulukla gerçek bir şey yapmanın değerini anlama konusunda katılımcılar için çok önemli bir deneyim olmuştu. Sonrasında mezuniyetimle beraber her yeni mezun gibi “Oda benim için ne yapıyor, Oda gençler için ne yapıyor” derken, oturduğum yerden eleştirmek yerine inisiyatif almam, inisiyatif alıp Oda’ya gitmem, sürecin içinde yer alarak gençler için çözüm arayışına katılmam gerektiğini düşündüm. Oradan buraya gelen süreç, şu an Hatay Şube Yönetim Kurulu Sekreter Üyeliği...
Mimarlar Odası’nın 70. yılını kutladığımız bugün, program başında izlediğimiz video ve oturum konuşmacılarının aktardıkları ile Oda hafızasına baktığımızda görüyoruz ki süreç hiçbir zaman kolay olmamış. İlk günden itibaren çok zor şartlarda devam edilmiş olmasının biz gençler için en önemli noktası şu olmalı diye düşünüyorum; zor şartlara, meslek alanımızdaki tüm daralmalara rağmen her zaman olanın aksine, doğru yoldan gidildiği zaman başka türlü bir yolun, başka türlü bir seçeneğin olduğunu görmenin bizim açımızdan sizlerin mücadelesinin en önemli noktası olduğunu düşünüyorum ve bu mücadelede emekleriniz için teşekkür ediyorum.
ANTAKYA VE DEPREM
Mimarlar olarak mesleğimizin yaşam odaklı olduğunu vurguluyoruz, ancak ben bugün kent ölçeğinde bütün yaşamını yitirmiş Antakya'dan geliyorum. Burada iki yıldır -neredeyse iki yıl olacak- verdiğimiz mücadele sürecin her aşamasında asıl konunun yaşamı tekrardan orada nasıl kuracağımızı tartışmakla geçti. Burada, tabii ki, çok önemli; örgütlülük dediğimiz noktada TMMOB'dan gelen gönüllülerden bahsetmek gerekiyor (Resim 1). 6 Şubat depreminden sonra insanların biraz daha normalleşmeye başladığı sürede 20 Şubat depreminin ertesi günü herkes şehirdeki zaten şartlar çok zorken, herkes şehri terk ederken orada TMMOB gönüllüleri vardı ve çok ciddi çalışmalar yapmışlardı devlet yokken, kenti yokken, kamu yokken... Ondan sonraki diğer fotoğraflarda bizim koordinasyon merkezimizden fotoğraflar; Genel Merkezimizin ziyareti, heyet ziyareti HAMOK toplantılarımız gibi. Orada çok sabahlandı, çok çalışmalar yapıldı, çok yardımlar götürüldü. (Resim 2-4)
Şimdi depremin ardından dedik, ama aslında bizim bu süreci anlatmamız için deprem öncesi süreçten de bahsetmemiz gerekiyor. Kent planlama süreci aslında Antakya ölçeğinde baktığımızda diğer yerlerdeki gibi tüm uyarılara, tüm plan değişikliklerine rağmen aynısının yeniden yapılması; yaşam odaklı, insan odaklı planların yapılmamasıyla, zaten biz bu depremi bekliyor olurken buna karşı hiçbir hazırlık yapmamış olduk. Bununla beraber çok basit bir şekilde kentin tahliyesi ile ilgili noktada kentin diğer şehirlere bağlantısı, Belen Yolu'yla ilgili çok önemli uyarılar yapmış olmamıza rağmen, Belen dışında tek tahliye noktamız olmasına rağmen, en kötü senaryo gerçekleşti ve biz şehirden tahliye olamadık ve şehre yardım gelemedi.
Burada deprem öncesi bir 1/5000 ölçekli imar planında (Resim 5) silik görünen yer aslında koruma amaçlı imar planına ait olan yer... Burada aslında merkez alanda konut yoğunluğunun ne kadar fazla olduğu belli oluyor. Bu görsel de AFAD’ın İRAP raporu (Resim 6); 2021 yılında 7.5 şiddetinde bir deprem olursa nerelerin zarar göreceği ile ilgili yapılmış olmasına rağmen, Asi Nehri ve merkeze, en yoğun alana baktığımızda aslında hepsi en zayıf ve zayıf zeminler ve biz maalesef burada tamamen şehri kaybettik.
Bu süreçlerle birlikte kent planlama süreçlerindeki bir diğer nokta, sosyal donatı alanlarının yeşil alanlarda dere yataklarına yakın yerde kullanılması. Sol tarafta aşağıda gördüğünüz fotoğraf (Resim 7) bizim o dönemki Yönetim Kurulu Sekreteri Üyemiz Yücel Tileylioğlu'nun apartmanıydı ve orada maalesef kimse canlı çıkamadı, yine dere yanındaki bir yapıydı... Diğer tarafta gördüğünüz fotoğraflar Amik ovasında inşa edilen ve ısrarla düzeltilmeye çalışılan havaalanından kareler… (Resim 8)
Burada biz yapı tasarım süreçlerinin ne kadar önemli olduğunu, bunun ne kadar göz ardı edilmiş olduğunu maalesef bu şekilde anlamış olduk. Bununla birlikte yapı - zemin ilişkisinin kurulamaması, uygun temel seçimin yapılmaması, yapıların giriş, zemin katlarında yumuşak kat etkisi, kısa kolon etkisi, malzeme seçimleri ya da bunlarla beraber mimarların buradaki öneminin ne kadar önemli olduğu; bizim seçtiğimiz kaçış merdivenlerindeki malzeme detayına kadar bunların yapılardan çıkmaya çalışan insanların ne kadar zarar gördüğü ile ilgisi üzerine çok fazla tespitimiz var. Burada da yapı uygulama süreciyle alakalı maalesef zaten şehrin çoğu bu şekildeydi, malzemelerle ilgili fotoğraflar seçtik...
Asi Nehri şehri doğu ve batı diye ayırıyor; orada da koruma amaçlı imar planının olduğu yerde, tescilli eserlerin çok yoğun olduğu yerde bu eserlerin özgün haline göre korunması esas alındığından buradaki yapıların % 80 - 90'ına kadar kaybetmiş olduk. Aslında bunların da yeniden tartışılması gerektiğini çok söyledik bundan sonraki süreçte.
Bir yandan da yapı denetim sürecine değinmek gerekiyor. 35 yıl önce yapılmış yapı denetimsiz bina ve 3 yıl önce yapılmış yapı denetimli bina (Resim 9, 10); 40 yıl önce yapılmış yapı denetimsiz bina, 10 yıl önce yapılmış yapı denetimli bina (Resim 11, 12)... Bir yandan da yapı kullanım süreçleri; burada gördüğünüz (Resim 13) aslında bir hastane ama bu bir otel binası olarak tasarlanıyor ve herhangi bir hastane mevzuatına aykırı olmasına rağmen hastane işlevi fonksiyon değişikliği oluyor ve burası, insanların gideceği ilk yer olurken maalesef çok ciddi hastalar buradan tahliye edilemiyor, merdivenin olduğu blok tamamen ayrılıyor.
Bir diğer konu, yapı kullanım süreci. Zemin katta işyerlerinde yapılan müdahaleler, yerinde yapılan kapatmalar… Burada gördüğünüz (Resim 14) binanın aslında bir zemin katı var ama o yok şu an, depremde direkt zemin kat çöküyor orada. Bu çok farklı bir örnek, yani biz bu süreçte çok farklı örnekler gördük ama bunun da şöyle ilginç bir yanı var. İki blok görüyorsunuz, önde de bir enkaz görüyorsunuz, aslında o enkazdan bir blok daha var. (Resim 15) Bu süreçte deprem öncesinde arkadaki 2 blok güçlendiriliyor ve tek blok güçlendirilmiyor. Aynı zamanda yapılmış binalar bu arada, aynı katlı, aynı bağımsız bölüme sahip binalar. Güçlendirilemeyen bina zaten birkaç dakika içerisinde deprem sırasında insanlar dışarıya bile çıkamadan, tahliye olmadan yıkılıyor.
Bir yandan o süreçlerde sanki çok iyi bir şey yapılıyormuş gibi gösterilen imar affı, siyasal iradenin müdahalesi ve af süreçlerinin burada ne kadar önemli olduğunu da maalesef bu şekilde görmüş olduk. Yani 13 kez imar affı çıkarıldı ve ilgili çoğu binanın zaten yıkıldığını biliyoruz. Biz, 1/5000 ölçekli nazım imar planı ile ilgili Hatay Şube olarak 2019 tarihinde bir itiraz dilekçesi hazırlamıştık. Tüm önerilere rağmen, tüm itirazlara rağmen, maalesef, en kötü senaryo gerçekleşmiş oldu.
Deprem öncesini anlattım, bu görsel de (Resim 16) geçen hafta güçlendirme yapılacak bir binaya çıktığımızda karşımızdaki manzaraydı. Şu an şehir bu şekilde, az önce gördüğünüz kent merkezi şu an tamamen bir vinç tarlasından oluşuyor. Şu anki durumumuz tam olarak bu…
Deprem sonrası sürece baktığımızda burada bu süre, bunu anlatmak için çok kısa… Neredeyse iki yıldır bununla mücadele ediyoruz, her birimizin katıldığı çok fazla toplantı oldu. Sadece başkanımızın katıldığı 1500'ü aşkın toplantı olmuştur, bizlerle beraber yanılmıyorsam 2000. Çok ciddi bir mücadele yürütmeye çalıştık. Burada öncelikle kimse ne yapacağını bilemediğinden böyle bir yıkım karşısında daha çok katılımcı bir süreç yürütmeye çalıştılar. Ama bir süre sonra bir plan oturunca artık kimseyi dinlemez oldular ve o süreçte bunun nasıl yapılacağı, nasıl bir yol izleneceği ile ilgili, yaşamı tekrardan nasıl kuracağımızla ilgili çok mücadele vermeye başladık. Her gün çok farklı şeyler oluyordu; her uyandığımız gün yeni bir problemle, yeni bir sorunla karşı karşıya kalıyorduk.
Bu görselde (Resim 17) görülen şu an önerilen koruma amaçlı imar planı... O alana baktığımızda da bunlardan sonra şu fotoğrafları ekledik. (Resim 18, 19) İlk fotoğraf deprem öncesi, ikinci fotoğraf deprem sonrası. Tabii ki çok fazla müdahaleyle işte ara yollarda, arka binalarda tescilli eserler olsa da hâlâ çıkamayan alınamayan cenazeler olduğu için oralara araç sokacaklarını ve yolları temizleyeceklerini söylemişlerdi. Ama biz ondan sonra tescilli eserleri de yıktıklarını fark ettik ve bu yüzden gönüllü bir ekip de oluşturduk. Kepçelerin arkasında gezip haritalara bakıp “Nasıl yıkıyorsunuz?”, “Nereyi yıkıyorsunuz?” gibi müdahalelerimiz oldu. Şu an bu görsel son harita değil, daha da eksilmiş durumda. Bunlar (Resim 20, 21) da aslında şu anki master planla ilgili görseller, şehrin yeni tarafı diyelim. Bu görselleri koyduk ama aslında buradaki amaç bunun ne kadar güzel yapılacağıyla ilgili değil, ne kadar savunduğumuz ile ilgili değil; buradaki amacın bu koruma amaçlı imar planıyla -onun için de bir itiraz dilekçesi hazırladık 21 sayfalık yanlış hatırlamıyorsam- buradaki konunun yaşam odaklı olduğunu, insan odaklı olduğu maalesef bu sürede anlaşılmadı diye düşünüyorum. Çünkü bu yapılar tekrardan aynı şekilde yapılacak, belki eskisinden daha güzel yapılacak, daha özgün olacak… Ancak şu an şehir merkezini turizm odaklı bir planla revize etmeye çalışıyorlar ve biz insanların bu şekilde buraya dönmesinin mümkün olmayacağını düşünüyoruz.
Özetle bizim bu süreçte anlatmaya çalıştığımız, bütüncül, katılımcı, şeffaf ve kamu yararı gözeten bir planlama yaklaşımının benimsenmesinin gerekliliğiydi. Tabii bununla birlikte burada mimarın rolü de çok önemli... Yani bu süreçte mimarın önemini tekrardan kazandığını gördük. Ayrıca yapı denetim süreçleriyle ilgili de koordineyi sağlayıp işin nasıl yapıldığıyla alakalı çok ciddi dersler de almış olduk. Bunları çok zamanım olmadığı için açmıyorum. Bir yandan da şunu söylüyoruz; bunu yaşamayan maalesef anlamayacaktır, yani yaşamayan anlayamaz bizi diyoruz; umarım da hiç kimsenin başına böyle bir şey gelmez. Ama afet odaklı planlar yapmak zorundayız. Bu bile bile gelen bir depremdi ve çok hazırlıksız yakalandık. Şu anda hiçbir çalışmada toplanmayla ilgili, toplanma alanıyla ilgili, afet yönetimiyle ilgili bir çalışma göremiyoruz. Kaybımız çok büyük; ama umarım bir daha böyle bir şey tekrarlanmaz. Tekrarlanmaması için de çok şey yapmak gerekiyor. Benim aktaracaklarım şimdilik bu kadar… Teşekkür ediyorum.
Bu icerik 10 defa görüntülenmiştir.